SEÇTİKLERİMİZ – Duvar’dan İrfan Aktan’ın, Necmettin Salaz ile röportajı: 15 Ekim’de Süleymaniye’de gerçekleştirilen ve Kürdistan Başkanı Mesud Barzani ile Irak Cumhurbaşkanı Fuad Mahsum’un da katıldığı toplantıda şehrin teslimatı kararlaştırıldı ama bu karar halka ilan edilmedi.
Son bir ay içinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi akla hayale sığmayacak hızda, ardı ardına tarihi anlara tanıklık etti. 25 Eylül’de gerçekleştirilen bağımsızlık referandumunda sandığa giden seçmenin yüzde 92’si Kürdistan’ın bağımsızlığı için “Evet” derken, daha düne kadar birbirinin gırtlağını sıkmakla meşgul olan bölge devletleri bir ağız olup “Hayır” dedi. Tartışmalar, gerilimler, tehditler birbirini izlerken, Kürtler çok önemli bir liderlerini, Celal Talabani’yi 3 Ekim günü kaybetti. Talabani’nin yıllar önce Kerkük’ün Kürt yurdu olduğuna dair hararetli konuşmasının videosu ölümünden sonra sosyal medyada dolanıp durdu.
Ne var ki, Kürdistan halkının ezici çoğunluğunun “Evet” dediği bağımsızlık referandumundan bir ay, Mam Celal’in ölümünden de sadece iki hafta sonra başta Kerkük olmak üzere çok sayıda bölge, Bağdat adına savaşan Haşdi Şabi adlı Şii örgüt tarafından ele geçirildi. Daha doğrusu Barzani yönetimi bu bölgeleri neredeyse tek kurşun atmadan Bağdat’a teslim etti.
Peki neden? Hemen herkesin ortak sorusu bu. Bağımsızlık yolundaki Kürtler, ekonomik ve siyasi açıdan Kürdistan’ın can damarı olan Kerkük’ü neden Bağdat’a altın tepside sundu? Hem KDP hem de YNK peşmergelerinin başkomutanı sıfatı da taşıyan Mesud Barzani neden “direnin” emri vermedi? Kerkük’te yaşanan yenilginin Kürdistan yönetimi ve Kürt halkı açısından neticeleri ve bedeli ne olur? “Ben bu işten hiçbir şey anlamadım” diyenler, uzun yıllardır Süleymaniye’de yaşayan gazeteci-yazar Necmettin Salaz’a kulak versin…
18 Ekim günü itibariyle Haşdi Şabi güçlerinin Kerkük’ten çekildiğine dair haberler geliyor. Bu doğru mu?
Haşdi Şabi bir savaş aygıtıdır. Resmi bir örgüt değildir. Bir şehrin yönetiminde kalamaz. Böylesi bir durumda Bağdat yönetimi Haşdi Şabi’yi dünyaya da izah edemez. Dolayısıyla bunlar gelip Kerkük ve diğer bölgeleri ele geçirdikten sonra Bağdat kendi devlet memurlarını göndererek yönetimi devralıyor. Haşdi Şabi de bölgeden değil sadece kentin içinden çıkıyor ama etrafındaki varlığını koruyor.
Kerkük’te Kürt gençlerinin ayaklandığına dair haberler okuduk…
Elbette yönetim bıraktı diye gençler tepkisiz kalacak değildi. Belki eylemler yapacaklar, belki önümüzdeki günlerde başka şeylere de tanıklık edeceğiz. Bunlara dair belirsizlik sürüyor. Fakat belli olan şu ki, peşmerge devrede değil.
Referandum sonrasında yaptığımız söyleşide “Talabani’den sonra Kürdistan’ı zor günler bekliyor” demiştiniz. Mam Celal’in mezarındaki toprak kurumadan Kerkük kaybedildi. Kürdistan’da tam olarak ne oldu, ne oluyor?
