TUNCAY YILMAZ yazdı: ”Tehditler, şantajlar, hakaretler, küçümsemeler altında Güney Kürdistan halkları 25 Eylül’de tarih yazdı. G. Kürdistan Bağımsızlık Referandumu önemli bir milat olarak dünya tarihindeki yerini alacaktır.”
TUNCAY YILMAZ
Resmi rakamlara göre yurt dışında oy kullanma hakları olanlar dahil 4 milyon 581 bin 255 seçmenden, 3 milyon 305 bin 925’inin oy kullanmasıyla yüzde 72’lik bir katılım oranı gerçekleşti. Kimi Türkmen ve Arap çevrelerinin boykot çağrısına rağmen yaklaşık 500 bin seçmeni olan Kerkük’te dahi referanduma katılım oranı yüzde 78’i buldu.
“Kürdistan Bölgesi ve idaresi dışındaki bölgelerin bağımsız olmasını istiyoruz musunuz?” sorusuna yanıt veren 3 milyon 305 bin seçmenden yüzde 6,71’i “Hayır” cevabını verirken seçmenlerin yüzde 93,29’u “Evet” dedi.
Önümüzdeki süreçte pek çok yeni tutuma ve gelişmeye neden olacak bağımsızlık referandumu, gerisinde önemli tartışmaları bıraktı.
Sadece Ortadoğu’nun değil, neredeyse dünyanın bütün siyasi güçleri, merkezleri, eksenleri G. Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’na ilişkin tavır açıkladı, tutum aldı.
Başta ABD, İngiltere, Fransa, Almanya olmak üzere İsrail dışındaki bütün batı emperyalist bloğu referanduma karşı durdu, yapılmaması, en azından ertelenmesi için çabaladı. Hakeza, Rusya ve Çin’in başını çektiği, doğu emperyalist bloğunun tamamı da G. Kürdistan’ın bağımsızlık referandumuna karşı olduklarını açıkladılar. Türkiye, Irak, İran’ın tavrı zaten belliydi!
Peki bu kadar karşı duruşun içinde G. Kürdistan halkının referandum ya da başka yollarla kendi kaderini belirleme hakkını net şekilde savunan kimse yok muydu Kürtlerden başka? Elbette vardı, pek çok ülkeden sosyalist partiler, gruplar destekledi Kürtlerin referandum hakkını.
40 milyonluk Kürt halkının en büyük bölümünün (20 milyon) yaşadığı Türkiye’de durum benzer. AKP’sinden MHP’sine, CHP’sinden Saadet Partisi’ne istisnasız bütün sistem/devlet partileri karşısındaydı referandumun. Halihazırda sahada Kürde karşı savaş yürüten siyasi irade AKP ve yanaşması MHP’nin başka bir tutum geliştirmesi söz konusu dahi olamazdı. Muhalefetin(!) tavrı ise kraldan çok kralcıydı! 16 Nisan başkanlık sistemi referandumundan sonra Erdoğan diktatörlüğüne, kutuplaştırma politikalarına karşı “Hak, hukuk, adalet” talebiyle 25 gün Ankara’dan İstanbul’a yürüyen Kılıçdaroğlu, söz konusu Kürde adalet olunca “Gasp, tehdit, savaş” naralarıyla diziliverdi Erdoğan’ın ardı sıra.
Türkiye’de de Güney Kürdistan bağımsızlık referandumuna yüksek sesle destek verenler sosyalist partiler ve gruplar oldu. Kimi sosyalist partilerin şovenizmin ve Kemalizmin etkisinden sıyrılamayarak referanduma karşı duruşu, sosyalistlerin büyük çoğunluğunun referandumu desteklemiş olduğu gerçeğini gölgelememeli.
Özellikle ilkel Kürt milliyetçilerinin İsrail’in şüpheli desteğini göklere çıkartırken sosyalist hareketin her şeyi göze alarak verdiği bu büyük desteği görünmez kılmaya çalışmalarına karşı bu konu daha fazla dillendirilmeli ve öne çıkartılmalı diye düşünüyorum.
Türkiye’de “Güney Kürdistan bağımsızlık referandumunu destekliyorum” diyen her kişi, parti, çevre sorgusuz sualsizce gözaltına alınıp “terör örgütüne üyelik/yardım”dan tutuklanabilecekken sosyalistlerin büyük bölümü amasız, fakatsızca Kürt halkının kendi kaderini belirleme hakkını savundu. Savunmayanlar ise bu kesimler tarafından ağır eleştiri bombardımanına tutularak adeta teşhir edildiler.
Referanduma karşı çıkanların iki temel argümanı vardı. Bunlarda birincisi utangaçça “Ama PKK de karşı referanduma” diyerek güya referanduma destek verenleri Kürt Özgürlük Hareketiyle (KÖH) karşı karşıya getirmeye ve aradan sıyrılmaya çalışma tavrıydı (bu tutumun öne çıkan öznesi ÖDP’ydi). Sorsan bu çevrelere “referandumu desteklemiyorsunuz da PKK’nin alternatif olarak sunduğu demokratik özerkliği mi destekliyorsunuz?” diye, küçük dillerini yutarlar, lâl olurlar. Bu sorudaki “abrakadabra”yı görmeyeceğimizi sanacak kadar çaresizler ne yazık ki. Biz ezen ulusun sosyalistleri olarak ezilen ulusun kendi kaderini belirleme hakkını savunuyoruz sonuna kadar, yoksa Kürtlere ne yapacaklarını söylemek gibi bir derdimiz yok. Ancak KÖH bizzat ezilen ulusun burjuva değil, sosyalist gücü olarak görevini yapıyor, Kürt halkı içinde ulus devleti aşan bir perspektifi güçlendirmeye çalışıyor. Görevini yapmayan ise “Referanduma hayır” diyen ezen ulus “sosyalistleri” oluyor.
