ENİS KOKU yazdı: “Suriye’nin IŞİD terörü karşısında elde ettiği zaferi ve Rusya’nın Ortadoğu’da hâkimiyetinin artmasını içine sindiremeyen ABD, yenilginin faturasını gönüllü BOP eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yıkmaya çalışılıyor. Amerika’da görülen Halk bankası ve Reza Zarrab davası da bunun bir sonucudur.”
ENİS KOKU
Ortadoğu bugün, 100 yıl öncesinde var olan sömürgecilik döneminden çok daha ağır, çok daha karmaşık ve yağmacı bir süreçten geçmektedir. Bölgenin ekonomik kaynakları uluslar-üstü küresel sermayenin egemenliği altına girmiş, küresel kuruluşlar ve küresel sermaye grupları tarafından yağmalanıyor. 11 Eylül’den sonra planlanan ve çok-uluslu sermaye tarafından ABD önderliğinde uygulamaya konulan, Ortadoğu’daki “yenilenme/açılım” girişimi olarak sunulan küresel sermayenin yeni saldırısı olan “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” bölgedeki geleneksel siyasal yapının değiştirilerek küresel sermayenin politikalarına uygun yönetim biçimlerinin oluşturulmasına yönelik bir hareket olarak başladı. Ortadoğu coğrafyasında var olan otoriter yönetimler ve yasalar gerek iktisadi gerekse sosyal açıdan uygulamaya konulan sömürünün sürdürülüş biçimine yanıt veremiyor, birçok alanda küresel sermayenin önünde engel teşkil ediyordu. Dünya genelinde ve Türkiye’de 1980 yılında başlatılan “neoliberal” politikaların bir devamı niteliğinde olan bu uygulamalar SSCB ve Doğu Avrupa’nın da dağılmasıyla kapsamı genişletilerek hız kazandı.
Ortadoğu’da sosyalist düşünce yaşam bulamamış, Arap milliyetçiliği de başarısız kalmıştı. Bölge coğrafyasında yıllardır hüküm süren yoksulluk, işsizlik, eğitim düzeyinin düşük olması, kadının sosyal alandaki konumu gibi yaşamın her alanında var olan çelişkilere eklenen otoriter yönetimlerin yolsuzluklarından bıkmış olan halk çıkış yolunu İslami akımların oluşturduğu ideolojik oluşumlarda aramaya başlamıştı. Emperyalizm, Ortadoğu’daki “yenilenme/açılım” politikaları gereği tehlikeli bulduğu bu akımların önüne geçmek için “ılımlı İslam” projesini geliştirip uygulamaya koydu. Küresel güçler bölgedeki yönetimlere “ılımlı İslam”ı kabul etmeyi, bu politikaların sonucu olarak ABD ve İsrail karşıtlığını bırakmayı ve serbest piyasa ekonomisinin kurallarını uygulamayı dayattı. İslamcı yönetimlerin kendilerine ait bir ekonomik programı olmadığı için de emperyalist ülkeler ve küresel kuruluşlar tarafından dayatılan bu programı uygulamaktan başka şansları da yoktu.
Ilımlı İslam projesinin Türkiye ayağında, AKP’nin kurucu kadrosu “Milli Görüş” düşüncesinden vazgeçtiğinde el üstünde tutulmuş, Tayyip Erdoğan da bu projeyi başarıyla hayata geçiren lider olarak Arap İslam dünyasına örnek gösterilmişti. Bölgede başta Türkiye’de uygulanan bu ekonomik reform ve destek programı, Ortadoğu ve kuzey Afrika ülkelerini de hedef alıyordu. Söz konusu “yenilenme/açılım” programını uygulamayan Mısır ve Tunus’ta iktidarlar, “Arap Baharı” adı altında kontrollü bir biçimde İslamcılara verildi.
Mısır’da Hüsnü Mübarek yerine yönetime getirilen İslamcı lider Mursi başkanlığındaki koalisyon hükümeti de küresel sermayenin önkoşulu olan IMF programını uygulama konusunda yetersiz kaldığı için ABD’nin de desteklediği bir askeri darbe ile devrildi. “Ilımlı İslam” projesi ağır bir darbe almıştı.
