SEÇTİKLERİMİZ – Mustafa Peköz Sendika.org’a yazdı: ‘Rusya, Kürtleri yeniden denge politikasına çekmek için çok ciddi ve güven kazanıcı adımlar atmadığı takdirde, YPG merkezli QSD güçlerinin tek ittifak gücü ABD olacaktır.’
MUSTAFA PEKÖZ
Afrin savaşının şehir merkezine taşınmasına izin verilmeyeceğini birkaç kez yazılarımda belirttim. Uluslararası dengeler bakımından bu olasılığın zayıf olduğunu vurguladım ama süreç tersine işledi ve dengeler değişti.
TSK’nin İslamcı gruplarla birlikte Afrin’i denetim altına alması sanıldığı gibi Türkiye’nin stratejik hedeflerine bağlı olarak yürütülmüyor. Esasen ABD ile Rusya arasındaki bölgesel rekabet çerçevesinde, Afrin ‘gözden çıkartıldı’ denebilir. Ancak Afrin merkezli geliştirilen politikaların görünenden çok daha karmaşık olduğu ve arka plan stratejilerin önemli bir etki yarattığını görmek gerekir.
Ankara, kendisini Rusya’nın yeni müttefiki, ABD’yi de ilişkileri geçmişe dayanan ama şu an sallantıda olan eski müttefiki olarak görüyor. Rusya’nın Suriye politikasına angaje olan Ankara, Moskova’nın onayı ile Afrin operasyonunu başlattı. Hatta Afrin’de YPG’nin askeri gücüne ve konumlanmasına dair bölgedeki Rusya askeri istihbarat birimlerinin Türk ordusuna ciddi düzeyde bilgi aktardığı, Çavuşoğlu’nun Moskova ziyaretindeki görüşmede kamuoyuna yansıdı.
Şehir savaşına hazırlık yaptığı bilinen ancak ani bir kararla Afrin’de çekilme karar veren YPG’nin temel hedefi nedir? Ya da savaşa girmeden bölgede ayrılması ne anlama geliyor? Dahası böylesi bir kararı bölgedeki aktörlerin bilgisi dahilinde mi aldı yoksa sadece kendi inisiyatifiyle mi aldı? Bu sorulara verilecek objektif yanıt bölgedeki yeni askeri ve politik hamlelerin ne olabileceği konusunda daha somut analizler yapmamıza yardımcı olacaktır.
Afrin’de sivillerin tahliyesi
Şehir savaşının ne gibi yıkımlara yol açtığını Kobanê, Halep ve Rakka’da görmek mümkün. Afrin, 400 bin üzerinde insanın yaşadığı bir şehir. Olası bir şehir savaşında siviller için ciddi olumsuz sonuçlar doğuracağı açıktı. TSK birliklerinin ve radikal İslamcı militanların Afrin şehir merkezine saldırma olasılığı oldukça yüksekti. Belki bu Kobanê ve Halep gibi olmazdı ama kuşatılmaya alınan bir şehirde orta ve uzun vadede ciddi riskler oluşacaktı. Bu nedenle YPG’nin sivillerin katledilmesini engellemek ve şehrin yıkımına yol açmamak için şehir savaşına girmeden çekilmeyi tercih ettiğini açıklamasının anlaşılır bir yönü var. Afrin köy ve şehir nüfusunun çok önemli bir kısmının bölgeden ayrılmasının da katliamı önleme amacı taşıdığı görülüyor.
Başka sorular da var: Esad yönetimine bağlı binlerce Suriye Gönüllü Halk Savunma Gücü milisinin Afrin’e gelmek üzere hazır edilmesi ve sınırlı da olsa bir kısmının bölgeye gelmesine rağmen Afrin’i savunma savaşına etkin bir şekilde dahil olmamasının nedeni ne olabilir? İki yıla yayılabilecek bir savaştan bahsedilirken, cumartesiyi-pazara (17 Mart-18 Mart) bağlayan gecede aniden çekilme kararının alınmış olması nasıl açıklanabilir?
