Önnot
Bir devrim sürecini götüren özneyi eleştirmek son derece zor bir iş. Sıcak konjonktürün ortasındaki bir büyük öznenin, büyük yürüyüşüne küçük engeller olarak göreceği çakıl taşlarıyla uğraşma lüksü olması da beklenmemeli.
Ancak, Kürdistan Özgürlük Hareketi, içinde bulunduğumuz mücadele birimine ilişkin somut bir yönelim oluşturmaktadır ve bu anda doğru bildiğimizi kaydetmek tarihsel yükümlülüğümüzdür.
Tarihinin en zor anlarında ve muzaffer günlerinde Kürdistan Özgürlük Hareketinin arkasında yer almış bir girişimden gelen bu eleştiri de, gerçekte tarihsel ve mutevazı bir destektir.
Kürdistan Hareketinin yeni hamlesi
Uzun ve zorlu bir devrimi omuzlamış olan Kürdistan Özgürlük Hareketi, evrende daha fazla yer kaplamak istiyor. Tamamıyla hak olan bu isteğin önündeki engel, başka haklar ve nesnel gerçeğin kendisidir.
Kürt Hareketinin içinde bulunduğumuz konjonktürdeki yönelimleri, Türkiye bakımından, Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) ilişkin yürütülen tartışmalarda yoğunlaşıyor ve somutlanıyor. Bu çerçevede, henüz yapılanmamışken, HDP, BDP’nin katılımı eşliğinde yeniden-yapılanma yükümlülüğüyle karşı karşıya kaldı.
Kürdistan Özgürlük Hareketinin karşısında, varlığını politik güçten alan başka haklar bulunmuyor. Hareket, zaten bu yüzden boşluğa ilerlemek durumunda kalıyor ve bunu isteğe çeviriyor. Ancak, nesnel dinamiklere aykırı görünen bu girişiminin başarı şansı olmayacağı söylenmek zorundadır.
Kürdistan Özgürlük Hareketi, Türkiye’de gerçekleştirilemeyen bir şeyi, Kürt Devrimine Batı’da bağlaşık bulma ihtiyacını karşılamayı kendisi üstlenmek istiyor. Kendi bağlaşığını kendisi yaratacak! Derin tarihsel kökenleri bulunan bu meselenin çözümü için Kürdistan Hareketinin belirleyici katkısına gerek olduğuna ilişkin yeni verilerin belirdiğine dönük işaretlerin de görülmediği içinde bulunduğumuz konjonktürde, bu hamlenin karşılık bulamayacağı öngörülüyor.
Büyük gövdesi, geniş kaynakları ve örgütsel derinliği, Kürdistan Hareketine birçok çapraz manevraya girme imkânı tanıyor ve Hareket, bu süreçlerin akamete uğramasından aldığı ufak-tefek bereleri görece kolaylıkla telafi edebiliyor. Ama bu durum, yanında bulduğu ‘Bileşenler’ için geçerli değil.
Kürdistan Özgürlük Hareketi için tarihsel bakımdan çok önemli olmayabilecek birtakım yönelimler, Türkiyeli bileşenler için hayatî etkiler yaratabilecektir.
İndirgenemez iki temel gerçek
Ortada bir ayrılık ve bir eşitsizlik var. Devrim davası bakımından, günümüzde neredeyse her şey, bu iki unsura indirgenebilir. Türkiye politik coğrafyası, Kürdistan ve Türkiye (alt-Türkiye) olarak iki politik mücadele birimine ayrılmış bulunuyor ve iki yandaki devrimci ve demokratik hareketler arasında büyük bir eşitsizlik var. Eşitsizlik kategorik karşılığını da üretiyor: Kürdistan’da bir devrim sürüyor, Türkiye’de devrimcilik bile sürdürülme sorunlarıyla boğuşuyor.
Tarihsel doğada bulunan ayrılığı, Kürdistan Özgürlük Hareketi politik olarak bizatihi inşa etti ve başka bir unsura indirgenemez bu ayrılığı, iki ayrı mücadele birimi olduğunu, kendilerini politik coğrafya olarak Türkiye’ye kilitlemiş olanlara geri dönülmezcesine gösterdi.
Halkların Demokratik Kongresi, birliğe indirgenmesi sakat olmak durumundaki bu ortama sakat olarak doğdu. Yani normal bir doğumdu!
