MUSTAFA KEMAL ERSÖZ yazdı: “Açıkça görüldü ki bu yılki yürüyüşler Trump’ı aşan bir perspektife kavuştu. Yürüyüşlerin gündemi göç, vergi reformlarından, ırkçılık, İslamofobi, Siyonizm karşıtlığına, Siyahi haklarından, LGBTİ haklarına, Polis şiddetinden, cinsel şiddete kadar geniş bir çeşitlilik arz etti.”
MUSTAFA KEMAL ERSÖZ
Geçen haftasonu memleket medyası neredeyse hep birlikte, askeri bir bando nizamı içerisinde ve askeri kamuflajlarını kuşanmış muktedirle senkronize bir halde bölgemiz halkları için ölüm, yıkım ve düşmanlıktan başka hiçbir şey getirmeyecek bir savaşın tamtamlarını çalmakla olağanüstü bir biçimde meşgulken okyanusun öte yakasında Amerikan medyası da bir o kadar hareketli ve yoğun bir haftasonu geçirdi.
Haftasonunun en büyük siyasi hikayesi ABD Senatosu'nun öngörülen süre içerisinde yeni bütçe üzerinde uzlaşmaya varamaması nedeniyle Federal Hükümetin "resmen kapanmasıydı". En son 2013 yılında Barack Obama yönetimi döneminde 16 gün 'kapanmış'olan Hükümetin yeniden kapanması ve pazartesi sabahına kadar bir karara varma olasılıkları ve bunlara bağlı türlü teklif, müzakere ve spekülasyonlar medyanın gündemini bir hayli meşgul etti. Senato çoğunluk lideri Mitch McConnell’ın, pazar gecesi, herhangi bir anlaşmaya varılamadığını kabul ederek Hükümeti yeniden “açmak” için Demokratlara üç haftalık bir tasarı önermesi ve ülkeye çocuk yaşta kaçak getirilen 800 bin civarında genç göçmeni koruyan DACA isimli programı kapsayan göçmenlik mevzuatının iki partili bir komisyonla ele alınacağına dair güvence vermesi… Buna mukabil, Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer’in, ilerlemeyle ilgili bir anlaşmaya varma ümidinin az olduğunu ve krize ilişkin bir oylama durumunda kaç Demokrat’ın McConnell'in planını onaylayacağını bilmediğini ifade ederek ayak sürümesinin yarattığı muğlaklık… Her biri başka bir televizyon kanalının 3 yahut 4 de bölünmüş ekranın bir bölümünü işgal etmiş ekseriyeti erkek, kravat-ceketli tayfanın çenesine bir hayli mesai yaptırdı.
Elbette Amerikan Senatosunda dönen siyasi entrikalar büyük haber değeri taşıyor. Ancak, cumartesi ve pazar günü ülke genelinde gerçekleşen yüzlerce kadın yürüyüşü tartışmasız olarak tarihsel açıdan çok daha önemli ve çok daha geniş bir halk kesimine hitap ediyordu. Hiçbir parti, uzun süren bir kapanma krizini sürdüremeyeceğinden ve uzlaşmadan kaçan taraf olmanın siyasi faturasını yüklenemeyeceğinden, en nihayet bu çıkmaz durumu muhtemelen kısa bir süre içinde çözümlenecekti; ki pazartesi öğleden sonra Cumhuriyetçi ve Demokrat partili senatörlerin uzlaşmaya varmasının ardından Hükümet yeniden “açıldı”. Herhangi bir Amerikan Başkanı’na karşı nadiren görülebilecek popülerlikte süregiden bir seferberlik dalgasını başlatan ve onunla beraber büyüyen yürüyüşler ise daha kalıcı olan ve eninde sonunda belirleyici olacak gibi görünen bir akışın kitlesel ve yeni bir merhalesini işaret ediyordu.
Her ne kadar kesin rakamlar olmasa da, ülkenin dört bir yanından iki milyona yakın kişinin cumartesi günü yürüyüşlere katıldığı tahmin ediliyor. Geçen yılki, Washington DC odaklı büyük kadın yürüyüşünün aksine, bu yılın en önemli protestoları başka şehirlerde gerçekleşti. Örneğin Los Angeles en büyük yürüyüşe ev sahipliği yaptı. Kentin Belediye Başkanı Eric Garcetti'ye göre yaklaşık altı yüz bin kişi yürüyüşe katıldı. New York Belediye Başkanlığı Ofisi, Central Park West ve Sixth Avenue'de en az yüz bin kişinin yürüyüşe gittiğini bildirdi. Chicago, San Francisco, Oakland ve Philadelphia'da da beş haneli kalabalıklar bir araya geldi. Austin, Texas gibi daha küçük şehirlerde katılımlar en az diğer şehirler kadar etkileyiciydi; Asheville, Kuzey Carolina; Boise, Idaho, Knoxville, Tennesse gibi taşra kentleri kendi açılarından tarihi sayılabilecek kalabalıklara ev sahipliği yaptılar. Nihayet pazar günü, Trump’ı iktidardan indirmenin taşlarını döşeyebilecek olan Kasım’daki Kongre ve valilikler için düzenlenecek ara seçimlerde kadınların organize olması çağrısı yaparak önüne somut bir siyasi hedef koyan Las Vegas'taki büyük bir yürüyüşle, kadınların Trump’a karşı büyük meydan okuması devasa bir gövde gösterisine dönüştü.