ABD’nin öncülüğünde uygulanan proje, Nusra Cephesi, IŞİD gibi radikal İslamcı terör örgütlerini yarattı. Bu tür örgütler aracılığıyla aynı politikayı Suriye’de uygulamaya koydular. Ama bu beklendiği kadar kolay olmadı. ABD’nin de desteklediği AKP yönetimine göre sabah sınırdan girip öğle namazını Şam’da kılacaklardı. Fakat Suriye’de büyük bir direnişle karşılaştılar. ABD ve müttefiklerinin başlattığı bu savaş geriye kan, gözyaşı, yıkılmış kentler, yerinden yurdundan göç eden insanlar ve yağmalanan bir tarih bıraktı.
IŞİD’le birlikte onun arkasında yer alan güçler (ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Katar’ın yanı sıra İslam halifeliği ve Osmanlı hayalleri kuran AKP yönetimi) bu savaşı kaybetti. Rusya bölgedeki gücünü artırarak pekiştirdi. İran bölgede siyaseten belirleyici konuma geldi. Suriye yeni dönemde halklara dayanan bir yönetim kurması durumunda eskisinden çok daha güçlü olacak. Katar ve Türkiye başta olmak üzere ABD ile beraber savaşı kaybeden ülkeler en az kayıpla durumu kurtarmak için yeni ittifaklara, yeni arayışlara yöneldi. Suriye’deki durum netlik kazanmaya başladıktan sonra, savaşın en büyük nedenlerinden bir tanesi olan doğalgaz boru hattının sahibi Katar, İran’a yakınlaştı. Bu yakınlaşma Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkelerinin tepkisiyle karşılaştı ve Katar’a ambargo uygulanmasıyla sonuçlandı.
Bir dönem el üstünde tutularak Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine yeniden yapılanmanın örnek modeli olarak sunulan AKP iktidarı da güç kaybetmeye devam ediyor. Suriye’nin IŞİD terörü karşısında elde ettiği zaferi ve Rusya’nın Ortadoğu’da hâkimiyetinin artmasını içine sindiremeyen ABD, yenilginin faturasını gönüllü BOP eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yıkmaya çalışılıyor. Amerika’da görülen Halk bankası ve Reza Zarrab davası da bunun bir sonucudur. Bu durumu gören AKP yönetimi ve Tayyip Erdoğan Rusya ile ilişkileri geliştirerek manevra alanını genişletmeye çalışıyor.
Düne kadar AKP’nin en sadık müttefik olarak gördüğü Suudi Arabistan’da, veliaht olarak tayin edilen Muhammed bin Selman yaptığı açıklamada ülkede geleneksel siyasal yapının değiştirilerek “Ilımlı İslam” projesini hayata geçireceklerini duyurdu. Bunu duyurmasının hemen ardından çok sayıda iş insanı, bürokrat ve rütbeli asker tutuklanarak cezaevine atıldı.
Projenin yeni aşaması, savaş süresince bölgede büyük bir askeri ve siyasal güç durumuna gelen ve izlediği politikayla İsrail ve ABD politikalarına kafa turan İran’ın durdurulması üzerine kurulacak gibi görünüyor. Suudi Arabistan, “Ilımlı İslam”a yönelmesiyle birlikte bu projede Türkiye’nin yerine yeni örnek model olma yolunda ilerliyor. Yeni Dönemler yeni “liderler” ve yeni “kahramanlar” gerektiriyor!
Her ne kadar Suriye’de savaşın sonuna gelindiyse de, ABD, Rusya karşısındaki kayıplarını sindirerek bölgeden çekilmeye niyetli değil. Bunun için bölgede savaşın bittiğini söylemek oldukça güç. ABD, müttefikleri ile beraber savaş hazırlıklarına devam ediyor. Bölgede meydana gelecek yeni bir savaş durumunda Türkiye’nin bunun dışında kalacağını söylemek zor. Öyle görünüyor ki, projenin yeni aşamasında savaş süresince Ortadoğu’da büyük bir askeri ve siyasal güç durumuna gelen İran hedef alınacak.
Ortadoğu’da barışa, ekmeğe ve özgürlüğe dayalı bir yaşam biçimi halkın ancak uylaşımsal olarak kendi öz gücüne dayanan emperyalist ülkelerin ve ona bağlı dinci, gerici iktidarların bölgeden çıkarılmasına ve onların yerine halka dayanan yönetimlerin kurulmasıyla mümkün olacaktır.