İkinci argüman ise kurulacak Kürdistan’ın “bağımsız” olamayacağı, ABD’nin, İsrail’in maşası olacağı vs. zırvalarıydı. Bu gerekçeyi öne çıkartan (TKP -Kemal Okuyan grubu-, H/TKP, TKH) “komünistlerin” Marksizmin Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı (UKTH) perspektifini en detaylı şekilde tanımlayan Stalin’in şu satırlarından haberdar olmaması düşünülemez bile: “Ulus kendi özerkliğini kurma hakkına, hatta ayrılma hakkına sahiptir. Ama bu, koşullar ne olursa olsun bunu yapmalı: özerklik ya da ayrılma, ulus için, yani ulus çoğunluğu, yani emekçi katmanlar için her zaman ve her yerde elverişli olacaktır anlamına da gelmez. Kafkas-ötesi Tatarları, ulus olarak, diyelim ki kendi diyetlerinde toplanabilir ve kendi beyleri ve mollalarının etkisi altında, ülkelerinde eski düzeni yeniden kurabilir, devletten ayrılmalarını kararlaştırabilirler. Kendi kaderini kendisinin tayin etmesi maddesi uyarınca, buna yerden göğe kadar hakları vardır”. Haberdarlar haberdar olmalarına ama içlerindeki Kemalizmle köklü bir hesaplaşma yapamayınca, onun etkileri bir yerde olmazsa diğer yerde çıkıveriyor orta yere…
Yukarıda da söylediğim gibi, bizzat sosyalist hareketin geri kalanı tarafından teşhir edilen bu zaaflı yaklaşımlar dışında sosyalist hareketin önemli bir kısmı referandumu ödünsüz desteklediler.
Kimler savundu, kimler karşı çıktı?
Sosyalist cenahta gördüklerimizden (CHP, Vatan Partisi, HKP, vs. zaten bu cenahta değiller) TKP -Kemal Okuyan grubu-, H/TKP, TKH, ÖDP karşı çıkanlar arasında görünür olanlardı.
Bağımsızlık referandumunu destekleyenler ise çok daha geniş bir kesimi kapsadı. En başta Türkiye Kürtlerinin en büyük temsilcisi olan Halkların Demokratik Partisi savundu elbette bu hakkı. Gerek Meclis kürsüsünden gerekse de çeşitli eylem ve etkinliklerde yaptıkları açıklamalarla Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının hiçbir şekilde engellenmemesi gerektiğini defaten vurguladılar. Yine Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) bu konuda en açık tavrı koyanlar arasındaydı. Devrimci Parti, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), Emek Partisi (EMEP), Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri, Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Partizan, Devrimci Mücadele Birliği, İşçi Demokrasisi Partisi, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) net şekilde desteklediler Güney Kürdistan halklarının bağımsızlık hakkını ve referandumu.
Türkiye Sosyalist hareketinin beslendiği ana damarlar olan Şefik Hüsnü, Kıvılcımlı, Mihri Belli, Vedat Türkali, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya geleneklerinin devamcılarının büyük bölümü Kürt Halkının kendi kaderini belirleme hakkının yanında oldu bu süreçte.
Elbette sürecin işleyişine ve içeriğine ilişkin endişeleri, şerhleri, uyarıları itirazları vardı. Yukarıda Stalin’den aktardığımız temel perspektifin devam cümlesi olan “… Ama bu, Tatar ulusu emekçi katmanlarının çıkarma uygun düşecek mi? Sosyal-demokrasi, ulusal sorunun çözümünde, beylerin ve mollaların, yığınları kendi arkalarından sürüklemelerine kayıtsız kalabilir mi? Sosyal-demokrasi işe karışmamalı ve ulusun iradesi üzerinde belgin bir yönde etkide bulunmamalı mı? Sorunu çözmek için, somut Tatar yığınları için en elverişli bir plan formüle etmemeli mi?” sorularını sormayı da ihmal etmediler, etmiyorlar.
Marksistler, sosyalistler kimilerinin indirgediği gibi “ekonomist” bir hayat mücadele çözümlemesine sahip değildir. Marks’tan Lenin’e, Stalin’den Mao’ya komünizm kurucularının emek sermaye çelişkisini başat olarak ele almanın yanı sıra, tespit edebildikleri tüm çelişkilerde ezilenden yana tavır aldığını görmemek için ya bilmemek ya da bilinçlice çarpıtıyor olmak gerek.
Tarih Güney Kürdistan Halklarının bu büyük başarısının yanı sıra, onların yanı başında biricik karşılıksız destekçileri olan sosyalistleri de yazacaktır.
*Bu yazı ilk olarak AvrupaForum.org’da (AF) yayımlandı.