Dostu, avukatı olmayan bir halkın bu koşullarda bağımsızlık referandumuna gitmesinin halkı zora sokacağını söylediğimizde bazı Kürtler bizi ihanetçilikle bile suçluyordu. Oysa dört tane devlet tarafından parçalanmış ve kuşatılmışsın. Emperyalistler, işlerine geldiği dönemlerde seninle belli ilişkiler geliştirir ama işleri bittiğinde sırtlarını dönebilirler. Referandum öncesinde, çarçur da edilse Kerkük’ün yeraltı-yerüstü kaynakları Kürtlerin elindeydi. Referandumun gerçekleşmesi halinde Irak, İran ve Türkiye ne yapacağını söylemişti. ABD de bu referanduma karşı çıktı ve Kürtlere “bu savaşta yalnız kalırsınız” dedi. Fakat Kürdistan yönetimi ısrarla referandumu yaptı. Üstelik bu referandumu yapanlar da arkasının gelmeyeceğini, bağımsızlık ilanının yapılmayacağını biliyor, söylüyordu. Sonuçta referandum yapıldıktan sonra müeyyideler de başladı. Hava sahası, sınır kapıları kapandı. Irak, Kürtlere “2014 sınırlarına çekilin” dedi. Oysa bir yandan bağımsızlık isterken diğer yandan Kerkük’ü, Celavla’yı Tazehurmatu’yu, Tuzhurmatu’yu, Şengal’i teslim etmek, Kürdistan’ın üçte birini bırakmak anlamına gelirdi. Bu, Kürtler açısından ciddi bir moral-motivasyon yıkımı olurdu.
’15 Ekim'de anlaşıldı, 16 Ekim'de Kerkük teslim edildi’
Şimdi de olan bu mu?
Elbette olan bu. 16 Ekim’de Haşdi Şabi güçleri Kürdistan sınırlarına dayandı ve Kerkük’ün kasabalarında, örneğin Tuzhurmatu’da Kürt güçlerine ateş açtı. Aynı gün Kerkük’e doğru yürümeye başladılar. Ama bu yürüyüşte adımlar, bir gün önceden yapılmış bir planlama üzerine atılıyordu.
Yani Kerkük’ün ele geçirilme biçimi 15 Ekim’de mi planlanmıştı?
Evet.
Kimler tarafından?
15 Ekim’de Süleymaniye’de bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya Mesud Barzani, Neçirvan Barzani, KDP yetkilileri, İranlı komutan Halid Süleyman, Irak Cumhurbaşkanı Fuad Mahsum katıldı. Toplantıdan sonra Kürdistanlı yöneticiler “Irak’tan gelen mesajları değerlendirdik, biz de düşüncelerimizi söyledik, açıklama yapacağız” dedi. Ertesi sabah da Kerkük’e saldırı başladı ve Kürt güçleri geri çekildi. Peşmerge, aldığı emirlerle Kerkük’te savaşmadı.
Kerkük, Talabani’nin partisi Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (YNK) kontrolünde. 15 Ekim’de Süleymaniye’de gerçekleştirilen toplantıda YNK de bulunuyor muydu?
Evet, YNK de o toplantıda yer alıyordu. Kerkük YNK’nin elinde ama burada hem YNK hem de KDP’nin binlerce peşmergesi vardı. Düne kadar Kerkük’e Erbil’den gelirken KDP peşmergelerinin kontrol noktasından, Süleymaniye’den gelirken de YNK’nin kontrol noktasından geçiliyordu. Kerkük her iki şehrin tam ortasında yer alıyor. Referandum sürecinde Sayın Barzani, bir saldırı olması halinde eline silah alıp Kerkük’te savaşacağını söylemişti. Kerkük’teki peşmergenin silah gücü Haşdi Şabi’ninkinden daha az değildi. Kürtler hiçbir şey yapamasa en azından şehir savaşı yürütebilirdi. Fakat başta da söylediğim gibi, 15 Ekim’de anlaşıldı, 16 Ekim’de Kerkük teslim edildi. Büyük olasılıkla “tamam, 2014 sınırlarına çekiliyoruz” dendi.
