HDK/HDP değerlendirmesi başlıklı gündemde, öncelikle merkezi kurullarda çalışan yoldaşlarımızın yaptıkları bilgilendirme üzerinden görüşüldü. Bilgilendirmeyi, Parti Meclisimüzün fahri üyesi ve HDP Eşbaşkanımız Ertuğrul Kürkçü’nün yapılması öngörülüyordu ancak yoldaşımız, Lice’deki gelişmelerden dolayı orada bulunmakla yükümlü olduğundan toplantımıza katılım gösteremedi. Bilgilendirmeler ve üzerine yapılan tartışmalar sonucunda, Parti Meclisimiz bir eğilim belirlemiştir. Bu eğilimin 6 maddesi üzerinde ortaklaşılmış, bir maddesi üzerine ise iki ayrı görüş ortaya çıkmıştır:
1- Sermayenin ulusalcı ve neo-muhafazakar seçenekleri dışında ezilenlerin ve emekçilerin gerçek seçeneğini, bir üçüncü kutbu yaratma hedefiyle büyük emekler vererek kurduğumuz Halkların Demokratik Kongresi / Partisi, tüm eksik ve yetmezliklerine rağmen önemini korumaktadır. Şimdi hep birlikte, kurucu aktörlerinden Kürt halk hareketinin özellikle Kürdistan’daki başarılı konumlanışı dışında ulaşmaya çabaladığımız dinamiklerle henüz köklü bağlar kuramayışımızın nedenlerini açığa çıkartacak, eksik ve zaaflarımızla bizi cesaretle yüzleştirecek köklü bir değerlendirme yapmak zorundayız. SYKP olarak demokrasi mücadelesini sosyalizm mücadelesinden önceki evrede verilecek bir dönemsel mücadele olarak değil, bizzat kapitalizmi ortadan kaldıracak ve yerine işçi sınıfının ve ezilenlerin iktidarını kuracak bir kesintisiz devrim sürecinin parçası olarak sosyalizm mücadelesine içkin görüyoruz. Devrimci demokrasi programı perspektifiyle kuruluşunun parçası olduğumuz HDK/HDP’de bu anlayışla ve tüm gücümüzle var olmayı sürdüreceğiz.
2- Biz HDK’yi tüm ezilen ve emekçilerin buluşma, etkileşme ve birlikte hareket etme imkanlarını yoklama / organize etme zemini olarak kurduk. HDP’ye sığdıramayacağımız böylesi bir zemin halen gerekli ve elzemdir. Ancak bu zemin geriye, eski HDK yapılanmasına aynen dönerek etkili bir araca dönüştürülemez. Daha önce HDK’nin önüne HDP’yi kurma görevi koymuştuk. Şimdi ise HDP’nin önüne yeniden HDK’yi kurma görevi koymalıyız. HDP elde ettiği görece başarıyla sadece HDP/HDK ilişkisi bağlamında değil, dışımızdaki muhalefet zemininde de yeni bir yan yana gelişin çağrıcısı, kurucusu olma meşruluğunu kazanmıştır. Şimdi hem kendi birikimine doğru hem de kendi dışındaki devrimci, demokratik zemine doğru yeniden, yeni bir HDK kurma hamlesi yapma sorumluluğuyla yüz yüzeyiz. Burada, daha önceki tespitlerimize, gözlemlerimize ve HDK’yi genişletmek için yaptığımız girişimlerde aldığımız cevaplardan çıkardığımız sonuçlara takılı kalmamalıyız. Bir önceki dönemin dengelerinde HDK’ye katılmayan tüm ezilen, sömürülen emekçi, demokrat ve devrimcilere, ekoloji, kadın ve LGBTİ örgütlerine, diğer devrimci –demokrat kurum, çevre ve bireylere, demokrat Alevilere, AKP’nin hegemonyasından kurtulmayı başaramamış yoksul, demokrat Müslümanlara, CHP’nin içerisindeki gerçek demokratlara “gelin, yeni Türkiye’yi hep birlikte kuralım” demeliyiz. Alacağımız cevabın daha öncekilerle benzer olacağını düşünüyor olsak dahi bu hamleyi yapmak siyasi sorumluluğumuz gereğidir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri bu konuda oldukça önemli bir fırsat sunuyor. Şayet HDK/HDP Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, tüm kuvvetlerin, 1. turda dahi olsa, ortak