SEÇTİKLERİMİZ – Rashid Khalidi’nin The Guardian’daki yazısı: “Trump, Filistin için en karmaşık ve duygusal meseleyi ele aldı ama her şeyi yüzüne bulaştırdı.”
RASHID KHALIDI
Her seferinde Donald Trump bundan daha kötüsünü yapamaz diyoruz ama her seferinde bizi şaşırtıyor. Yedi asırlık ABD politikasını yerle bir ederek, Trump Hükümeti Kudüs’ü Israil’in başkenti olarak tanıma kararını açıkladı. Bu adımın birçok olumsuz sonuçları olacaktır, birçoğunu da şimdiden ön görmek mümkün değil.
Israil-Filistin müzakerelerinde Kudüs meselesi, aşırı hassasiyeti yüzünden sürekli ertelenen ve en son konuşulacak konu olarak ele alınıyor. Trump, Filistin için en karmaşık ve duygusal meseleyi ele aldı ama her şeyi yüzüne bulaştırdı.
Kudüs, hiç tartışmasız Filistin sorunundaki en önemli konu. Müslümanlık ve Hristiyanlığın ortaya çıkışlarındaki ilk anlarından beri Kudüs, Filistinli Müslümanların ve Hristiyanların kimliği için büyük önem taşıyor ve Filistin üzerine yaşanan çatışmalarla bu durum daha da alevlendi.
Bu şehir için verilen savaşı daha şiddetlendiren unsur, aynı mekânın her iki din için de kutsal oluşu; Müslümanlar için El Aksa Camii ve Yahudiler için Haremi Şerif. Patlayıcı etkisi yüzünden hiçbir Filistinli siyasetçi ve çok az Arap lider bu konuyu tartışmayı göze alıyor.
Benim gibi ailesi yüzlerce yıl Kudüs’te yaşamış birisi için Trump’ın açıklaması ABD’nin, İsrail’in bu konuda ki tutumunu yani Kudüs’ün sadece İsrail’e ait olduğu fikrini kabul etmesi anlamına gelmiyor. Aynı zamanda geriye dönük, yani 1967 savaşında İsrail’in gasp ettiği ve askerî işgalle ele geçirdiği Arap Doğu Kudüs’ü ve orada yaşayan yüz binlerce Filistinliye uygulanan ayrımcı yasalara da meşruluk kazandırdı.
Bu hareketin sonucu olarak uzun yıllardır Washington’un kendi tekelinde tuttuğu, aracı rolünden ABD’nin tamamen diskalifiye olması demek. Trump’ın damadının, Jared Kushner’in sözde hazırladığı ve Filistinlilere dayatmak istediği “barış planı” da böylece çökmüş oldu.
Trump’ın bu davranışı tüm Arap dünyasının fikirlerini hiçe saydığını gösteriyor. Arap diktatörler ve kraliyetler sırtını dayadıkları Amerikalılara ne derse desin Arap halkları Filistin’in Kudüs tutumunu destekliyor. ABD’nin bu hareketine karşı tepkiler kesinlikle bölgedeki tüm ABD çıkarlarını etkileyecektir. 2013’te Güvenlik Bakanı James Mattis’in söylediği gibi: “Merkezi komutanlıktayken, Amerikalılar İsrail yanlısı olarak görüldüğü için her gün askeri güvenlikte bir bedel ödedim”.
Bu diplomatik rezillik ADB hükümetinin dünya fikirlerini hiçe saydığının bir göstergesi daha. Hiçbir ülke Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımıyor. Bir anlaşmaya varılıncaya kadar müzakerelerin sonucunu önceden belirlememek ve peşin yargılamamak konusunda uluslararası bir fikir birliği var. 1991’de ABD Filistin’i Madrid’de barış konferansına davet ettiğinde bu konuda Filistinlilere güvence vermişti.
Tabii Amerika’nın çok uzun zamandır İsrail yanlısı tutumu var. Hiç kimse ABD’den ya da liderinden bu konuda eşitlik beklememeli.
Artık sürdürülebilecek bir Filistin-İsrail anlaşmasına varmak pek mümkün görünmüyor. Trump’a yakışır bir şekilde, kendisinin kasten açtığı bu yara diplomaside uzun yıllar konuşulacak. ABD’nin zaten gittikçe düşen itibarını daha da düşürecek ve ittifakta olduğu ülkeler, Müslümanlar, Araplar ve mantıklı tüm insanlarla ilişkisini daha zorlaştıracak.
Böyle bir açıklama yapmaması konusunda Arap, Ortadoğu ve Avrupa liderleri tarafından uyarılan Trump bazı arkadaşlarını ve onların tehlikeli ruh ikizi İsrail’i sevindirse de artık Filistin sorununun çözümünü çok daha zorlaştırdı. Havasını attığı “asrın anlaşması” yerine, bu aptalca karar asrın fiyaskosunu doğurmuş olabilir. Bugün (7 Aralık) uluslararası hukuk, Filistin ve Ortadoğu’da barış isteyen herkes için üzücü bir gün.
(Evrensel)
Çeviri: Çınar Altun