Açıkça görüldü ki bu yılki yürüyüşler Trump’ı aşan bir perspektife kavuştu. Şüphesiz #MeToo ve #TimesUp hareketleri birçok kadını (ve bazı erkekleri) canlandırdı. Yürüyüşlerin gündemi göç, vergi reformlarından, ırkçılık, İslamofobi, Siyonizm karşıtlığına, Siyahi haklarından, LGBTİ haklarına, Polis şiddetinden, cinsel şiddete kadar geniş bir çeşitlilik arz etti. Ancak yine de yürüyüşlerin yaygın sembollerine ve popüler sloganlarına bakıldığında, Trump hala birincil motive edici faktör. Beyaz Saray'daki tutarsız tavrı ile, o sadece paratoner değil, kendine özgü anti-Trump direnç için oldukça etkili bir imge. Trump başkan seçilmeden önce, büyük ölçüde apolitik olan yürüyüşler Trump’la beraber yoğun bir politik içerik kazandı. Trump’ın varlığı çoğu kişi için sokağa çıkıp protesto gösterilerine katılmayı bir tercihten öte bir zorunluluk haline dönüştürdü.
Trump’la geçen iki yılın ardından, kadın yürüyüşleri, katlanarak büyüyen bir kitlesel destek buldu. Örneğin 2007-2010 yılları arasında yapılan Çay Partisi protestolarından çok daha fazla kişiye ulaştı. Bu yürüyüşler, yakın tarihte Occupy yahut Seattle gibi daha radikal ancak benzer bir etkiye sahip nicelik olarak daha dar eylemler dışında ulaşılan kitlesellik açısından Şubat 2003 Irak işgaline karşı gelişen protestolarla karşılaştırılabilirler. Ancak bunlar, bir bireyden ve temsil ettiği şeyden ziyade Irak’ı istila ederken düşmanlıkla yönetilen spesifik bir politikaya yönelik dar kapsamlı eylemlerdi. Bu defa ise saikinde toplu bir haksızlık duygusu bulunan, gündemine cinsiyet ayrımı meselesi, kürtaj hakkı, işyeri adaleti ve eşit ücret mücadelesi, sosyal haklar, göçmen hakları; LGBTİ hakları; ırkçılık karşıtı mücadele ve polis vahşetine karşı mücadeleyi alan; tüm bunlardan muzdarip olan farklı ve geniş emekçi kesimlerin önüne pratik bir politik hedef koyan ve insanları ‘farklı talepler ancak ortak hedef’ etrafında mobilize etmeyi başaran bir “hareket” söz konusu diyebiliriz. Böyle büyük ve aktif bir iktidar karşıtı hareketin gelişimi, elbette potansiyel Demokrat adayların 2020'deki parti liderliği davranışlarını değiştiriyor ve Demokrat Parti’yi daha atılgan, daha sol, ileri bir noktaya doğru itiyor. Orta vadede muhtemel Demokrat liderleri yahut adayları, geniş bir tabandan gelen baskıyı hissederek mümkün olan her şekilde Trump'a karşı direndiklerini göstermeye çalışacaklardır.
Hükümetin “kapanması” meselesi büyük bir medya farfarasının ardından çözüldü. Şimdi Trump daha derinden ilerleyen ve devam edecek olan gerçek bir meseleyle yüzleşmek zorunda. Kitlesel bir buluşmanın moral motivasyonuyla daha da ivmelenerek güçlenecek gibi görünen ve Trump’ın başkanlığını ulusal bir acil durum olarak gören milyonlarca kadın Trump'ı aciz birine dönüştürmek için Kasım ayına kadar çalışıyor olacaklar.
Son sözü milyonlarca cesur ve kararlı kadın adına söz alan, 'Kadınlar Yürüyüşü' organizasyonunun eşbaşkanı TamikaMallory’a bırakalım: “Birbirimizden hoşlanalım ya hoşlanmayalım, birlikte yürümek zorundayız, birlikte örgütlenmek zorundayız, birlikte harekete geçmek zorundayız, birlikte oy kullanmak zorundayız.” “Her politikayı değiştirecek, seçilmiş her siyasinin bizim için çalışmasını sağlayacak güce sahibiz. Ama bunun için aramızda ayrılık, bölünme görmemeleri lazım. Ayağa kalkmak, sesimizi yüksek çıkarmak ve cesur olmak zorundayız.”