Kürdistan ve Türkiye, bir üst-Türkiye politik birimi altında “birleşmekle” birlikte, bu iki varlığın arasındaki ayrım, giderek azalmamakta, tersine giderek derinleşmektedir.
HDK, her bir ayağını giderek ayrışan yanlara sağlamca basmaya çabalayan ama bunu kısa yaşamında hiçbir zaman başaramayan bir varlık olarak belirmişti. Yani HDK’nin ve HDP’nin birleştiriciliği, hep iğreti bir varoluş olarak belirmişti. Nesnel durum göz önüne alınınca, iğretiliğin normal olması gerekiyordu.
İki varlığın ayrılığı değil birliği üzerinden hareket edilmesi, doğal olarak, varlıklardan birinin önceliğini ötekine teşmil ederek gerçekleşiyordu. HDP (ve HDK) baştan beri, Kürdistan varlığının önceliklerini Türkiye’ye yayan bir eğilim içindeydi.
Bu gerçeği, dışarıdakiler durmaksızın göze çakıyor, bileşenler ise engin bir anlayışla görmezden geliyordu. Kürdistan Hareketinin “doğal tarihsel” hakkına saygı duyuluyordu. Cüsse kendini gösteriyordu; o kadar.
İki ayrı mücadele biriminin varlığı, görmezden gelinemeyecek bir veridir. Görünür gelecekte, bu gerçeğin değişeceğine ilişkin hiçbir belirti olmadığı söylenebilir.
İki ayrı varlığın varsayılan birliği üzerinden kendini inşa etmek gibi çok zor bir yükümlülüğün altındaki HDK ve HDP’nin, ağırlığı bundan geri kalmayan öteki sorunu, iki taraftaki demokratik veya devrimci dinamiklerin çarpıcı eşitsizliğidir.
Eşitsizliğin derinliği ve sarsıcı niteliği, Kürdistan Hareketinin, “aslî” mücadele alanı olmayan Türkiye’de de, Kürt nüfusa dayanarak, Türkiyeli bileşenlerden çok büyük bir gücü harekete geçirebilmesiyle katmerleniyor. Kürdistan Hareketi, güya misafir olduğu yerde bile, güya ev sahibi olandan fazla yer işgal ediyor. Bunun bir hak doğurmaması düşünülemez. Öte yandan, bu nüfus, emekçi veya sınıfsal niteliğiyle, Türkiyeli bileşenlerin Kürdistan Hareketini istismar etme heveslerine bile meydan verebiliyor. “Türkiye işçi sınıfı esasen Kürttür” önermesi, bu bakımdan, amacı hilafına, iki kere uygunsuzdur.
İki ayrı mücadele biriminin mücadele öznelerinin çarpıcı eşitsizliği, hiçbir hukuk yolu ve yöntemiyle, büyük olan aleyhine “birleştirilemez”. Kürdistan Hareketi, HDK ve HDP’nin oluşum sürecinde, öznel olarak kendini hep geri çekmeye çalıştı. Fakat, neredeyse her seferinde, gerçeğin kendisi, olanca varlığıyla, karşısına çıkan öznel ve iradî her tutumu, bir sel gibi aşıp geçmekteydi. Kürdistan Hareketi, kendine rağmen, maddî varlığının kendiliğinden etkisiyle HDK’nin hukukunun üstünde yer aldı her zaman.
HDK’nin bileşenleri, baştan beri, sözü edilen bu iki temel mesele ile Kürdistan Hareketinin öncelik ve ağırlığını hukuk-öncesi ve hukuk-aşırı yol ve yöntemlerle “halletmek”teydi. Her bileşen veya birey, Kürdistan Hareketinin üst-rol ve konumunu kabul ediyordu. Fakat bu da HDK’nin liberter iç hukukuna karşıtlık anlamına geliyordu. Eşitsizlik giderilemezken, HDK ve HDP, iç yapısını bu eşitsizliği görmezden gelme üzerine inşa etme iddiasındaydı. Her adımda ayağa dolanan bir hukuk ve kafaya çarpan bir gerçek!
HDK ve HDP, eşitsizliği hukukta eşitlemek, hukukla gidermek gibi imkânsız olduğu kesin bir ortamda var oluş mücadelesi vermekteyken, yeni-HDP bu sorunu bir bakıma “çözmüş” bulunuyor. Ortamın sakatlığını sakat bir örgütle sağaltamayacağını gören Kürdistan Hareketi, sakat ortamı sağlıklı bir örgütle düzeltmeye yöneleceğini ilan etti.