YPG, Afrin’i sivillerden arındırıp şehir savaşına girme durumunda açığa çıkacak askeri riskleri IŞİD ile yürüttüğü savaşta, birkaç yıl önce Kobanê’de gördü ve pratik olarak yaşadı. Binlerce savaşçıyla Afrin’i uzun bir süre savunması mümkündü ancak kuşatılmış bir şehirde savaş uzun sürse de, şehirde savaşçıların çok önemli bir kısmı yaşamını yitirmiş olacaktı. Afrin şehir savaşında iki temel unsur önemlidir. Birincisi sivillerin şehirde bulunması son derece önemlidir. Halkın olmadığı bir şehir savaşında olumlu bir sonuç alınmayacağı sahada yürütülen şehir savaşlarında görülüyor. Şehir halkının desteğinde yürütülmeyen bir savaşta hem direnmek hem de şehri uzun süre korumak son derece zor olur. Bu nedenle Afrin’de halkın güvenlik nedeniyle şehir dışına çıkartılması, şehir savaşının en önemli ayağının yok edilmesidir. İkincisi, şehir savaşında uluslararası toplumsal dinamiklerin desteğinin varlığıdır. Bunun en somut örneği Kobanê’dir. Kobanê’de az sayıda savaşçı kalmasına rağmen uluslararası alanda artan destek özellikle bölgede konumlanan devletlerin müdahalesini etkiledi. Afrin savaşında uluslararası güçlerin beklenilen desteği gelmedi ve tersine Afrin operasyonuna dolaylı destek verildi. Halkın güvenliği nedeniyle şehri boşaltan ve beklenilen uluslararası desteği alamayan YPG’nin sadece kendi askeri gücüyle şehir savaşını yürüterek istenilen sonucu elde etmesi oldukça zordu. Bu nedenle hem siviller hem de askeri güçler şehir merkezinden çekildiler. Bunun bütünüyle bir tercih meselesi olduğu, askeri ve politik bir yenilgi olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmek gerekir.
Afrin’in Ankara destekli radikal İslamcı örgütlerinin denetimine geçmesi, küresel ve bölgesel güçlerin Suriye stratejisi bakımından yeni askeri ve politik hamlelerin oluşmasında önemli bir adım olacaktır.
Afrin savaşının mimarı olan Rusya’nın stratejisi nasıl işleyecek?
Rusya’nın Afrin savaşındaki etkisinin birkaç boyutu var. Birincisi, Rusya’nın dış politikasında reaksiyoner yönelim kendisini hissettirir. İntikam ve kin Rus dış politikasını etkileyen önemli faktörlerdir. PYD/YPG’nin Suriye’de ağırlıklı olarak ABD ile yakın bir ilişki kurması ve özellikle Deyrizor’da Rusya’nın hamlelerini etkisizleştirmesi, Rakka gibi stratejik bazı bölgeleri ele geçirmesi, zaman zaman Rusya askeri güçleriyle karşı karşıya gelmesi, Moskova tarafından not edildi. Ankara’nın Afrin’e saldırmasına onay vermesi ve hatta istihbarat bilgisini paylaşması YPG’ye açık bir ders verme amacı güdüyordu.
Rusya, Kürtlerden Afrin’i boşaltmalarını ve Şam yönetimine teslim etmelerini isteyerek, Fırat’ın batısını doğrudan kontrol etmeyi hedefledi. Böylelikle hem kendi askeri üslerinin güvenliğini sağlamlaştırmak hem de Şam’ın askeri ve politik konumunu güçlendirmeyi amaçladı. Kürtlerin böylesi bir yönelimi kabul etmeyeceği az çok tahmin ediliyordu. Ankara’nın askeri müdahalesine izin vererek Afrin üzerinden Kürtlere, Rusya’nın Suriye politikasına tabi olmadan, Esad yönetimiyle doğrudan ilişki kurmadan hatta Moskova-Tahran-Şam üçlüsünün belirlediği sınırlar içerisindeki ‘özerk’ bölgeler oluşturma politikasına uyum sağlamadan, Suriye’de kalıcı bir güç olamayacağı mesajını vermek istedi.
