Gökhan Özer yazdı: “Cenazesi bir hafta boyunca sokaktan alınamayan ve naaşının bir bölümü çürüyen 70 yaşındaki “terörist” Taybet İnan’ın ailesinin yaşadıklarını ve hissettiklerini düşündünüz mü hiç?”
Ülkemiz egemenleri son yıllarda çok tehlikeli oyunlar oynamakta. Ve her geçen gün oynadıkları oyundaki faşizm düzeyini bir nebze daha arttırmakta.
Son yıllarda yaşananlar ülkenin ezilen, ötekileştirilen, asimile edilen halkların yüreklerine 50 sene yetecek nifak tohumu ekiliyor, öyle tehlikeli bir oyun bu.
Tutuklu HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da dediği gibi: “Yapamazlar artık dediklerimizi bile yapacak” kadar fütursuzlaştılar.
Nedir bu ekilen ve ısrarla sulanmaya devam edilen nifak tohumlarına örnek?
En başta ülkenin en güçlü toplumsal dinamiğine sahip Kürt halkının değerleri ve hassasiyetlerine el uzatarak onları hiçe saymak, bununla birlikte Kürt halkının yanında yer alan sol-sosyalist dinamiği baskı altında tutmak.
Barış sürecinin devlet eliyle bitirilmesinden sonra süregelen gelişmelere kısaca bir bakalım;
Kürt il ve ilçelerinde uygulanan sokağa çıkma yasakları, “terörle mücadele” adı altında geliştirilen kirli savaşın bir yansıması olarak sivil halk ölümleri…
Cenazesi bir hafta boyunca sokaktan alınamayan ve naaşının bir bölümü çürüyen 70 yaşındaki “terörist” Taybet İnan’ın ailesinin yaşadıklarını ve hissettiklerini düşündünüz mü hiç?
Ya da 10 yaşında katledilen “terörist” Cemile’nin cenazesini sokağa çıkma yasaklarından dolayı kaldıramayarak, çocuğunun cesedini buzdolabında saklamak zorunda kalan ailenin hislerini?
Ölü bedeni zırhlı araç arkasında sürüklenen Hacı Lokman Birlik’in geride bıraktıkları?
Peki, çıplak bedeni alçakça teşhir edilen Ekin Wan’ın dostları, yoldaşları, akrabalarının yaşadıkları?
Cizre bodrumlarında diri diri yakılarak katledilen 60 kişinin mücadelesini sürdürmek üzere edilen yeminler?
Tahir Elçi’nin kızının “Baba ez bımrım” feryadını ve Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç’un son sözlerini unuttuk mu sanıyorsunuz?
Operasyonlarla evlerine girilip yatak odalarına insanın hatırlamak bile istemediği yazılar yazılan ev sahiplerinin öfkesi?
Bir halkın değeri ve hassasiyeti olan insanların (Mahsun Korkmaz, Orhan Doğan, Şeyh Said) heykellerinin yıkılması?
Ve yine milyonların iradesiyle göreve gelmiş milletvekillerinin tutuklanması, belediyelere kayyum atanarak eşbaşkanlarının zindana atılması.
Kayyumların ilk iş olarak Kürtçe tabelaları sökmesine ne demeli?
“Biz kardeşiz, Kürtler hala ne istiyor?” diyen devlet adamları neredeler şimdi?
Silahlı İnsansız Hava Aracı ile öldürülen sivillerin hesabını kim verecek? Daha Roboski’de ölen sivillerin hesabı verilmemişken…
DTK Eski Eşbaşkan, eski milletvekili ve şimdi HDP Eşgenel Başkan Yardımcılığını yapan tutuklu Aysel Tuğluk’un vefat eden annesinin cenaze törenine yapılanlar, ancak ve ancak duygusal kopuşu hızlandırır ve faşizmle bile izah edilemez.
Aynı topraklarda yan yana gömülmemize izin vermeyen, çürümüş bir zihniyet ile karşı karşıyayız.
Üstelik “Burası Ermeni mezarlığı değil”, “Burada terörist istemiyoruz” söylemleriyle saldırmışlar.
Aylardır Nuriye ve Semih’e destek için Yüksel Caddesi’nde eylem yapmak isteyenlerin kollarını kırarak, işkence yaparak gözaltına alan kolluk kuvvetlerinin, dün faşist güruhun sırtlarını sıvazlayarak ikna etme çalışmalarına ne demeli?
KHK’ler ile ekmeğinden edilenlerin işe geri alınmaları için, yani “yaşamak ve yaşatmak” için toplanan insanların kolunu kır, mezarlığa traktör ile gelerek defnedilen cenazeyi topraktan çıkarıp, cesedini parçalamak isteyenleri telkin et.
Ne söylenilebilir ki?
Yaşadığımız döneme dair teşhisimiz, gelecek dönemlere ilişkinde hepimizin bir öngörüsü var.
Sosyalist örgütlerin ve HDP’nin “faşizm hızla geliyor ve kurumsallaşıyor” teşhisleri gayet doğru ve yerindedir.
Fakat şimdi, konulan bu teşhisin, tedavisine geçilmesi zamanıdır.
Aksi takdirde gittikçe hızlanan ve hızlandıkça daha da acımasızlaşan faşizm, sosyalist-yurtsever yapıyı 1980’lerden daha da geriye götürecektir.
Ne yazık ki ayrı ayrı sosyalist örgütlerin yükselen bu faşizmi durdurabilmesi gerçekçi değildir.
Çözüm; yerellerde oluşan demokrasi cephelerine destek vermek, oluşmayan yerellerde oluşturulması, güçlendirilmesi ve kalıcı bir hale getirilmesi için çaba sarfetmektir.
“Ne etliye, ne sütlüye” karışan CHP’nin içerisindeki duyarlı insanlara temas ederek, yerellerdeki demokrasi cephelerine katmak gerekmektedir.
Demokrasi Cephelerinin en geniş şekilde örgütlenmesi ve kalıcılaşması tüm örgütlerin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi bu süreçte hayati öneme sahiptir.
Yerel meclisler ülkenin gidişatına ilişkin endişe duyan halka ışık tutarak umut olabilmeli, sindirme politikalarıyla oluşan korkuya karşı ses çıkarabilmelidir.
Çünkü Kemal Pir’in söylediği gibi; “Susmak, sessiz kalmak doğru değildir. Onlar vurdukça slogan atmak, haykırmak gerekir. Çünkü faşizm sesten ve ışıktan korkar.”