Bu yolla Kürdistan Hareketi, sorunu çözmenin peşindeyken, sadece, dışarıdaki sakatlığı kendi üstlenmiş olacaktır. Bunun, Hareket için, açılan bir yol mu, yoksa yolda ilerlemeyi zorlaştıracak bir yük mü olduğunu değerlendirmek hiç zor değil.
*
Aşılamaz, ikame edilemez, telafi edilemez bir eşitsizlik ve birleştirilemez, yok sayılamaz, giderilemez bir ayrılıktansöz ediyoruz…
Yeni-HDP, bu iki kapı gibi gerçeğe karşı çıkışın umutsuz iradesidir.
Yeni-HDP, birinin sonucu ve ötekinin yaratıcı öznesi Kürdistan Hareketi tarafından, paradoksal bir şekilde, bu iki unsuru aşmanın olanaklı olduğunun ileri sürülmesi projesidir.
Yeni-HDP, Türkiye demokratik güçlerinin, sicillerinde çokça bulunan bir gerçeksizlik dünyasına kapılmasının, yeni bir örnekte bir kez daha ortaya çıkmasıdır.
Yeni-HDP, Türkiye tarafındakiler için, devletle uğraşamamanın kahredici ve umarsız gerçeği karşısında, Kürdistan Hareketinin gücüne yaslanarak kurtuluş yolunda mesafe kat edilebileceğine dair kırılmaya mahkûm yeni bir hevesin başlangıcıdır.
HDK (ve HDP), ayrılık ve eşitsizlikle cepheden karşılaşmaktansa görmezden geliyor, bu meseleyle “yumuşak” bir ilişkilenmeyi ifade ediyordu. Türkiyetarafındakiler için, Kürdistan Hareketiyle dayanışma iradesini temsil ediyordu. Ayrıca HDK ile, Türkiye’nin küçücük sol ve demokratik dünyası ölçeğinde azımsanmayacak bir dinamiğin, Kürdistan Hareketiyle tarihsel dayanışma içinde bulunduğu görülmüştür.
HDK ve HDP, iki temel veri faktörün varlığını kısmî bir aşma girişimiydi. Yeni-HDP’nin buna rıza göstermeyen ve tam-sonuç peşinde olan bir iradeyi yansıttığı görülüyor.
HDK ve HDP, Kürdistan Hareketinin uzattığı ele Türkiyelilerin hangilerinin karşılık vereceğinin ‘test’iydi. Yeni-HDP, Kürdistan Hareketinin testten asıl aşamaya, laboratuardan gerçek hayata geçmesi, HDK’nin çıplak gözle görülebilen ve zorunlu sakatlığının, Kürdistan Hareketi tarafından sağaltılabileceği iddiasıdır.
HDK ve HDP, Kürdistan Hareketinin Türkiyelilere alan açmasıydı. HDK,‘Yanındakiler ve Kürdistan Hareketi’ manzarası arz ediyordu. HDP’de bu,‘Kürdistan Hareketi ve yanındakiler’ şekline büründü. Kürdistan Hareketinin kendine alan açması, bir sürecin dümenini kategorik olarak kendi ellerine alması girişimi olarak yeni-HDP’de manzaranın, ‘Kürdistan Hareketi ve yedeğindekiler’ olacağını öngörmek kâhinlik değildir.
Gerçeğin hukuka devrimci meydan okuması
Kandil Dağındaki kıdemli devrimcilerin, merkezi Ankara’da bulunan Halkların Demokratik Partisi’nin yeniden-yapılanmasının esas ve önceliklerini ortaya koyan demeçlerini Kürt medyasından izleyen parti yöneticilerine, bu görüşler doğrultusunda oylamak ve hareket etmek düşmektedir.
Devrimcilerin devrimci-olmayan bir örgütü sevk ve idare etmesinin hiçbir sakıncası yok. Kürdistan Hareketine gönül vermiş biri için, bu, gurur duyulacak bir tablodur. Devlet geriletilmiş ve devrimci gerilla, “metropoldeki” demokratik mücadelenin genel doğrultusunu da doğrudan tayin etmektedir!