Kürtleri terörist görmeyen, hatta PYD’nin Moskova’da büro açmasına izin veren Rusya, Afrin savaşının da esas mimarı olarak Kürtleri çaresizlik içinde bırakıp kendisine tabi kılma politikası uygulamak istedi. Ancak bu politika beklenilenin tersine işledi ve bütünüyle başarısız kaldı. Kürtler, Afrin bölgesini Şam’a teslim etmedi, Ankara’ya karşı iki aydır yürüttüğü savaşla, bölgeyi kolay kolay terk etmeyeceğini gösterdi. Böylelikle Kürtleri kontrol etme hamlesi tersine Kürtlerle ilişkilerin önemli oranda kopmasına yol açtı.
Rusya, Türk ordusunun desteğinde radikal İslamcı örgütlerin Afrin bölgesinin kontrolünü sağlamasına izin vererek çok yönlü riskler aldı. Her ne kadar Guta ve İdlip pazarlığına karşılık Afrin’e girilmesi izini çıksa da önümüzdeki süreçte İslamcı örgütlerle Rusya, Afrin’de ve El Bab’da karşı karşıya geleceklerdir. Bir başka ifadeyle Türkiye ile ilişkiler sanıldığı gibi sorunsuz, istediğini yaptırma biçiminde yürümeyecektir. Ankara’nın El Bab ve Afrin’de kalma isteği sıklıkla dile getiriliyor. Böylesi bir yönelim bir süreliğine de olsa Avrupa hatta ABD tarafından sessizce kabul edilebilir. Ankara-Moskova hattında oluşan askeri-politik bağların kırılması NATO’nun kısa vadeli politikaları ve ABD’nin Fırat’ın batısına yönelik belirlediği orta vadeli stratejisi bakımından önemlidir.
Aynı şekilde İran’ın ve Esad’ın Rusya ile Türkiye arasındaki özel ilişkiden rahatsız oldukları ve özellikle Afrin politikasına karşı çıktıkları ancak ciddi bir müdahalede bulunamadıkları biliniyor. Ankara’nın Moskova’nın taleplerine tam uyum sağlayarak kendisine yeni bir alan açmak istediği açık. Özellikle radikal İslamcı örgütleri, Guta’da olduğu gibi İdlip’te de sorunsuz çıkartıp Afrin ve El Bab bölgesine getirerek kontrol edeceği konusunda verdiği teminatı bu iki bölgede kalıcı olmak için bir gerekçe olarak öne sürecek. Böylesi bir durum kısa bir dönem için sorun olmayacaktır ancak orta vadede Ankara-Moskova ilişkilerini yeniden sorunlu hale getirebilir. Erdoğan’ın Afrin üzerindeki planları dikkate alındığında önümüzdeki süreçte Putin’e verilen sözlerin tersi bir sürecin işleyeceği görülüyor. Bu durum Moskova’nın Fırat’ın batısı ile İdlip’i birleştirerek kontrol etme stratejisine ciddi bir darbe vuracaktır. Bu nedenle Moskova-Ankara bahar havası yeniden sıcak bir yaza dönüşebilir. Moskova, Tahran ve Şam, Ankara’nın bu iki bölgede konumlanmasına izin vermezler. Bugünkü ittifak görüntüsünün tersine yeniden çatışmaya dönüşmesi mümkündür.
ABD’nin Afrin sonrası planı ne olabilir?
Afrin savaşında görüntüde nötr kalan ABD, esasen Afrin operasyonuna yeşil ışık yaktı. “Güvenlik alanımın dışındadır” söylemiyle Ankara’ya “Girersen benim müdahalem olmaz” mesajını verdi.
