Cumhurbaşkanı’na bir soru sordu, hayatı değişti. Harvard Tıp Fakültesi’nde araştırma görevlisi olan Emrah Altındiş, Abdullah Gül’e “Türkiye’de insanlar ölürken geceleri nasıl uyuyorsunuz” diye sorduğundan beri ona hem tebrik hem de tehdit yağıyor. Şu anda Türkiye’ye dönerse başına neler geleceğinden de, Harvard’ın bitmek üzere olan kontratını yenileyip yenilemeyeceğinden de endişeli
Soruyu sorduğunuz günden bu yana olan biteni düşününce, bugün olsa aynı şekilde davranır mısınız?
Mutlaka, bir saniye bile düşünmem. Berkin Elvan’ın babasından, Abdocan’ın annesinden, Ethem’in ailesinden teşekkür mesajları aldım. O güzel annelerimize taşıdıkları keder içinde ufacık bir ferahlık yaşattıysam, o mutluluk bir ömür yeter. Bu vesileyle Soma’da, Gezi’de ve Roboski’de kaybettiğimiz tüm insanlarımızın acılı ailelerine başsağlığı diliyorum, anneleri beni de evlatları saysınlar.
Cumhurbaşkanı Gül’e bu soruyu sormayı toplantıya gitmeden önce planlamış mıydınız, yoksa Gül’ün konuşması üzerine mi karar verdiniz?
Aslına bakarsanız konuşmaya girmeye son anda karar verdim ve soru alacaklarından dahi emin değildim. Moderatör Harvard’lı profesör de Cumhurbaşkanı da Türkiye’nin ne kadar demokratik, barışçıl ve ilerleyen bir ülke olduğunu anlattılar. Konuşulan; Berkin Elvan’ı toprağa verdiğimiz, Uğur Kurt’un henüz katledildiği, sokakta şiddetin hüküm sürdüğü Türkiye değildi ve ben de tam bunu sormaya çalıştım.
Toplantı sonrasında Abdullah Gül’ün ekibi tarafından sizinle iletişime geçen oldu mu?
Hayır olmadı.
Sorunun ardından Gül’ün korumaları tarafından tehdit edildiğinizi anlatmıştınız. Bu tehditler sürdü mü?
Ben sorumu sorarken korumalar beni sözle taciz ettiler, bir tanesi bana bayağı yaklaştı. O sonunda “Sen karışma” dediğim koruma, “İnsan ol, sen insan değilsin, kes sesini” gibi şeyler söylüyordu. Ardından yerime geçtiğimde yine aynı koruma, göz teması kurup “Seninle görüşeceğiz” dedi. Belki o kaş göz işaretleri kameralarca da kaydedilmiştir. Bu olay medyada patladıktan sonra yüzlerce teşekkür, tebrik mesajı aldım. Bunun yanında çok daha az sayıda tehdit ve hakaret mesajı da mevcut. Avukat arkadaşlarım inceliyorlar.
Aldığınız cevap sizi ne kadar tatmin etti?
Abdullah Bey Meclis’te başsağlığı mesajını hatırlatarak başladı. Başsağlığı dilemek anlamlı bir jest. Ancak Ethem Sarısülük’ün katili ve daha nicesi özgürken, başsağlığı neye yarar? Roboski’ye dair tek bir kelime yok cevabında. O jetleri köylülerin üzerine uçuran ordunun başkomutanı kim? Peki iş cinayetleri? Kendisi 7 yıldır Cumhurbaşkanı bu memlekette. Son 7 senede en az 7000 işçimiz önlenebilir iş cinayetlerinde katledildi, yazık günah değil mi? Türkiye ILO’nun 176 maddeli maden güvenliği sözleşmesini imzalamaktan kaçınmasa Soma’da bu katliam olacak mıydı? Kendisinin de bunlardan sorumluluğu yok mu? Ben bu soruyu Cumhurbaşkanlığı makamının sadece bir başsağlığı dileme makamı olmadığını bildiğim için de sordum.
‘Cesaret bulaşıcıdır’
“Türkiye’de sorsam dayak yerdim” dediniz. Burada olsanız yine de aynı soruyu sorar mıydınız?