Fakat, bu olayda bir sorun olduğu açıktı. HDP, elbette Kürdistan Hareketinin “demokratik siyaset” alanındaki kolu dışındaki çok sayıda örgüt ve birey kümeleri tarafından oluşturuluyordu ve hukuken, Kürdistan Hareketi ile öteki bileşenlerin eşit olduğu varsayılıyordu. Hukuken, Kandil’deki yetkililerin bu partiyle herhangi bir ilişkisi de yoktu.
Bir devrimin büyük yürüyüşü için hukuk, karşıya çıkıyorsa sadece aşılacak bir engeldir. Bir devrimin hukuku karşısında herhangi bir öznenin hukukunun ne değeri olabilir!
“Uzakta iken” böyle bir değerlendirmenin hiçbir sakıncası bulunmuyor. Fakat, olay, tamamen dışımızda bir nesnellikte cereyan etmiyor; vazgeçilemez ve devredilemez bir etmen var ortada. Olayın nesnesi, bizim özne niteliğimizin kendisi. Hukuk, “biz”e ilişkin bir düzenleme yapmakla karşı karşıya… Süren gerçek bir devrimin öznesiyle, ortada olmayan bir devrimin öznesi karşı karşıya! Burada, gerici bir pozisyona düşmek işten bile değil.
Ne olursa olsun, “kör olası hanede”, öznesini bulamamış da olsa bir “devrim iddiası” var. Burada arama hakkı görülen hukuk, bir devrimin hukuku değil, bir “devrim iddiasının hukuku”dur… Yeni-HDP, başlangıcıyla, bu hukuku tanımayan bir proje görünümündedir.
Devletle yeterli düzeyde kapışamayan bir politik özneye, Kürdistan Hareketinin büyük gerçeği karşısında, iddiaya dayanan varlığının gereksiz hale geldiği ima edilmek istenmiyorsa, bu uygunsuzluk görülmelidir.
Yeni-HDP’ye ilişkin hamlenin vazettiği politikaya ve hukuka, bu oluşumda yer alanlar olduğu gibi, dışındakiler de maruz kalmakta ve dışarıda kalma hakkı da düzenlenmektedir.
*
HDP’nin bileşenleri arasında, devrim gibi büyük hedefleri olanlar, devrimci olmasa da bu yönde bir konum alışı titizlikle izlemeye çalışanlar ve nihayet, liberter veya liberal de olsa, kendi omuzları üstünde kendi kafasını taşımaya kararlı olanlar bulunuyor.
HDP’nin bileşenleri, bu örgütsel oluşumun kaderine ilişkin karar mekanizmalarında nasıl ve hangi yollarla yer alacaklardır? Genel doğrultunun dışarıdan bildirildiği ve kendilerine uygulama esaslarının belirlenmesi kalan bileşenlere, neyi bileştirmek kalmaktadır bu durumda?
Esasen, zaten baştan beri, bileşenlerin irade çoğulluğunun çapraz sonucu, sıfır veya ihmal edilebilir bir etkiye sahip oluyor ve Kürdistan Hareketinin tek iradesi karar haline geliyordu.
Bu “doğal” hal, öyle görünüyor, yeni-HDP’de, vazedilen temel yönelimlerin çizdiği çerçeve içindeki ikincil alanlarda en geniş demokrasinin yaşanması özgürlüğü şeklinde cereyan edecek ve bileşenlere, bu alanda özneliklerini sonuna kadar yaşama olanağı tanınacaktır!
Ancak hiçbir gerçek, adına layık bileşenleri varsa, bu örgütün birincil önemde meselelerinin Kürdistan Hareketi, ikincillerin öteki bileşenler tarafından kararlaştırıldığı bir hukuka izin vermez.
Hal böyleyken, bir örgütte ancak komisyonların yetki alanına girebilecek nitelikteki meseleleri tartışmaya başlamak, ilgili bileşenlerin Kürdistan Hareketi tarafından uygun görülen işbölümüne razı olduklarının göstergesidir.
Hegemonya
Yeniden yapılanmanın esasları, gerekçesi ve hedefleri, Öcalan’ın 1 Mayıs mesajında ve Kandil’deki devrimci yöneticilerin konuşma ve yazılarında görülebiliyor.
