KORKUT AKIN yazdı: “Kantemiroğlu’nun kaleme aldığı, geleneksel Osmanlı/Türk musikisinin en önemli metinlerinden biri yayınlandı. Kantemiroğlu Edvarı olarak adlandırılan ve Kantemiroğlu’nun kendince notalandırdığı bu belge, müzik ve tarih araştırmacıları için büyük önem taşıyor.”
KORKUT AKIN
Gündemi oluşturan tartışmaları sizler de takip ediyorsunuzdur; kimi anlamsız, kimi belirleyici, kimi ise dudaklarınızı sinirden ısırtacak kadar saçma sapan… Birileri çıkıyor, kadınların pantolon giymemesi gerektiği fetvası verebiliyor, birileri de gülmelerinin ahlaksız çağrı olduğunu söylüyor, ilginçtir olumsuzluklara bu kadar tepki gösteren olmuyor. Mesela taciz tecavüz, çocuk evlilikleri, çocukların çalıştırılmaları, zorunlu olsa bile okula gidemeyenlerin artması… çoğaltılabilir bu örnekler.
Müzik en başta…
Müziğin günah (birileri, o kadarına gidemeyip mekruh) olduğunu söyleyenler, başta ezan olmak üzere bütün mevlitlerin bir ezgisi olduğunu unutuveriyorlar. Tabii, şimdi de başka birileri, dinde müziğin günah olduğu söylentisinin yalan olduğunu, öyle bir ayet/sure bulunmadığını ileri sürecektir. Günah diyenlere neden cevap vermedikleriyse meçhul.
1703-1710 yılları arasında İstanbul’da yaptığı çalışmalarla bilinen Kantemiroğlu’nun (Boğdan Prensi Demetrius Cantemir) kaleme aldığı, geleneksel Osmanlı/Türk musikisinin en önemli metinlerinden biri yayınlandı. Kantemiroğlu Edvarı[1] olarak adlandırılan ve Kantemiroğlu’nun kendince notalandırdığı bu belge, müzik ve tarih araştırmacıları için büyük önem taşıyor.
En yakın ses: Tanbur
Prof. Dr. Cem Behar, önemli, önemli olduğu kadar gerekli, gerekli olduğu kadar ufuk açıcı bir çalışma sunuyor… Bir yanıyla bu coğrafyadaki müziği, kökenleriyle anlatıyor, bir yanıyla da değişimi tek tek, adım adım sergiliyor.
“Kantemir’e göre usûl o kadar önemlidir ki belli bir makamda bestelenmiş bir nağme veya bütün bir eser ne kadar güzel ve san’atlı olursa olsun eğer usule uymuyorsa veya usûl altyapısı eksikse o nağme veya eser musıki olarak dahi telâkki edilemez. Yani bir nağmeye musıki denilmesi onun usullü olması sayesindedir.” (s. 180)
Kantemiroğlu’nun çalışmalarıyla, insan sesine en yakın olarak kabul edilen “ut”, yerini “tanbur”a bırakmış… Tabii, yine altında usul yatıyor, yukarıdaki alıntıda da olduğu gibi…
Tekniğin önemi…
Cem Behar, iki kısımdan oluşan Edvar’ın özellikle ilk bölümünü ele almış. Müzik ve notalar konusu birçok çalışmada irdelenmiş, ama musıkinin teknik ayrıntılarına çok az girilmiş. Kantemiroğlu’nda öne çıkan bu teknik ve tekniğin temelleridir. Buna da bağlı olarak müzik araştırmacılarının geleceğe yönelik çalışmalarına ışık tutacak olan da bu bölümdür.
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitabın adından da (Kan Dolaşımı, Ameliyat) anlaşılacağı üzere Kantemiroğlu, müziği insan ve insan anatomisiyle şekillendiriyor: “…sesler evreni insan bedeni ise makamlar da bu bedende belli kurallara uyarak dolaşan kandır.” (s. 39) Yazar da açıkça vurguluyor zaten, “Kantemir için musiki her şeyden evvel icradır, tasavvur değil.” Edvar’ın zihinsel arka planı, amacı, konumu, niteliğini, özellikle de müziğin teorisini değil icra edilen müziğin tasvirini sergiliyor.
Kuş sesleri…
Çok önemli bir örneği var Behar’ın, “kuş güzeldir, ama musiki değildir, makam ve usul yoksa musıki olmaz”. Cem Behar, müzik tarihinin tam ve donanımlı bir şekilde ele alınmadığından yakınarak, bu çalışmasının yeni çabalara ışık olmasını diliyor.
Küçük bir hatırlatma da benden olsun… Kantemiroğlu Edvarı’nda betimlenen 17. yüzyıl çalgılarıyla (yazılanlardan ve minyatürlerden yola çıkılarak o dönemin koşullarına ve çalgılarına uygun olarak yeniden üretildi) icra edilen müzik, ülkemiz dışında bütün dünyada çok ilgi çekti, büyük yankı buldu. Japonya’da, planlanandan çok daha fazla verilen konserler, İstanbul’daysa bilen birkaç kişiyle sınırlı kaldı.
Kan Dolaşımı, Ameliyat ve Musıkî Makamları, Kantemiroğlu (1673-1723) ve Edvarının sıra dışı müzikal serüveni… Cem Behar, Yapı Kredi Yayınları, Temmuz 2017, 337 s.
[1] Edvar: Kelime anlamı ile devirler demektir, müzik biliminde ise Türk müziği makamlarını anlatan müzik teorisi eserlerine denir.