‘Bağdat, Kürdistan'ın petrol anlaşmalarını iptal edebilir’
2014 sınırları nereleri kapsıyordu?
2014’te IŞİD saldırınca Irak ordusu belli alanları terk etmiş ve o alanları Kürtler savunmuştu. Şengal’i ise peşmerge IŞİD’e terk etmiş, daha sonra PKK gelip IŞİD’le savaşmış ve orada kalmıştı. Halen de PKK, Şengal’de varlığını sürdürüyor. IŞİD’in beli kırılınca Irak hükümeti Kürt yönetimine “artık kendi sınırlarınıza çekilin” dedi. 2003’ten sonra yapılan anlaşma gereği Kerkük’te, uluslararası gözlemcilerin denetimi altında bir referandum yapılacak ve bu şehrin Bağdat’a mı Kürdistan’a mı dahil olacağı netleştirilecekti. Ancak o referandum hiçbir zaman yapılamadı. Şimdi de Kürdistan yönetimi, 17 Ekim tarihi itibariyle 2014’ün sınırlarına çekilmiş durumda. Fakat Irak artık bununla da yetinmeyip kapıları ve havalimanlarını istiyor. Kürdistan’ın İran’a açılan sınır kapısına 18 Ekim tarihi itibariyle 8’i memur 12’si asker 20 kişilik bir Arap görevlisi geldi. Bağdat, hazır bu morali yakalamış ve Kürtleri moralsiz bırakmışken isteklerini daha fazla dayatacak.
Başka ne gibi isteklerin dayatılması söz konusu?
Kapılar ve havalimanlarının yanı sıra Kürdistan’ın yaptığı uluslararası anlaşmaların iptali dayatılabilir. Örneğin Kürdistan’ın Türkiye’yle yaptığı anlaşmalar var. Keza Bağdat, Türkiye sınır kapılarını da isteyecektir. Özetle, elde bir, dalda da iki kuş vardı. Kürdistan daldaki iki kuş için eldeki kuşu bıraktı ama daldaki kuşlar da uçtu. Teşbihte hata olmaz; iki tip insan kumar oynar. Biri, parası olmadığı için para kazanmak üzere kumar oynar. Diğer tip insanın ise çok parası vardır ama kumar bir tutkudur. Paraya ihtiyacı olmadığı halde kumar oynar ve eldekini de kaybeder. Kürdistan yönetimi şu an ikinci tip insan konumundadır. Oysa Kürdistan’ın petrolü, Kerkük’ü, Celavla’sı, Şengal’i, dünyanın her yerine gidilebilecek havaalanları vardı.
Peki bu kayıplar Kürtler içinde ne tür etkiye sebep olabilir?
Şu an soğuk rüzgârlar esiyor. Goran Hareketi’nden olan meclis başkanı Dr. Yusuf Muhammed, “Barzani halka bir iyilik yapmak istiyorsa hemen istifa etmelidir” dedi. Keza Celal Talabani’nin oğlu Bafil Talabani ve özel kuvvetlerin başındaki Lahor Şêx Cengi de Barzani’nin istifasını istedi. Buna mukabil KDP’li yetkililer YNK’yi suçluyor. Enteresan bir şekilde KDP, YNK bölgesindeki güçlerini de çekmeye başladı. Bu iki siyasal yapı arasında ciddi bir gerilim var.
Kerkük’ten sonra mı başladı bu gerilim?
Evet, çünkü “ben yapmadım sen yaptın” gibi karşılıklı suçlamalar var.
Gerçekte Kerkük’ü kim bıraktı?
15 Ekim’deki toplantıda her iki partinin yöneticileri de vardı. O toplantıdan sonra her iki taraftan da “bakın böyle bir anlaşma yapılıyor ve ben bunu reddediyorum” diyen, kendi tabanına bu yönlü mesaj veren olmadı. Dolayısıyla anlaşılıyor ki KDP de YNK de Kerkük’ün bırakılması konusunda aynı tutumu sergiledi.
