SEÇTİKLERİMİZ – Gökcan Aydoğan’ın Gazete Karınca’daki yazısı: İdlib operasyonu medyada bir kahramanlık hikayesi olarak sunuluyor. Şaşırılacak bir durum değil, 8 bin kilometre ötede Amerikan çıkarları için Kore’de savaşmayı büyük bir prodüksiyonla kahramanlık öyküsüne çevirebilenler, İdlib için pek de zorlanmıyorlardır.
Efsaneye göre, Midas’ın babası Gordios, Frig şehrine öküz arabası ile gelmiş bir yoksul köylüyken bir kahinin kehanetiyle kral ilan edilir. Kral ilan edildikten sonra öküz arabasını kızılcık dallarından bir düğümle Frig Tanrısının tapınağına bağlar. Düğüm, bu düğümü çözecek kişinin tüm Asya’nın hakimi olacağı söylentisiyle tüm bölgede ünlenir. Büyük İskender, şehre geldiğinde düğümü çözmeye çalışır fakat başaramaz. Kibriyle kılıcını çeker ve düğümü keser. Pers İmparatorluğu’nun fatihi ve Asya’nın hakimi olma yolunda 33 yaşında ölür. Bu zamansız ölüm İskender’in Gordion düğümünü çözmek yerine sabırsızca davranmasının cezası olarak yorumlanır.
Şimdi İdlib’i anlamak için belki mitolojik zamanlara kadar olmasa da Suriye savaşının erken dönemlerine gitmek gerekiyor. ‘Yakın dost Esad’, Esed’e (yılan) dönüşürken, Erdoğan kendi tarihinden öğrendiği bir dersi uygulamaya koydu: nasıl “dış mihraklar” hasta Osmanlı’dan kendi paylarını almak için sahneye çıktılarsa Erdoğan da aynısını yapacaktı. İç savaşın en karışık olduğu dönemlerdeki Suriye haritalarını herkes hatırlayacaktır. Siyah IŞİD, kırmızı Esad güçleri, mavi Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve irili ufaklı cihatçı örgütler, sarı Suriye Demokratik Güçleri. Erdoğan, savaştan kendi payını koparmak için ÖSO ve diğer cihatçı gruplara her türlü maddi, askeri, diplomatik desteği açıkça sağladı. El Kaide’nin Suriye örgütü El Nusra’yı makyajlayıp örgüte diplomasi danışmanlığı yapmaktan, cihatçılara silah ve askeri eğitim sağlanmasına kadar geniş bir yelpazede desteğini sundu. Bu sayede, Astana görüşmelerinde Rusya ve İran’ın yanında cihatçı örgütlerin temsilcisi ve Astana görüşmelerinin üçüncü garantörü olarak masada yerini aldı.
Haritada “kırmızı” ve “sarı” yayılıyor
Suriye Demokratik Güçleri Afrin, Kobane, Minbiç, Kamişli, Derik, Haseke ve Şengal’i IŞİD’den temizleyip Rakka sınırlarına dayanmışken, Rusya’nın savaşa dahil olmasıyla da Esad kaybettiği cepheleri geri kazanmaya başlayarak Halep’i tekrar kontrol edecek noktaya gelmişti. Uzun süre Amerika’yı IŞİD’e karşı savaşta Türkiye güdümündeki ÖSO ve diğer cihatçı örgütlerle koalisyona ikna edemeyen Türkiye, Suriye Demokratik Güçleri’nin ilerleyişini büyük bir memnuniyetsizlikle izliyordu. İşte tam bu noktada, Halep ve Hama bölgesindeki Esad’ın ilerleyişi Erdoğan için gidişatın düzeltilmesi yolunda büyük bir fırsat olarak görüldü. Putin ile anlaşan Erdoğan, Halep’teki cihatçıların otobüslerle El Nusra’nın kontrolündeki İdlib’e transferini ayarladı. Bunun karşılığında Erdoğan, Afrin ve Minbiç bağlantısını kesecek olan El-Bab ve Cerablus işgaline vize aldı. Putin de ‘daha sonra yok edilmek üzere’ cihatçıların İdlib’e taşınmasından mutluydu. Çünkü Halep’te zaman kaybetmeden görece daha güçlü bir düşman olan IŞİD’den alınması gereken stratejik noktalara daha hızlı hareket etme şansı kazandı.