Moskova’nın aksine Washington, Afrin savaşında orta ve uzun vadede daha avantajlı çıktı denebilir. Öncelikli olarak Kürtlerin izlediği ABD-Rusya denklemini bütünüyle kırdı. Türk ordu güçlerinin Afrin’e girmesini sağlayan Rusya ile Kürtler arasındaki stratejik denge ilişkisi önemli oranda darbe aldı. Böylelikle ABD’nin Kürtlere, “Suriye gibi bir bölgede iki stratejik güçle birbirini dengeleyen ittifaklar kuramazsın” tezi fiilen yaşam buldu. Kürtlerle Rusya arasındaki askeri ve politik ilişkiler önemli oranda bitti denebilir. Demokratik Suriye Güçleri ile ABD arasındaki ittifak çok daha kalıcı hale geldi. Mevcut durum, ABD’nin QSD ile olan ilişkilerinde daha tutarlı ve stratejik olduğunu Kürtlere kabul ettirdi. Afrin’e karşılık Münbiç’te çekilmeyeceğini ve QSD müttefiklerini desteklemeye devam edeceğini ısrarla dile getirmesi ve sahada bunu uygun davranacağını, Münbiç dahil Fırat’ın doğusunu kararlılıkla kontrol edeceğini ve olası saldırılara anında yanıt vereceğini belirtiyor. ABD’nin bu bu açıklamaları hem Türkiye’nin Münbiç’e yönelik açıklamalarını işlevsizleştirdi hem YPG ile ABD arasındaki ilişkileri çok daha kalıcı hale getirdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki değişimin kişilerle ilgisi bulunmuyor. Esasen ABD’nin Ortadoğu stratejisindeki değişimin önemli bir hamlesidir. CIA Başkanı Pompeo’nun Dışişleri Bakanlığı’na atanmış olması, ABD’nin İran merkezli Ortadoğu politikasının yeniden tanımlanması anlamına geliyor. Bu yönelim Irak ve Suriye politikasını ciddi oranda etkileyecektir. İran’ın bu iki ülkede artan etkinliğinin kırılması son derece önemlidir. Her iki ülkede Kürtler, ABD’nin belirlemeye çalıştığı İran merkezli Ortadoğu stratejisinde önemli bir ittifak gücü haline geleceklerdir. ABD özellikle YPG askeri güçlerini, Türkiye’nin itirazlarına rağmen İran-Irak-Suriye denkleminde değerlendireceği önemli bir askeri güç olarak görüyor. Böylelikle PYD/YPG’nin Moskova-Tahran-Şam politikası da aşamalı olarak değişecektir. ABD’nin özellikle İran’ın Suriye üzerindeki politik ve askeri etkisini kırmak, Rusya’nın belirlediği stratejiyi etkisizleştirmek ve hatta Şam’ın artan gücünü zayıflatmak için YPG ile ilişkilerini daha üst boyuta çıkartabilir.
Rusya’nın Kürtleri tasfiye etme hamlesi, YPG ile Pentangon askeri ilişkilerini bir bakıma zorunlu hale getirdi. ABD’nin Ankara ile olan görüşmeleri ertelemesi de bir tesadüf olmayıp, bölgede belirlediği yeni stratejinde kimlerle ne düzeyde ittifak kuracağının yeniden belirlenmesi amacıyla ilgilidir. Böylelikle TSK birliklerinin Münbiç’e girilmesine için verilmeyeceğinin çok net olarak açıklanması, özellikle YPG’ye verilen bir güven olarak okundu.
Afrin’de çekilen YPG askeri güçlerinin Münbiç’e gelmiş olmasından, çekilmede ABD’nin bir telkini ve önerisi olduğu anlaşılıyor. Afrin’deki güçlerin Münbiç’e kaydırılması hem Ankara’ya hem de ABD’nin Kürtleri, Moskova’ya ve Ankara’ya karşı koruyacağı algısı üzerinden Kürt toplumuna verilen bir mesaj olarak algılandı. Kürtler, Moskova’ya kin duymaya başlarken tersine ABD’ye çok daha olumlu ve pozitif bakmaya başladılar
Türkiye’nin Afrin hamlesi
Ankara da YPG’nin beklenmedik bir şekilde Afrin şehir merkezinde çekileceğini düşünmüyordu. Şehir merkezinin en erken Temmuz ayında kuşatılabileceği hesaplanıyordu ve askeri planlarını buna göre yapılıyordu. Ancak YPG’nin bölge halkıyla birlikte beklenilmeyen bir şekilde şehirden çıkması, Türk ordu birliklerinin ve radikal İslamcı örgütlerin kendilerini şehir merkezinde bulmalarına yol açtı. Ankara, bunu Çanakkale Zaferi ile eşdeğer bir operasyon olarak göstermeye çalışsa da işin gerçeğinin böyle olmadığı biliniyor.