‘Bağdat, aldıklarına karşılık bir şeyler verecektir’
Kerkük’ün el değiştirmesinin Kürtlerde ciddi bir moral çöküntüye sebebiyet vereceği bilindiği ve orada Haşdi Şabi’yle savaşabilecek bir peşmerge gücü olduğu halde neden direnilmedi? Eğer Bağdat’la anlaşılarak bu çekilme gerçekleştirildiyse, neyin karşılığında buna göz yumuldu?
Eğer kapitalist zihniyetteyseniz, bazen çıkarlarınız yurtseverliğinizin önüne geçebilir. Muhtemelen Irak, aldıklarına karşılık bir şeyler verecektir. Kürdistan’da ekonomik buhran var şu an. Bu krizi aşmak için ciddi paraya ihtiyaç var. İki yıldır memur maaşları ödenemiyordu, şu an çeyrek maaş verilebiliyor. Yatırımlar durmuş vaziyette. Böyle olunca ortaya bir para pazarlığı konmuş olabilir.
Bunu neye dayandırıyorsunuz?
Referandumdan sonra Irak, Kürdistan’a 6 maddelik bir istek yolladı. Kapıları ve havaalanlarını bize teslim edin, referandumu iptal edin, 2014 sınırlarına çekilin şeklindeki Bağdat isteklerine karşı Kürtler de 5 maddelik cevap verdi. O cevapta, Bağdat’ın siyasi taleplerinden farklı olarak peşmergenin maaşı, petrol gelirinin yüzde 17’si gibi ekonomik talepler sıralanıyordu. Dolayısıyla Kerkük ve diğer bölgeler bir anlaşma çerçevesinde bırakıldıysa, muhtemelen Bağdat da birtakım ekonomik talepleri karşılayabilir.
Eğer Kerkük bir anlaşma sonucu bırakıldıysa, neden o anlaşma Kürtlerin küçük düşürülmesine sebep olacak şekilde uygulandı? Neden bu anlaşma, böylesi bir uygulama olmadan, halkın kitlesel olarak şehri terk etmesine meydan vermeden ilan edilmedi?
Bir ay öncesine kadar “Kürdistan bağımsız olacak ve ben ölmeden bunu göreceğim. Halkıma da babama da sözüm var” diyen Barzani, şimdi nasıl çıkıp da “Kerkük’ü, Celavla’yı, Hurmatu’ları, Şengal’i verdim” diyebilirdi ki? diyemezdi. Halkın Kerkük’ü boşaltmasının sebebi de IŞİD deneyiminden kaynaklanıyordu.
Aynı zamanda Enfal, Halepçe deneyimi de var…
Tabii. Kürt halkı, peşmergenin olmadığı dönemlerde çok acı şeyler yaşadı. IŞİD geldiğinde yakaladığı peşmergelerin kafasını kesti ve bu vahşetinin videolarını çekip yayınladı. Halkı yüzükoyun yere yatırıp kurşuna dizdi, üzerlerine benzin döküp yaktı IŞİD. Hâl böyleyken halk, peşmergenin çekildiğini görünce Kerkük’te duramazdı.
‘Peşmerge savaşsa çok insan ölür ama Kerkük düşmezdi’
Peşmerge Kerkük’te kalıp savaşsa, sonuç ne olurdu?
Bunu savaşın neticesi belirlerdi ama Kürtler içeride ve dışarıda bu kadar prestij yitirmezdi. Çok kayıp olur, çok insan ölürdü. Ama Kerkük düşmezdi. Çünkü dört parçadaki Kürtler buna tavırsız kalmazdı.
Barzani, referanduma giderken tüm bu sonuçları hesap etmedi mi sizce?