bir aday etrafında birleşeceği bir hamleye çevirmeyi başarabilirse, HDK’yi çok daha geniş bir zeminde realize edebilme imkanı da yakalamış olacaktır. Şimdi hiçbir büyüklenmeye, komplekse kapılmadan “gelin, AKP’yle, CHP-MHP-Cemaat ittifakıyla değil, bizimle birlikte gerçek bir alternatif yaratın” diyebilmeliyiz. Ve burada yakalayacağımız yeni ilişki halkasını HDK meclisleri içerisinde organik ilişkiye çevirebilmemiz gerekiyor. Şayet böyle bir etkileşim söz konusu olursa o noktada isim takıntısı bile yapılmayabilir. HDK ismi bizim için bir geçiş sürecinin önemli bir aracı olarak kalabilir. Geniş bir çevreyi yeni ve demokratik bir Türkiye’yi birlikte kurmaya ikna edebileceksek, ismimizin HDK ya da bir başka şey olması çok da önemli değil. Önemli olan örgütlülüğümüzü geriye düşürmeyecek, ileriye taşıyacak yol ve yöntemler bulmaktır.
3- HDP kendisini destekleyenlerin üye olabileceği bir kitle partisi olabilir. Bizim açımızdan önemli olan partiye yaygın üyeliğin olup olmayacağı değil, bu üyelerin partide nasıl bir hukukla yan yana duracağıdır. HDP, bileşeni olan diğer partiler gibi sadece birey/üye hukuku üzerinden kurgulanamaz. HDP bileşenlerinin üyelerinin tamamı aynı zamanda HDP’nin doğal/fahri üyeleridir. Kendisini oluşturan tüm dinamikleri geliştirmeye uygun bir hukuk hassasiyetle muhafaza edilmelidir. HDP, HDK’de oluşturduğumuz, hem bileşenlerin hem bireylerin kendilerini etkin bir özne olarak var kılabildiği birey–kurum temsiliyetini, pozitif ayrımcılığı, kota uygulamalarını koruyan, sürdüren bir parti olarak varlığını devam ettirmelidir. Bu zeminin korunmasının en büyük sorumluluğu HDK/HDP’nin bileşenlerindedir. HDK/HDP’nin bugüne kadar kurduğumuz siyasal öznelerden farkı ve başarısı, demokrasi mücadelesi programı etrafında farklı mücadele programlarını yan yana tutabilmesidir. HDP kendisini oluşturan ve birbirlerinden farklı programatik uzamları olan parti, grup, çevre, hareket, birey, toplumsal dinamik ve özgünlüklerin konfederal bir anlayışla birlikte hareket ettirme zemini olarak yoluna devam etmelidir. Tüm bileşenlerinin ve hatta tek tek bireylerin kendilerini ayrıca ifade ve var edebileceği, bütünden ayrı davranabilme, HDP’nin herhangi bir bileşeninden ayrıştırabilme hakkına ve imkanına sahip olduğu konfederatif bir yapı olarak varlığını sürdürmelidir.
4- Kolektif, kurumsal işleyiş ve karar mekanizmalarının çalıştırılmasında, kuruluş sürecinin ve seçim sıkışıklığının yarattığı aksamalar çerçevesinde mazur görülebilecek eksiklikleri yeni dönemde en aza indirebilmeliyiz. Bugüne kadar neredeyse alışkanlık haline gelmiş, olağanlaşmış kolektiviteye uymayan kararlaşma ve çalışma usullerinden hızla vazgeçilmelidir. Parti gündemine getirilen eşbaşkanların değiştirilmesi önerisinde uygulanan yöntem de bu alışkanlıkların son örneklerinden birisi olmuştur. Elbette Partimizin eşbaşkanları değişebilir, yeni yoldaşlarımız bu görevi devralabilir. Ancak bu değişim ihtiyacı ve aday arayışları Parti mekanizmaları içerisinden geliştirilmelidir. Böylesine kritik meselelerde kolektif mekanizmalarımızı çalıştıramazsak, gündelik işleyişin kolektifleştirilmesi anlamını yitirecektir. SYKP olarak bu eleştirel yaklaşımımız üzerinden, bundan sonraki süreçte kurumsal ve kolektif işleyişin oturması için elimizden gelen çabayı göstereceğiz.