Birincisi, öncelikli olarak burada konumlandırılan İslamcı örgütlerin, yarın Ankara’yı uluslararası alanda çok fazla zorlayacakları bir iki gün içinde görüldü. İkincisi, Ankara’nın esas işlevini tamamlayarak geri çekilmesi yönündeki talepler önümüzdeki birkaç ay içinde çok yoğun olarak gündeme gelecektir. Üçüncüsü, Afrin bölgesini terk eden 400 bine yakın insandan bahsediliyor. Bunların geri gelmesi için uluslararası kuruluşlar tekrar devreye girecek ve Afrin’in konumu yeniden tartışılmaya açılacaktır. Dördüncüsü, Rusya’nın Afrin merkezinin yeniden Esad rejimine teslim edilmesi talebini Haziran ayından sonra somut olarak gündeme getirmeye başlayacaktır. Beşincisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nce ‘terörist’ görülen bir kısım İslamcı örgütlerin ÖSO içinde olması Ankara’nın en büyük handikapı olacaktır. Altıncısı, İdlip’i sessizce teslim eden Ankara’nın, sıra El Bab ve Afrin’e gelince Moskova-İran-Şam hattına karşı nasıl bir tutum alacağıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu söyleyen Ankara, bölgeyi Şam yönetimine teslim edecek mi? Dahası Rusya’ya verilen söz tutulacak mı? Bu sorunun yanıtı Erdoğan’ın Suriye politikasının esasını oluşturuyor. Afrin’de görev tamamlandığına göre çekilme sürecinin başlatılması Astana toplantılarının en önemli gündem maddesi olacaktır. Çıktığı takdirde Esad yönetimini güçlendirecektir. Çıkmadığı takdirde Rusya ile ilişkileri yeniden ama çok daha kötü bozulacaktır.
ABD, Ankara’nın Afrin’de daha bir süre kalması için teşvik edecek gibi görünüyor. Böylelikle Ankara-Moskova hattının yeniden sorunlu hale gelmesi ABD’nin Suriye planlarına yarayacaktır. ABD, Erdoğan’ın politik ruhunu iyi okuyur ve Afrin’de kalma arzusunun farkındadır. Bunu çok yönlü teşvik edecektir.
NATO üyesi ülke olarak Rusya’nın S-400’lerine Pentangon’un Petroit füze savunma sistemleri Ankara’ya önerilecek. Ankara, S-400’lerden ısrar ederse NATO için Türkiye’nin bir önemi kalmaz ve tahmin edilenden cok daha ciddi askeri ve politik sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Patriot füzeleri aldığında Moskova kendisini kandırılmış olacaktır ve Afrin-El Bab dahil olmak üzere Ankara’ya karşı bugünkünden çok daha fazla yaptırımlar gündeme gelir. Seçim Ankara’nın ama her iki durumda ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Bir taraftan kazanmaya çalışırken diğer yandan ciddi bir kayıbı olacaktır.
YPG ne yapacak?
YPG’nin Afrin’den çekilme kararını kendi başına almadığı ve bunun sadece sivillerin korunmasına yönelik bir karar olmadığı açıktır. Şehir merkezinden çekilip yeni bir savaş taktiğini hayata geçirme seçeneğini gündeme alması bu kararın alınmasında önemli bir faktör olmakla birlikte ABD’nin önemli bir telkini ve etkisi olduğu açıktır.