Fırat Kalkanı operasyonu vizesini alan Erdoğan, İdlib’e transfer ettiği cihatçıların bir kısmını Kilis Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye geçirip, arkadaki Kilis Öncüpınar Sınır Kapısı’ndan Azez bölgesine sokarak operasyonu başlattı ve Kilis’ten Halep sınırına kadar olan bölgeyi kontrolü altına aldı.
Savaş sona gelirken: “Siyah” tükenmek üzereyken sıra artık “mavi” İdlib’de
Rus savaş uçağının düşürülmesi, sonrasında Rusya ile yaşanan diplomatik-ekonomik kriz ve Türkiye’nin cihatçı örgütlere verdiği destek sebebiyle, paçayı Putin’e çoktan kaptırdığını en hafif tabirle safça kabul etmeyen Erdoğan, Suriye’de kontrol ettiği bölge ve İdlib’de konuşlanan cihatçı örgütler üzerinden hala söz sahibi olduğunu düşünüyor. Fakat, “Kürtleri durdurmak” ve Suriye’den payını kapmak için savaşa orta yerinden dalan Erdoğan da İskender gibi muradına eremeyecek gibi duruyor. İdlib bunun en açık örneğidir. Suriye’de dörtnala koşamasa da en kötü ihtimal mehter takımı gibi iki ileri bir geri gitmeyi hedefleyen Erdoğan, bir adım ileri atarken fersah fersah geriye düşüyor.
İdlib’te savaşan örgütleri tek tek sayıp, pozisyonlarını belirtip kafa karıştırmadan durumu anlatmaya çalışalım. Erdoğan, cihatçıları önce İdlib’e transfer edip oradan da El-Bab ve Cerablus’a “savaşmaya” götürdüğünde kafasından “bu iş oldu” diye geçiriyordu. Astana görüşmelerinde İdlib tarafsız bölgeolarak belirlenmiş, geleceğinin ne olacağı sonraya ertelenmişti. Fakat, Suriye-Rusya-İran üçlüsünün planı cihatçı örgütleri tanıyıp onlarla bir Suriye gelecek planı yapmak değil, Suriye’nin stratejik noktalarını hızlıca tekrar ele geçirdikten sonra bu örgütlerden kurtulmaktır. Hal böyle olunca bugün gelinen nokta şaşırtıcı değildir. Suriye-Rusya-İran ellerini dahi sürmeden İdlib’i Erdoğan’ın “eski dostlarından” yine Erdoğan’a temizletiyor. Esed tekrar Esad olurken, Erdoğan İdlib’de Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için savaşıyor. Tabi, bu öyle basit bir zoraki operasyon değil. Erdoğan, İdlib’e operasyon karşılığında Afrin’e saldırma hakkı kazanmak için Tahran-Moskova-Ankara üçgeninde mekik dokuyor. Rusya ve İran ise Afrin meselesinde Erdoğan’a yeşil ışık yakmasalar da başından kestirip atmıyorlar. Çünkü Afrin tehdidi üzerinden Suriye Demokratik Güçleri’ne karşı ellerinde pazarlık payı olan bir koz tutuyorlar. Savaşın diğer kanadı olan Amerika da İdlib saldırısı konusunda oldukça bozulmuş durumda. İdlib’e operasyon başlatılmasından hemen bir gün sonra Amerika vizelere kısıtlama getirdi. Rusya’dan alınan S-400 füzeleri ve İran’la yakın dönemde kurulmaya çalışılan işbirliği ile artan gerginlik İdlib ile en üst düzeye tırmandı.