Öcalan, Kürdistan Özgürlük Hareketinin bütün Ortadoğu ölçeğinde ezilen hareketleri üzerinde hegemonya hedefini bir kez daha ilan etti 1 Mayıs mesajında. Bu, Öcalan’ın öteden beri izlediği bilinen ama yeni koşullarda operasyonel gücü belirgin olarak öne sürülen bir yönelimdi. Hegemonyanın ideolojik ve politik boyutları bulunuyordu.
Yeni-HDP, bu büyük iddianın Türkiye bölmesine ilişkin olanıydı sadece. Hemen, bu yönelimin özgül tarihi, özgül politikası ve özgül örgüt hedefi ortaya kondu; teorisi, Öcalan tarafından ortaya konmuştu, ve çeşitli vesilelerle ve çeşitli biçimler altında sunuluyordu.
Öcalan ve Kandil’deki yetkililer, Türkiye devrimci hareketinin tarihinin Kürdistan Hareketine aktığını ilan ettiler. 71 devrimcileri ve “Mahir Çayan’ın emaneti” artık gerçek sahibinin elindeydi ve 40 yıldır Türkiye devrimci hareketi tarafından yürütülmeye çalışılan “isyan dönemi” tarzı devrimcilik bir yana bırakılmalı, “demokratik siyasete dönüşüm” yapılmalı, enerji artık kurucu ve demokratik bir mücadeleye yöneltilmeliydi.
Kürdistan Özgürlük Hareketi, Türkiye’de mücadelenin yöntem ve tarzının devrimci değil demokratik olduğunu saptıyor, bunun örgütlü adresi olarak ise HDP’yi işaret ediyordu. İhtiyatsız sertlikteki kimi açıklamalara göre, artık bu adreste olmayanların varlık sebebi şüpheli hale gelecekti.
Kürdistan Özgürlük Hareketi, Türkiye’de bir türlü gelişemeyen ezilenler hareketinin sorumluluğunu da üzerine alıyordu artık.
Oysa, bu, Türkiye’de demokratik mücadelenin gelişememesinin nedenlerine uzak olduğu görülen bir yaklaşım tarzına dayanıyordu.
Kürdistan Hareketi Kürdistanlıdır ve Türkiye için Türkiyeliler gereklidir. Özel bazı tarihsel konjonktürlerde, ihraç edileceklere devrim de dâhil edilebilir, amaTürkiye’nin atmosferinde bunun mümkün olmadığını söylemek zorunludur. Kürdistan Hareketinin Türkiyeli bileşenlerle ortak enerjisi bir sinerji yaratmaya yetmeyecektir.
Kürdistan Hareketi, mücadelesi boyunca Türkiye’den destek eksikliğini hep çekti ve geçmişte yaptığı gibi, bugün de, bu eksikliğin giderilmesinin sihirli formüllerini arıyor.
Kürdistan sorununun, içinde bulunduğumuz konjonktürde devletle çözümü konusundaki tıkanmanın ancak Türkiye’de gelişecek bir “demokratik” hareketin itilimiyle aşılabileceğini sanmak, sorunun çözümü için daha çok bekleneceğinin garantisinden başka bir şey değildir. Yeni-HDP’ye Türkiye’nin sol ve demokratik güçlerinin tamamı da katılsa, hiçbir önemli değişiklik olmayacaktır.
Mücadele ve örgütlenme düzeyi bakımından ezilenler arasında bu ölçüde derin bir eşitsizlik varken ve kendi alanında kurtuluşu kendi başına menziline ulaştırmayı bir türlü başaramazken, Kürdistan Özgürlük Hareketi, öteki ezilen kesimler üzerinde kuracağı hegemonyanın olanaklı kılacağı birleşik demokrasi mücadelesi sayesinde kurtuluş yoluna gireceğini tahayyül ediyor. Hareketin yetkilileri, Kürdistan’da sağlanan ilerleme düzeyinin kurtuluşa yetmediğini ifade ediyorlar. Bu durumda, ilişkiyi tersten kurmayı hedefliyorlar. Kürdistan’daki enerjinin aktarılmasıyla ortaya çıkacak bir dinamiğin Türkiye’de geliştirilebileceği ve bunun sonucu ulaşılacak kudretle Türkiye ve Kürdistan’da birlikte kalıcı sonuç almanın mümkün olabileceği düşünülüyor.