5- Gelinen siyasal konjonktürde ülke ve bölge siyasetinde HDK/HDP’nin devrimci demokratik bir seçenek olarak geliştirilmesi çok daha büyük önem ve anlam kazanmıştır. SYKP olarak HDK/HDP’ye biçtiğimiz devrimci demokrasinin birleşik mücadele örgütü olma rolünü, çizgisini daha da belirginleştirmek, etkinleştirmek için hem yeni haliyle HDP/HDK içerisinde, hem de genel siyasi mücadele alanlarında mücadeleyi yükseltecek, ortak perspektif içerisinde olduğumuz güçlerle birlikte davranma imkanlarını daha da geliştirmek için çabalayacağız.
6- Kürt Özgürlük Hareketi, Kürt siyasetinin tüm alan ve dinamiklerini yeniden inşa etme süreci içerisinde. Bu çabanın bir parçası da stratejik ortaklığımızı sürdürdüğümüz HDK/HDP alanıdır. BDP, Kürdistan’da daha çok ideolojik bir araç olacak Demokratik Bölgeler Partisi’ne dönüşme, siyasal varlığını ise tamamen HDP’nin içerisine kaydırma kararını bizlerle ve kamuoyuyla paylaşmış durumda. Partimiz BDP’nin bu kararına ilişkin tutumunu tartışmış ve aşağıdaki iki eğilim ortaya çıkmıştır.
a) Bu yaklaşım Kürt Halk hareketiyle Batıdaki devrimci, demokratik güçleri daha da yakınlaştırma niyeti taşıyor olsa da sonucun böyle olmayacağını düşünüyoruz. BDP’nin, niyetinden bağımsız olarak, varlığını sonlandırarak tüm kitlesiyle HDP’nin içine yerleşmesi, HDP’yi kuruluş hedef ve yönelimlerinden uzaklaştıracak, halihazırda da baskın olan Kürt halk hareketinin siyasal hattının HDP düzleminde daha da belirginleşmesine yol açacaktır. BDP’nin kurumsal olarak değil de bireysel olarak HDP’ye katılışı, Kürdistan ve Türkiye demokrasi güçlerinin ortak mücadele alanı olarak kurulan HDK/HDP’nin konfederatif yapısallığını bozacak, kuruluş temellerini sarsacaktır. Burada mesele sadece güçler eşitsizliği meselesi değildir. Hatta bu görece daha kolay halledilebilir olandır. Asıl mesele, Kürt Özgürlük Hareketinin(KÖH) güncel, konjonktürel, stratejik mücadelesinin kapsamı ve bağlamlarıyla batıdaki devrimci demokrasi güçleri arasındaki farklılıklardır. KÖH haklı ve meşru olarak batıda da atacağı her adımda dört parça Kürdistan’daki güçler dengesini, bir bölge/dünya siyasi aktörü olarak bölgesel/küresel güçlerle ilişkilerini hesap etmek zorundadır. Olası gelişmeler üzerinden öne çıkartacağı hassasiyetleri/taktikleri tüm parçalarda ve Batı’da hayata geçirmek zorundadır. Kürdi öznenin Batı’da görünmezleşmesi (ortadan kalkması demiyoruz, zira ortadan kalmayacağı hepimizin malumu), Kürt Hareketini tüm gerilimlerini, hassasiyetlerini, önceliklerini Batı’da HDP’ye taşımak zorunda bırakacaktır. Bu, niyetlerle ya da önlemlerle ilgili bir durum değildir. Siyasetin gereğidir, zorunluluğudur. Bugüne kadarki biçimiyle, zorunda kaldığında bağımsız siyasal kimliğiyle kendini ifade eden, müdahale eden BDP, artık bunların tamamını HDP aracıyla yapmak zorunda kalacaktır. Bunu yapmadığında ise mücadelenin bütünü dahilindeki görevlerini aksatmış olacaktır. Oysa HDK/HDP içerisindeki bağımsız varlığını koruyarak hem “Türkiye’nin