Sayın Barzani başta Türkiye, Erdoğan olmak üzere bazı güçlere çok güvendi. Kürdistan’ın Türkiye’yle 50 yıllık bir petrol anlaşması vardı. Barzani, “Türklerle zaten anlaşmış durumdayım, bağımsızlık da ilan etsem bu anlaşma sürer” diye düşünmüş olmalı. İkincisi, ABD’nin yalnız bırakmayacağı sanıldı. Ayrıca Irak’ın IŞİD’e yenilmiş, Musul’u bile bırakıp kaçmış bir ordusu var. Barzani böyle bir ordunun Kürdistan’a saldıracak cesareti gösteremeyeceğini düşündü. Ama İran ve Türkiye faktörünü, sert tepki gösterme ihtimallerini gözardı etti. Dış güçlere güvenildi ama o dış güçler bu güveni karşılayacak pozisyonda değillerdi. Çünkü Türkiye’nin, İran’ın kendi Kürtleriyle hesapları var. Keza ABD’nin de bölgeye dair hesapları var. ABD Kürtleri destekleme karşılığında bütün Arap dünyasını, Türkiye’yi karşısına almazdı.
Kürtlerin kendi yönetimlerine ilişkin duygusu nedir şu an?
Yarın yeni bir saldırı olursa yönetim beni savunur mu kuşkusu hakim. Kerkük nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan Kürtler, tek başlarına yönetimi seçebiliyordu. Şimdi o Kürtler yönetimlerine nasıl güvensin? YNK ve KDP’ye dair ciddi bir güvensizlik var.
‘Halkın Goran Hareketi'ne ilgisi artacaktır ama…’
Peki Goran Hareketi’ne?
Goran Hareketi’nin bu süreçte herhangi bir suçu yok. Silahlı gücü olmadığı gibi hiçbir kararın altında da imzası yok.
O halde Goran’a halkın ilgisi artabilir mi?
Artacaktır ama dediğim gibi, silahlı gücü elinde tutan güçler KDP ve YNK. Her birinin 200 binden fazla peşmergesi var. Şimdi Barzani YNK’yi suçluyor, YNK de Barzani’yi. Kerkük’te her iki partinin de gücü vardı. Eğer KDP, YNK’nin çekildiğini söylüyorsa, kendisi neden savaşmadı? Neden halkı yanına istemedi? Neden Erbil’den, yakın kasabalardan takviye güç aktarmadı? Karşılıklı suçlamalar elbette devam edecek ama ikisinin de söyledikleri halkın nazarında mana taşımıyor. 15 Ekim’de ortak bir toplantı yaptılar ve kamuoyuna açıklamadılar. O halde her iki gücün de çıkıp sorumluluğu üstlenmesi gerekir. YNK çekildi ama KDP de çekildi. YNK’nin Süleymaniye’ye, KDP’nin de Erbil’e çekildiğine dair sayısız belge, fotoğraf, video var. YNK ve KDP peşmergelerinin genel komutanı Barzani’dir ve kendisi “geri çekilmeyin, savaşacağız” demedi.
Kerküklü Kürtler nereye gitti?
Süleymaniye’ye de geldiler Erbil’e de gittiler. Yoksullar hariç Kürtler Kerkük’te kalmadı ama birkaç gün sonra yavaş yavaş dönerler. Çünkü görünen o ki Bağdat bir katliam yapmayacak. Nitekim kasabalardan birinde 15 kişilik bir grup, çatışma sırasında Haşdi Şabi tarafından yakalanmıştı ve bu sabah (18 Ekim) serbest bırakıldılar. Bunu bir mesaj olarak kabul etmek mümkün. Kerkük halkı dönebilir ama şu an valilik binasında Kürdistan bayrağı yok, Irak bayrağı var. Eskiden Kerkük ve diğer ihtilaflı bölgelerde her iki bayrak dalgalanıyordu. Keza seçilmiş vali Necmettin Kerim’in yerinde Bağdat’ın atadığı El Nuceyfi oturuyor.
Mahmur ve Şengal’deki vaziyet nedir?
Türkiyedekiler “Mahmur” deyince Türkiye’den gelmiş olanların kaldığı Mahmur Kampı’nı anlıyor. Oysa kamp, Mahmur kasabasına bağlı, 12-13 bin civarında Kürdün yaşadığı bir yer. Kamp olduğu gibi yerinde duruyor ama kasaba tamamen boşaldı. Şengal’de ise bir direniş var; halkın büyük bir bölümü şehri terk etmedi. PKK ve yerel silahlı güçler de hâlâ orada duruyor. Fakat Şengal’in etrafı tümden Haşdi Şabi’nin elinde. Oradaki peşmerge gücü de çekildi. Oysa aynı peşmerge, Şengal’i almak için PKK’lilerle çatışmıştı.