*
Bu dönemsel hedef doğrultusunda, Kürdistan Özgürlük Hareketi, Türkiyelidevrimcilere veya devrimci niyet taşıyanlara, devrimci değil demokratik mücadele tarzının uygun olduğunu ifade ediyor. HDP’nin veya bir başka örgütün, sadece demokratik yollarla mücadele yürütmesine bir şey denemez. Ancak, bu önerinin muhatabı bir ‘politik özne’ ise, mücadelenin tarzına ilişkin politik kayıtlama işleminin reddi zorunludur. Türkiye’de uzun yıllar tek bir mermi patlatılamasa da, politik devrim davasından vazgeçilemez.
Kürdistan Özgürlük Hareketinin hegemonya yönelimi, politik olan yanında ideolojik bir nitelik göstermektedir ve Öcalan’ın geliştirdiği “paradigma”nın Marksizmle ilişki veya ilişkisizliğine dair bir meseledir. Etkileşim zorunlu ve gerekli olmakla birlikte, Öcalan’ın paradigması dışında yer alınıyorsa, hegemonya girişimini reddetmek zorunludur.
Kürdistan Hareketinin ideo-politik hegemonya talebi ve hamlesinin hukukî-toplumsal formu KCK Sistemini işaret etmektedir. Yeni-HDP, Ortadoğu çapında bir yönelime sahip KCK Sisteminin Kürdistan coğrafyası dışında genişlemesinin bir girişimi olarak anlaşılabilecektir.
Üst-Türkiye’nin Kürdistan Hareketi dolayımıyla daha büyük bir birlik şeklinde kurulması, tamamen uzak geleceğe ilişkin ve Türkiyeliler için henüz politik nitelik taşımayan bir meseledir.
Maddenin doğası ve üç seçenek
Bu hareketli ortamda, HDK, ölgün bir oluşum olmaya bırakılmıştır. HDK, yerel meclisler istenilen rolü oynamadıkça, halihazırdaki haliyle merkezî bir forum olmayı korumakla yetinebilecektir.
Konsolidasyona zorlayan bu etmenler sonucu, yeni-HDP, bir cephe örgütü olamayacaktır. HDP, baştan itibaren, aşılamayan eşitsizlik koşullarında, ancak Kürdistan Hareketinin paranteze alınmış hegemonyası kaydıyla cephesel nitelik arz edebilirdi. Bu örgüte, hegemonyayı kabul edenler açısından ‘cephe’, etmeyenler için ‘koalisyon’ demek uygun düşecekti. Ancak, içine girilen yeni yol, onu gerçek bir parti olarak inşa etmeyi hedefliyor ve bu, tartışmaları boşluğa düşürücü bir rol oynuyor. İlerledikçe, dinamikler yerli yerine oturacak ve gerçek, nasıl HDK’yi geriye ittiyse, HDP’nin adlı adınca bir parti olmasının önündeki engelleri de birer birer aşacaktır.
Yeni-HDP; duruş ve söylemiyle değil, hareket halindeyken, operasyonel yönüyle baştan beri HDP’nin de olduğu üzere, genişletilmiş demokratik Kürt partisi olarak evrilmek durumundadır… Vitrin ya da kurullarında Türkiyeli birtakım liberal figürlerle politik grupların temsilcilerine yer verilmesi, bu büyük resmi değiştirmeye yetmemektedir ve yetmeyecektir.
Operasyonel bütün uğraklarda HDK ve HDP, Kürt oluşumu olarak algılandı ve bu beklenmedik bir şey değildi. Elbette, bir özne, algısından da sorumludur. Gezi Ayaklanmasında, herhalde bütün öteki bileşenlerinin pratiğine rağmen, HDK ve HDP’ye damgayı en büyük bileşeninin tutumu vurdu.
*
Kürdistan Özgürlük Hareketi ile Türkiyeli politik örgüt ve kesimlerin birleşmesinin zorlandığı bir konjonktürdeyiz. Nesnel karşılığı olmayan bu zorlamanın gerilimler yaratması ihtimali göz ardı edilmemelidir. İki tarafın öznelerinin bir arada olması, ancak gözenekleri geniş, politik perspektifi parçalı ve esnek bir formda mümkün görülmektedir. Ontolojik ayrılık ve güç eşitsizliği koşullarında daha fazlası, birinin ötekini işgali, birinin ötekine taşması, birinin ötekine hegemonyası anlamına gelecektir. Su akacak yatağını bulacaktır.