Türkiye’de milyonlarca insan çıplak devlet şiddetini göze alıp, sokaklara çıkarak bu soruları zaten sürekli soruyor. Ve biliyorsunuz cesaret bulaşıcıdır.
Kimileri için kahramanlaştınız. Size bu soruyu sorduran daha cesur olmanız mı; ABD’de yaşamanın verdiği garanti mi ya da…?
Ben eleştiri niteliğinde bir soru sordum, gerçek kahramanların dertlerinin ufacık bir kısmını devletin en yetkili kişisine karşı dile getirdim. ABD’de yaşama konusuna gelince, bu konuda hiçbir garantim yok. Ne yeşil kartım ne de vatandaşlığım var. Ben bu soruyu kelle koltukta sordum, kontratım yakında bitiyor. Kendi emeğim dışında hiçbir güvencem yok.
Okul yönetimiyle bu sorunuzla ilgili bir olumsuzluk yaşadınız mı?
İktidar nerede olursa olsun sorgulanmayı ve riskin parçası olmayı sevmez. Resmi bir sorun yaşamadım henüz ama bu işler belli olmaz.
Sorunuzun ardından sizin Cemaat bağlantınız olduğunu söyleyenler oldu. Herhangi bir gruba bağlılığınız var mı?
Ben Fethullah Gülen ve cemaatinin, Türkiye’de yaşadığımız her türlü antidemokratik uygulamada ve yaşadığımız otoriterleşmede en az AKP iktidarı kadar sorumlu olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla cemaatle bir bağım olması mümkün değil. Hiçbir siyasi parti üyeliğim de yok.
Üslubunuzu eleştirenler de oldu. Siz daha sonra kendinizi dinlediğinizde sizi rahatsız eden bir sözünüz oldu mu?
Ben konuşmanın yapıldığı üniversitede çalışan bir bilim insanıyım. Ve Cumhurbaşkanı’na eleştirel, sert bir soru yöneltmekle birlikte, asla hakaret etmedim. Korumalar üstüme yürüyüp beni taciz etmeye başladılar. Hatta sağ çaprazımdaki elini silahına atınca benim de sesim istemeden refleksif olarak yükselmiş, vücut dilim sertleşmiş, bunu sonradan videoyu izleyince fark ettim. Nezaket diyenlere şunu hatırlatayım: Neden devletin halkına nezaketi değil de benim devlet başkanına nezaketim sorgulanıyor?
‘Ailemin için ferah olsun’
“Isparta doğumluyum. Ailemde çoğunluk kamu emekçisi, dolayısıyla mütevazı koşullarda büyüdüm. Adalet, eşitlik duygularımın gelişmesinde ailem oldukça etkili oldu. Başta Ahmet dedem, annem, babam… Ellerinden özlemle öpüyorum, içleri ferah olsun. Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü’nü bitirdim, ODTÜ Biyoteknoloji’de yüksek lisans yaptım. Doktoramı İtalya’da önemli aşı araştırma merkezlerinden birisinde, Siena’da yaptım. Bu esnada Bologna Üniversitesi’nde doktora öğrencisiydim. 2011’de doktora sonrası çalışmalarım için Harvard’a geldim. Araştırma alanım, insanları hasta eden bakteriyel mikroplar. Başta çocuklar olmak üzere tüm toplumun korunması için aşı geliştirme çalışmaları yapıyorum. Harvard’da üç senedir koleraya yol açan bakteri üzerine çalışıyorum.
Türkiye’ye dönmek için girişimlerim uzun zamandır devam ediyor, ancak bu soru vakasından sonra şartlar ne gösterecek bilmiyorum. AKP’nin üniversite ve YÖK’te nasıl bir hâkimiyeti olduğu malumunuz. Türkiye’ye bu şartlarda dönersem değil bir kadro almak, şu anda havaalanında gözaltına alınıp alınmayacağımı ya da bir saldırıya maruz kalıp kalmayacağımı bile öngöremiyorum.”
Röportaj: Hürriyet Gazetesi
Zeynep Miraç