SEÇTİKLERİMİZ- Çiğdem Toker’in Cumhuriyet’teki yazısı: “Peki böyle bir dönemdeki bir numaralı toplumsal ihtiyaç, AKP ile MHP’nin kurduğu “milli mutabakat”a CHP’nin eklemlenmesi midir? Sahi, CHP açısından “halkçılık”, altı okun kaçıncı sırasındadır?”
ÇİĞDEM TOKER
Ne evlatların ölümünü istememek suçtur, ne de doğası gereği barışın yanında durması gereken gazeteciliğin yaşamı savunması.
Fakat bugünlerde başkasının evlatlarının ölmesini istemeyenler “vatan hainliği”yaftasıyla damgalanıyor.
Gazeteyi F-16’nın içinde yapmış, bomba butonuna yazıişleri salonundan basmış gibi “indik bindik, tepeledik” diye manşet atan gazeteciler ise herkesten vatansever.
Askerliğini bedelli yapmış yakışıklı oyuncunun, film icabı giydiği üniformalı fotosunu sosyal medya hesabına iliştirip kahramanlık mesajları yazması hiç riyakârca bulunmuyor.
Bir diğerininse Ankara’da bir kafeye oturması dahi valilik kararıyla yasak.
***
Eğer gündem Afrin olmasaydı, biz bugün, yurtlarında 45 çocuğun istismar edildiği Ensar Vakfı’nın, Milli Eğitim Bakanlığı ile protokol imzalayan gerici vakıfların devlet protokolüne alınmasını konuşacaktık.
Gündem Afrin olmasa, 115 kız çocuğunun hamilelik kayıtlarını, bu kayıtların nasıl örtbas edildiğini, istismarcıların kimler olduğunu konuşacak, İstanbul Valisi’nin çocuk yaşını kademelendirerek rıza üreten sözleri öne çıkacaktı.
Gündem Afrin olmasa, günlük 45 bin araçtan, otomobil başına 15 Avro artı KDV fiyat garantisi bizim vergilerimiz üzerinden verilen Çanakkale Köprüsü inşaatını Başbakan Binali Yıldırım’ın ziyaret ettiğini ve orada yine “Devletin cebinden para çıkmıyor” dediğini anımsatacaktık.
***
Ancak bunları konuşamıyoruz. Bunları konuşamadığımız gibi; 100’ün üzerinde gazetecinin cezaevinde bulunduğu Türkiye’de, Afrin Operasyonu ile birlikte gazete ve televizyonların askeri haberler bülteni gibi çıktığı, herkesten iktidar söylemine uygun dille konuşup yazmasının beklendiği, bunu yapmayacaklarsa susmalarının istendiği bir ortamda, ana muhalefet partisinin -örneklerini anımsattığım- tutumu, zaten can çekişen ifade özgürlüğüne ağır bir darbe daha indiriyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz:
“İktidar ile muhalefet arasındaki ayrım kalkıyor.”
CHP Sözcüsü Bülent Tezcan:
“Millet olarak arkasındayız, destekliyoruz.”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
“Askerlerimiz görev yaparken Suriye’nin toprak bütünlüğüne de katkıyapıyorlar.”
Dün Kemal Can’ın da içine girdiğimiz konjonktürü tanımlarken vurguladığı gibi, “Savaş dışındaki seçenekleri seslendirmenin kriminalize edileceği, yoğun ve çok taraflı bir enformasyon mücadelesinin yaşanacağı bir dönem”e doğru gidiyoruz.
Peki böyle bir dönemdeki bir numaralı toplumsal ihtiyaç, AKP ile MHP’nin kurduğu “milli mutabakat”a CHP’nin eklemlenmesi midir?
Sahi, CHP açısından “halkçılık”, altı okun kaçıncı sırasındadır?
Toplumsal barışa, demokratik parlamenter sisteme, hukuk devletine olan acil ihtiyaç bu kadar hızlı artarken.