demokratikleştirilmesi”, hem de “Kürdistan’ın Özerkleştirilmesi” görevlerini layığıyla yerine getirebilecektir. Şüphesiz bu hamlenin sadece olumsuzluklarından bahsedemeyiz. Kürt Hareketinin yeni konumlanışı karşılıklı olarak batı güçleriyle etkileşimi arttıracaktır. Hele ki, Öcalan’ın 1 Mayıs mesajında vurguladığı “kapitalist moderniteye karşı işçiler ve işsizlerin önderlik etme” zorunluluğu KÖH’le batıdaki devrimci demokrasi güçleri arasındaki etkileşimi daha da güçlendirecektir. Bizce BDP, konfederal bir yapı olan HDP’nin içerisindeki varlığını bir bileşen olarak korumalı (illa bir parti olarak olmasa dahi grup, platform, hareket olarak), birey-kurum hukuku etrafında temsiliyetini sağlamalı ve bu ezilenler, emekçiler konfederasyonunu, stratejik mücadele ortaklığını hep birlikte büyütmeye devam etmeliyiz.
b) BDP’nin HDP’ye kitlesel geçişi, HDK/HDP hukukundan hareketle eleştiri konusu yapılamaz. Zira söz konusu hukukta bu tür geçiş ve konumlanmaları önleyen hükümler bulunmadığı gibi, bu geçişin HDP’nin konfederal yapısını otomatik olarak ortadan kaldıracağı da ileri sürülemez. Teorik ve soyut olarak, HDP’nin bir seçim partisinin ötesinde gerçek bir parti olması bir kez kabullenildikten sonra, onun programını ve formunu kendini ifade etmek bakımından yeterli bulan her birey ve bileşen, başka bir aidiyete ihtiyaç duymadan kendini HDP içinde konumlandırabilir. Ancak, bu geçişin HDK/HDP içerisinde yaygın bir biçimde tartışılmadan, gerekleri ve zorlukları bütün taraflarca irdelenmeden karara bağlanması elbette bir eleştiri konusu olmalıdır. Ayrıca, bu geçişin ritmi de HDK/HDP kurumları içerisinde müzakere edilmek ve planlanmak zorundadır. Siyaseten ve somut olarak ise, BDP’nin HDP’ye kitlesel geçişi KÖH’ün ‘Türkiyelileşme’ olarak kodlanan yönelişinin bir ürünüdür ve bu özü bakımından doğru olan, özendirilmesi ve cevap verilmesi gereken bir yöneliştir. Üstelik bu seferki girişimi, çok boyutlu bir reorganizasyon planına ve bu plan dahilinde çeşitli araçların işlevsel olarak farklılaştırılmasına dayanması bakımından daha öncekilerinden farklıdır. Bu geçişin HDP’yi ad değiştirmiş bir BDP haline getireceği görüşü bir kesinleme olarak öne sürülemez. Evet bu bir risk ve ihtimaldir. Ama biricik ihtimal değil. Aksine süreç olumsaldır, riskler, sorunlar ve gerilimler kadar kendi içinde çeşitli imkanları da barındırmaktadır. Örneğin, ağırlıklı olarak kimliğe dair talepler etrafında biçimlenmiş BDP zeminlerinin, bunun ötesine geçerek yeniden konumlanması, bugünden işaretleri görülen bir imkandır. Biz sürece riskleri olabildiğince bertaraf etmek ve imkanları fiilileştirmek penceresinden bakmalıyız. KÖH, kendi üzerine kapanmayan, açık uçlu bir kimlik inşa etmekte ve bu sebeple aynı zamanda ‘kimlik ötesine geçiş’ denemeleri yapmaktadır. SYKP programı bunu olumlamakta ve desteklenmesi gereken bir yönelim olarak saptamaktadır. HDP’ye kitlesel geçiş, elbette çeşitli gerilimler eşliğinde, bunun yeni ve daha ileri bir deneyimine dönüşebilir.