Ahmet Saymadi yazdı: Memlekette ölüler de diriler gibi ayrılmış: ‘‘Yüzde 50+1’in ölüleri’’ ve diğerlerinin ölüleri… Burası ‘‘Ermeni mezarlığı değil’’ lafıyla ise tekrar hatırlıyoruz: memlekette milliyetçiler için, iktidar sahipleri için Müslümanlar da ikiye ayrılıyor: Türk olanlar, Türk olmayanlar.
AHMET SAYMADİ
HDP Genel Başkan Yardımcısı ve eski milletvekili Aysel Tuğluk önceki gün annesi Hatun Tuğluk’u kaybetti. Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesinin oturduğu mahalledeki İncek Mezarlığına gömülmesi esnasında bir saldırı gerçekleşti. Valiliğe bilgi verilmesine rağmen saldırganların bir buçuk saat boyunca mezarlığa taş, şişe atması, hakaretler etmesi ne yazık ki devlet görevlileri tarafından izlendi. Ve muhtemelen organize de edildi. Öncelikle başta Aysel Tuğluk’a ve ailesine baş sağlığı diliyorum. Acılarına acı katanlar kahrolsun…
Eski hikayedir, “Bir Laz, bir Kürt ve bir Türk idam sehpasında sıralarını bekliyorlar. Adet bu ya, son istekleri soruluyor. Laz, her zamanki çelebiliğiyle, ‘bu da bana ders olsun!’ diyor. Kürt ne yapsın, aklına anası geliyor ve ölmeden önce son kez anasını görmek istediğini söylüyor. Sonra sıra Türk’e geldiğinde ise hiç tereddütsüz son isteğini söylüyor: Kürt anasını görmesin!” Görüyoruz ki memleketteki ırkçılık ‘Kürt anasını görmesin’ noktasından, ‘Kürt anasını gömmesin’ noktasına varmış.
Ama tabi olay bununla da sınırlı kalmadı… Saldırganlar, ''Buraya Kürt’ü, Alevi’yi, Ermeni’yi gömdürtmeyiz! Gömerseniz de çıkartır parçalarız!'' diye bağırdığı için aile de, cenazeye daha sonra bir saldırı olmasın diye, cenazeyi alıp Dersim’e götürme kararı almış. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, ‘‘Cenazeyi Tunceli’ye götürmeye aile karar verdi’’ dedi. Cenazeyi parçalarız diyenlere karşı ne yapsaydı aile, oraya gömüp bir de parçalanmasını mı bekleseydi? Vali ise saldırıyı, ‘Sataşma’ olarak değerlendiriyor yazılı açıklamasında. Ne zamandan beri bir cenazeye 20-25 kişilik bir grubun taşlarla saldırması ‘sataşma’ olarak değerlendiriliyor? Siz kulaklarınızı kapatınca inkar edince bu utanç verici olay yok olmuyor… Tabi bir de saldırganları, ‘‘Öfkeli kalabalık’’ olarak görenler var…
Bizi Necati Cumalı şiirindeki gibi, ‘‘Kesseniz kanım akmaz / Bugün üzgünüm / Ama yarın / Yarın bu dünya böyle kalmaz!..’’ noktasına getiren bu olay, bize uzak ya da bilmediğimiz bir olay değil. O kadar tanıdık ki..
Taybet Ana’nın cenazesi Silopi’de 7 gün sokak ortasında kaldı. Beyaz bayraklara rağmen yerden alınamadı cenaze…
Aram Tigran’ın, Ermeni diye Diyarbakır’daki mezarlığa gömülmesine izin verilmedi…
Diyarbakır Urfakapı’da,Süryanilerle Ermenilerin gömülü olduğu mezarlığın bir bölümünü, Refah Partili belediye başkanı yol yapmak için yıktı…
Arnavutköy’deki Rum mezarlığı yıkıldı, şimdi top sahası…
Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın bir gece evinden kendilerini polis olarak tanıtan kişilerce alındı. 2 gün sonra cesedi bulundu. Cenazesine polis ateşli silahlarla saldırdı.
Çözüm sürecinde PKK’liler için yapılan mezarlar, sürecin bitmesinden sonra dozerlerle yıkıldı…
Daha geçtiğimiz günlerde Gökçeada’daki Rum mezarlığı otopark yapıldı…
Hasılı bu meseleler yeni değil eski, sadece arada bir yüzümüze çarpıyor.
Memlekette ölüler de diriler gibi ayrılmış: ‘‘Yüzde 50+1’in ölüleri’’ ve diğerlerinin ölüleri… Burası ‘‘Ermeni mezarlığı değil’’ lafının gerisinde ise; Kürt’ün Müslüman olduğunu görmezden gelme eğilimi var. Bir kez daha hatırlıyoruz: memlekette milliyetçiler için, iktidar sahipleri için Müslümanlar da ikiye ayrılıyor: Türk olanlar, Türk olmayanlar.
Hrant Dink, her sene yurt dışından gelip, Sivas’taki köyüne giden, son gidişinde ise köyünde yaşamını yitiren bir yaşlı Ermeni kadın için, bir komşusunun, ‘‘Su çatlağını buldu’’ demesini çok güzel aktarır. Aysel Tuğluk’a teselli için, ‘‘Hatun Ana için suyun çatlağı, İncek Mezarlığı değil Dersim Mezarlığıymış’’ demek geliyor içimden…
Son olarak geçmişteki böylesi kötü olayları ‘‘unutmasına bile fırsat verilmeyen’ Aleviler, Kürtler ve Ermeniler için, tanıdık olabilir bu yaşananlar. Ama kimi zaman yan yana düştüğümüz insanların meseleye ‘‘Terörö’’ diye yaklaşıp, söz söylemekten çekindiğini sustuğunu görüyoruz. Onlara da 1980’de faşistler tarafından katledilen CHP Milletvekili Mehmet Tekiner’i hatırlamak isterim. Mehmet Zeki Tekiner'in katledilmesi yetmezmiş gibi cenazesine faşistler saldırmış, saldırıda 5'i CHP milletvekili 9 kişi yaralanmıştı. 1980’de CHP’lilere saldıran faşistlerle Hatun Tuğluk’un cenazesine saldıran faşistler aynı faşist, ölen canlar aynı can.. Aradan geçen 40 senede belki faşistlerin bazıları takke takmış olabilir…
Susanlara şunu da söylemek isterim: hepinizin annesine uzun ömürler dilerim, ama annenizin başına benzer bir hal gelirse susmayız, rahmet diler, bir kürek toprak da biz atarız…
14 Eylül 2017 – İstanbul