Şengal’de bir savaş ihtimali var mı?
Bağdat eğer halka zarar vermeyeceğini taahhüt ederek resmi ordusuyla gelirse, savaş muhtemel değil. Tabii dediğim gibi Bağdat’ın, IŞİD gibi katliam yapmayacağını taahhüt etmesi halinde.
‘Kürdistan fiilen ikiye bölünebilir’
Irak ordusu yerine neden Haşdi Şabi örgütü bu bölgelere geldi?
Haşdi Şabi, IŞİD’den farklı olarak birkaç ayrı Şii grubun oluşturduğu bir milis örgütüdür. Hem İran hem Irak destekliyor. Irak ordusu yerine Haşdi Şabi örgütünün bölgeye gelmesi Bağdat’ın siyasi bir taktiği sonucu oldu. Çünkü Haşdi Şabi bir katliam yaparsa, Bağdat hesap vermek zorunda kalmayacağını düşünüyor. Ne de olsa resmi ordu birlikleri değil.
Kerkük, AKP’nin pek de iyi nazardan bakmadığı Şii güçlerinin eline geçti. O halde Kerkük’ün el değiştirmesinin Türkiye açısından olumlu herhangi bir sonucu olacak mı?
Türkiye açısından mesele şudur: Kürtlerin elinde olmasın da kimin elinde olursa olsun!
İyi de petrol anlaşmaları Kürtlerle yapıldı. Bağdat Türkiye’yle yapılan bu anlaşmaları iptal ederse ne olacak?
Oturup yeni bir anlaşma yaparlar. Artık dostlar. Düne kadar AKP’ye yakın gazeteciler başbakan Abadi’yle “üzerinde pantolonunu tutamıyor” diye dalga geçiyorlardı ama şimdi o Abadi “sayın” oldu. Irak hükümeti bu başlıkta Türkleri mağdur etmez. Çünkü her iki tarafı da ortaklaştıran daha büyük bir konu var: Kürt meselesi. Fakat Kürtler açısından Kerkük’te yaşanan da bir yenilgi değil, idari hatadır. Kürt halkı kendisini daha iyi yönetecek idarecilere er-geç kavuşur. Yahut yönetenler kendilerini yargılar, bunca acı yaşamış halka layık olmayı denerler. Barzani tüm bu süreçten çok olumsuz etkilenecektir. Denklem basit: Barzani, daha dün Kürdistan’ı özgürleştirme vaadiyle referanduma gitti. Ve o sırada kapılar, pencereler, Kerkük başta olmak üzere önemli çok sayıda bölge Kürtlerin elindeyken, şimdi elinde değil. Bu mutlaka bir hesaplaşma konusu olacaktır. Burada Kürtler açısından en büyük tehlike YNK ve KDP’nin birbirinden uzaklaşması.
Kerkük’ün bırakılması her iki gücün ortak kararıysa, neden birbirlerinden uzaklaşsınlar?
Ama referandum ortak değil, KDP’nin kararıydı. YNK ve KDP’nin çatışması söz konusu değil ama resmen iki ayrı bölge gibi yaşayabilirler.
Yani Kürdistan ikiye bölünebilir mi?
Zaten her iki tarafın kendi ordusu, siyasetlerine göre yaşam tarzları vardı. Ama şimdi iki ayrı yönetim ortaya çıkarsa, üzücü olur ama şaşırtıcı olmaz. Kerkük zaten şu an fiilen Süleymaniye ve Erbil’in arasında tampon bölge haline geldi. Haşdi Şabi, Erbil ile Süleymaniye arasındaki geçişi Kerkük üzerinden keserse, kesebilirse Kürdistan fiilen iki ayrı yönetime bölünmüş olacak.