Tüm bunlara rağmen İdlib operasyonu medyada bir kahramanlık hikayesi olarak sunuluyor. Şaşırılacak bir durum değil, 8 bin kilometre ötede Amerikan çıkarları için Kore’de savaşmayı büyük bir prodüksiyonla kahramanlık öyküsüne çevirebilenler, İdlib için pek de zorlanmıyorlardır. Fakat hikayenin sonunda İdlib’in bir kahramanlık hikayesi olması pek mümkün değil. Çünkü, İdlib Suriye’nin kıyı şehirleri Lazkiye ve Tartus’a sınır. Rusya, Suriye ve bölgedeki petrol ve doğalgazı Türkiye dışında bir yol üzerinden, bu iki şehirden denize bağlanacak bir boru hattı ile dağıtmak istiyor. Bu nedenle, İdlib’in “temizlenmesi” ve Esad’a teslim edilmesi kaçınılmaz bir son. Erdoğan’ın şuan İdlib’de yürüttüğü stratejinin başarılı olma imkanı neredeyse yok. Erdoğan şu an küçük “uyarıcı” saldırılarla El Nusra’yı ve diğer cihatçı örgütleri kendi planına ikna etmeye çalışıyor. Mümkün olduğunca az kayıpla cihatçıları tekrar etrafında toplayıp, Suriye’de var olma savaşını sürdürmek istiyor. Fakat, El Nusra’nın bir kısmı Erdoğan’la anlaşsa da İdlib içerisinde işgale karşı büyük bir tepki var. Türkiye İdlib’de büyük bir savaşa çekilmeden operasyon tamamlanmayacak gibi duruyor. Operasyon tamamlandığında İdlib’in Esad’a teslim edileceği ve Afrin’e saldırma hayallerinin sadece şimdilik suya düşürülmediğini hesaba katarsak, durum Erdoğan için pek iç açıcı görünmüyor. Ayrıca, El Nusra’nın Türkiye’deki yaygın örgütlülüğü düşünülürse İdlib’de çıkacak bir savaşın sadece İdlib’i değil Türkiye’nin birçok şehrini de yakma ihtimali oldukça yüksek.
“Bir adım ileri” hayali Afrin’e saldırmak olan Erdoğan yine kilometrelerce geriye düşeceğe benziyor. Putin, cihatçıları önce yolundan çektirdi, şimdi Erdoğan’a temizletiyor. Daha sonra da paşa paşa şehri Erdoğan’dan teslim alacak. Erdoğan’ın kendisine karşı bir kozu olmadığının farkında olan Putin, Türkiye’nin Antalya’ya gelen yüz tane Rus turisti haber yapacak hale gelişine de şahitlik etti. Türkiye’nin Rusya’dan iyi niyet göstergesi olarak aldığı ve Türkiye’nin Amerika ve NATO ile ilişkilerini oldukça geren S-400 füzelerine karşılık Rusya’ya sadece domates satabilme hakkını geri kazandı. Amerika ile ilişkilerde İdlib, bardağı taşıran son damla oldu ve Türkiye Amerika’nın seyahat kısıtlaması getirdiği İran, Libya, Somali, Suriye, Yemen, Çad, Kuzey Kore ve Venezuela’nın yanında yerini aldı.
Şam’da namaz kılma hayalleriyle başlayan yolculuk, İskender’in öfke ve sabırsızlıkla düğümü açmak için salladığı bıçak gibi, Erdoğan’ın Suriye savaşına girmesiyle sonuçlandı. Şimdiyse, Erdoğan’ın elini kolunu bağlayan iplerin hepsi geldi İdlib’de düğümlendi. İskender kadar büyük hayalleri olmasa bile Erdoğan da neo-Osmanlıcılık hayalleri ile Ortadoğu’da “hakkı olanı” alma planları yapıyordu. Fakat, İskender hayallerini gerçekleştiremeden iktidarının 15. yılında hayatını kaybetti. Erdoğan ise iktidarının 15. yılında neo-Osmanlıcılık hayallerinden en az zararla kurtulup Türkiye’de iktidarı hala nasıl elinde tutabileceğinin hesaplarını yapmaya çoktan başlamış durumda.