Kürdistan Hareketinin ne ayağına takılmalı, ne paçasına yapışmalı, ne de karşısına çıkılmalıdır. Bu devrimci hareket, devrimci ve demokratik mücadele yolunda bağımsızca desteklenmelidir.
*
Köksüz bir mücadele olamaz; bir yerde, bir yeri esas alarak mücadele vermek durumundayız. Mücadele birimi olarak Türkiye’de bulunanlar, bu gerçeğin gerekleri doğrultusunda hareket etmek durumundadır.
Bu birimde, bu birime özgü mücadelenin imkânları olmadığını ve tek yolun bir başka yere ait gücün desteklenmesi olduğunu düşünenler, örneğin Kürdistan Hareketinin bütün bölgeyi içine alan yeni devrimci çemberin kurucu önderi olarak desteklenmesi gerektiği görüşündekiler olabilir. Yeni-HDP projesinin bu anlayışa tam uyduğu söylenebilir.
Türkiye’de demokrasi mücadelesinin motorunun Kürdistan Hareketi olduğunu ve “diri” bir güç olarak onun demokratik politika alanındaki uzanımlarına eklemlenerek hareket etmenin kaçınılmaz olduğunu düşünenler olabilir. Yeni-HDP projesinin bu anlayışa da tam uyduğu söylenebilir..
Buna karşılık, Kürdistan Hareketinden yararlanmayı değil de bu harekete yararda bulunmayı öne alan bir tutumu benimseyenlerin yeni-HDP projesinde kendilerine nasıl bir yer bulacağı, kuşku götürür bir nitelik arz etmektedir. Kürdistan Hareketine desteğe dönük bir ilişkinin önkoşulu bağımsız varlıktır. Tarih, kimilerini bir mücadelenin tezahürat korosuna atayabiliyor, ancakTürkiye’de, geleceğe ilişkin potansiyel niteliği de taşısa, bir varlık iddiasında bulunanların, Kürdistan Hareketinin ideolojik ve politik hegemonyasını kabul etmesi beklenemez.
Yeni-HDP, söylemsel amacına aykırı olarak, Kürdistan Özgürlük Hareketiyle ilişkilenme marjını daraltıcı bir rol oynayacaktır. Bu anlamda, örneğin HDK’nin çekme ve kapsama özelliği ön plandayken, yeni-HDP’nin iteleyici bir yönelim içinde olacağı öngörülebilir.
Kürdistan Hareketinin tarihsel ve güncel devrimci meşruiyetini kabul edenlerin önünde üç seçenek bulunuyor:
a) Ara yollarda oyalanmadan, Hareketin genişlemiş bünyesine doğrudan katılım. Bu, geçmişte de çokça örneği görülmüş bir seçenektir.
b) Nesnel şartların zorlamasıyla ancak yedek veya rantiye bir konum düşecek bir bağımlılık. Yeni-HDP’de varlığını koruyacak bileşenler, sürekli olarak Kürdistan Hareketinin büyük varlığının gölgesinde kalmayı göze almak veya buna karşı, enerji israfına yol açacak umarsız bir mücadele vermek durumunda kalacaktır. Geçmişte de, örgütlü olarak Kürdistan Hareketinin örgütlerinde çalışanlar olmuştu. Bu bir eğik düzlemdir, ve ne Kürdistan Hareketine ne de ilgili örgütlere herhangi bir yararı olduğundan söz edilebilir.
c) Bağımsız bir bağlılık. Görece gevşek bir örgütlenme modelinde mümkün olabilecek bu seçeneği, bazı bileşenlerin zorlamasına rağmen, yeni-HDP’nin kapsamadığı görülüyor. Kürdistan Hareketi ile Türkiyeli öznelerin, çeşitli konjonktürlerde karşılarına çıkması kuvvetle muhtemel taktik tutum farklılıklarına tahammül edemeyecek bir oluşum olmak durumundadır yeni-HDP. Taktiklerde beliremeyecek bir ayrım olmamasının doğal sonucu tek politik kimliktir. Sorunlu bir bağımlılıktansa, Kürdistan Özgürlük Hareketine bağımsız bir bağlılıktır uygun olan.
Biz de halimizce Bedreddiniz.
Teorivepolitika.net’ten alındı.