YPG’nin, Afrin’de konumlandırdığı ve sayısal olarak 10 bin civarında olduğu iddia edilen askeri gücünü çekerek çok yönlü hamleler yapma kararı aldığı anlaşılıyor. Bölgedeki savaş taktiğinin nasıl şekilleneceğini bilmek zordur. Bu bir bakıma askeri güçlerin işidir, Ama görünen şu ki, ABD bu düzeyde bir gücü şehir merkezinin dışına çıkarmasını sağlayarak, YPG’nin askeri gücünü koruması ve önümüzdeki süreçte El Bab ve Afrin için çok daha güçlü bir hazırlık yapması için teşvik etti. Hiç şüphesiz ki YPG, kendi stratejik konumunu görerek, Afrin’de savaşı uzun vadede yürütmek için geri çekilmiş olabilir. Ancak bölgede bulunan ve ittifak yaptığı ABD merkezli koalisyon güçlerinin öneri ve uyarılarını da dikkate aldıkları çok açıktır.
ABD, Suriye’ye yönelik politikalarında YPG’nin askeri gücüne önemli oranda ihtiyaç duyuyor. Bunun için askeri olarak güç kaybına izin vermez. Rusya ise tersine YPG’nin çok daha ciddi düzeyde güç kaybını sağlayarak yarın politik-diplomatik ilişkilerde zayıf bir PYD ile masaya oturulduğunda Esad’ın koşullarını dayatıp kabule zorlama hesabı yapıyordu. Bu nedenle ABD, YPG’nin askeri güç kaybının önüne geçmesi için Afrin’in askeri olarak da boşaltılması için bir hamle yaptığı ve YPG’ye kabul ettirdiği anlaşılıyor.
YPG’nin Afrin’de karşı karşıya kaldığı askeri ve politik durumun, bölgedeki konumlanışını yeniden dizayn etmesine yol açacağı açıktır. Öncelikli olarak YPG’yi terörist görmeyen Rusya’nın tutumuna karşı YPG’nin askeri ve politik tutumu çok ciddi oranda değişecektir. Kürtlerle Rusya arasında ittifak çok önemli oranda dağıldı. Dahası YPG’nin Rusya-ABD arasında kurduğu denge politikası başarısız oldu. Rusya’ya güven duygusunu önemli oranda kaybetmiş olan Kürtler, Suriye’de Washington ile müttefik ilişkilerini kalıcılaştıracaklardır. Kürtlerle ABD arasındaki ilişki denge gereği ve geçici olmaktan çıkıp daha kalıcı ve stratejik bir yöne evrilecektir. Rusya, Kürtleri yeniden denge politikasına çekmek için çok ciddi ve güven kazanıcı adımlar atmadığı takdirde, YPG merkezli QSD güçlerinin tek ittifak gücü ABD olacaktır. ABD’nin Afrin’de Ankara’ya yol vermesinin önemli nedenlerinden biri de buydu. Kürtler ile Rusya arasındaki politik ilişkileri bütünüyle koparmak ve kendi ekseninde konumlandırmak. Bunda başarılı olduklarını söylemek gerek. Fırat’ın doğusunda Kuzey Suriye Federasyonu’nun kurulması süreci hızlanabilir. PYD merkezli federasyon ve aşamalı olarak bağımsız bir statü planı ABD’nin masasında duruyor. Buna uyum sağlayanlar süreci götürür, uyum sağlamayanlar politik olarak tasfiye edilme sürecine girer.
Sonuç
Kürtleri kesin olarak kazandığını düşünen Washington bu kez Ankara’ya yönelik hamleleri devreye koyacaktır. Nisan ayından itibaren Ankara’yı tahmin edilenden çok daha fazla zorlu bir süreç bekliyor. ABD’nin Ankara’ya önereceği planlar, Ortadoğu denkleminde Ankara’nın rolünü ortaya çıkartacaktır.
Erdoğan bu planın içerisinde mi yer alacak yoksa dışında mı kalacak birlikte göreceğiz. Afrin hamlesinin içteki politik-toplumsal etkisi tahmin edilenden kısa sürebilir. Dolar ve avronun önlenemez yükselişi, sermaye çıkışının beklenilenin üstünde olması ve özellikle İstanbul sermayesinin medyadaki görünen yüzü olan Doğan Grubu’ndaki gelişmeler önümüzdeki sürece dair bir fikir verebilir.