Gülfer AKKAYA yazdı: “Topyekün erkek şiddetiyle karşı karşıyayız. Hepimiz. Hiçbir kadın bu şiddetten azade değil, olamaz da. Topyekün erkek şiddetine karşı topyekün kadın direnişini örmeliyiz. Binamızda, sokağımızda, mahallemizde, şehrimizde, ülkemizde yaşanan şiddet olaylarına daha çok fiili müdahalelerimiz olmalı.”
Mor Çatı Kadın Sığınağı’nın, erkek şiddetine karşı yükselttiği slogandır “Bağır herkes duysun” sloganı.
Çünkü kadınlar evde, otobüste, işyerinde, okulda, barda, markette ve her yerde yaşadıkları cinsel saldırılar esnasında ve sonrasında hep susmak zorunda kalıyor.
Çünkü kadınlara hep susmak öğretildi. Haklarını aramak yerine razı olmak öğretildi.
Kendisinden evvel düşünmesi gerekenler var diye belletildi. Ailesi… Babası… Onların onuru… Namusu…
Mahallede başı dik gezmesin mi baban?
Şunun kızı böyle olmuş mu desinler?
Mahallede adın çıksın, rezil mi olalım?
Her gün, her gün defalarca kız çocuklarının, genç kadınların, kadınların beyinlerini yiyen bu cümleler yüksek sesle söylendi, söyleniyor.
Her türlü ailede (istisnalar hariç) kadınlara özellikle susmak öğretiliyor. İtaat etmek öğretiliyor.
Daha ağırı utanmak öğretiliyor.
Saldıranlar erkekler, utananlar kadınlar.
Böyle bir ortamda Mor Çatı (ve feministler) kadına yönelik erkeklerin cinsel saldırılarına karşı kadınlara seslendi: Bağır, herkes duysun!
Herkesin kadınları susturup pasifize ederek ailenin, babanın “namusunu korumaya” çalıştığı yerde Mor Çatı kadınları sahiplenip kadınlara bağır diye seslendi. Utanma. Cinsel saldırılarda utanç senin değil, yapanındır, dedi.
Bağır ki açığa çıksın. Üstünü örttükçe, sustukça erkeklerin saldırısı artar. Çaresiz değilsin. Susma. Bağır. Herkesin duyması için bağır. Yanında birilerini göreceksin.
Yanında birilerini göreceksin çünkü cinsel saldırılara uğrayan sadece sen değilsin. Bütün kadınlar.
En okumuş kadından, en güçlü kadına, en zengin, hatta en güçlü sermayedar kadına dek. Tüm kadınlar erkekliğin saldırısı altında.
Sohbetlerimizde sık sık çocuklara, kadınlara yönelik cinsel saldırılar için “Yahu önceden de bu kadar çok yaşanıyor muydu, şimdi mi arttı?” diye soruyoruz.
AKP’nin kadın düşmanı politikaları hiç kuşku yok ki kadınlara karşı erkek şiddetini olağanüstü arttırdı. Cezasızlık, erkeklerden yana ekonomik politikaların üretilmesi, sosyal devletin yokluğu, kamusal alanda kadın emeğinin parçalanarak iyice değersizleştirilip ucuzlaştırılması, kadınların meslek örgütlerinde ve sendikalarda sayıca az, etki olarak neredeyse yok düzeyde olması, sosyal güvence alanından dışlanması, eviçi kadın emeğinin yok sayılması ama kadınların eviçi sömürüsünün her şekilde yükselmesi, annelik, artan çocuk sayısı, hayatın şer’i pratiklere doğru koşar adım gitmesi, rejim değişikliği…
Ve sürekli artan erkek cinayetleri.
Patriarkanın işbirlikçisi, aynı zamanda erkekliğin kolluk güçleri olan emniyet, muhtar, jandarma, bunlara ek olarak taze kan gece bekçileri sokakların tıpkı evler gibi erkekler için güvenli şiddet uygulama alanına dönüşmesi için iş başında.
Bunca baskı ve şiddete rağmen örgütlü erkeklik saldırılarına karşı kadınlar susmuyor.
Çocukların uğradığı cinsel saldırılardan kadınların uğradığı cinsel saldırılara karşı kadınların boş durmadığını, durumu teşhir ettiklerini, haklarını aradıklarını görüyoruz.
Erkekliğin mahalle baskılarına karşı kadınlar uğradıkları cinsel saldırıları bırakın mahalleye duyurmayı, sosyal medya ve medya aracılığı ile dünyaya duyuruyor, meydan okuyor.
Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz diye.
Sadece susmamakla da kalmıyorlar.
Henüz yeterli sayıda olmasa da sokaktaki erkek şiddetine fiili olarak müdahale eden örnekler var ve artmakta.
Devlet ve iktidar tüm kurumları ile kadınlar aleyhine çalışırsa olacak budur. Yaşam hakkı gasp edilen kadınlar polise, erkeklik hukukuna, erkek şiddetine karşı fiilen harekete geçer. Çünkü özsavunma haktır.
Kadınların kuzu kuzu erkeklik şiddetine rıza göstereceğini sananlar kadınların sokaktaki dayanışmasıyla şapşallaşıyor.
Tuzla’da yaşanan erkek şiddetine karşı aracını durdurup olaya müdahale eden feminist arkadaşımız Hasbiye Günaçtı’nın müdahil olduğu olayda gözlerden kaçmaması gerekli bir durum var. Erkeğin şiddetine uğrayan kadının kucağında çocuğu ile Hasbiye’nin aracına binmeyi kabul etmesi.
Bu çok önemli bir davranış. Çünkü kadınların kadınlara ne boyutta güvendiğini gösteriyor. Kocasının değil, tanımadığı bir kadının aracına binen kadın davranışı, kocamdır döver saflarından, kadın dayanışması saflarına doğru bir uzun yolun kat edildiğini gösteriyor.
AKP’nin çocuk yaşta evlendirilme yasa tasarısı sırasında araştırma sonuçları kadınların yüzde 80 oranında kadın örgütlerine güvendiği şeklindeydi. İşte tanımadığı kadının aracına binen kadın o araştırmanın can bulmuş hali.
Kadınlar yaşamlarını dar eden, hatta alan erkeklere karşı yanlarında devleti, iktidarı değil, kadın örgütlerini ve kadınları görüyorlar. Evlerde ve sokaklarda.
Topyekün erkek şiddetiyle karşı karşıyayız. Hepimiz. Hiçbir kadın bu şiddetten azade değil, olamaz da. Topyekün erkek şiddetine karşı topyekün kadın direnişini örmeliyiz.
Binamızda, sokağımızda, mahallemizde, şehrimizde, ülkemizde yaşanan şiddet olaylarına daha çok fiili müdahalelerimiz olmalı.
Mahkemelerden şirketlere, okullara, evlere, siyasi partilere, eğlence yerlerine dek her yerde en güçlü silahımız teşhirden vazgeçmemeliyiz.
Her zaman ve her durumda susmayıp haykıralım. Herkese duyuralım.
Sadece erkeklerin şiddetini değil, kızkardeşliği ve kızkardeş direnişini.
Bu iklim böyle devam edemez. Erkek şiddeti son bulana dek direneceğiz.
Kızkardeşliği sokakta bulduk, sokakta örüyoruz, sokakta güçlendireceğiz.
Sokaklardan asla vazgeçmeyeceğiz.