ERKİN BAŞER yazdı: “Bir avuç muhalif akademisyenin tasfiyesi için müsait bahane 2016 Ocak’ında barış için atılan imza ile belirmiş oldu. Siyasal bir kez daha yerle bir edildi. Siyasal’ın mirası, Barış Akademisyenlerinin ihracı esnasında daha büyük bir tepkiyi hak etmekteydi. Bu açıdan her ne yaşanıyorsa Siyasal da payına düşeni almaktadır.”
ERKİN BAŞER
1992 yılında ODTÜ’yü bırakıp Siyasal İktisat’ı bile isteye tercih ettim. Şehrin içinde olması, arkadaşlarımın etkisi, geçmiş ünü, belki de Cem Karaca’nın “Parka” şarkısı sayesinde büyük bir hevesle kaydımı yaptırdım. Artık Cebeci’liydim. Bir yıl sonra küçük bir çatı katı bulup mahalleye yerleşince de okula adapte olmaya başladım. 6 yıl okudum. Hiç şikâyetçi olmadım. 1990’lar iyi zamanlardı. SBF-DER’in en güçlü dönemiydi. 324 üyesi olan bir öğrenci derneği düşünün. Çoğu sosyalistti haliyle.
1402’lik hocaların çoğu geri dönmüştü. Cem Eroğul, Korkut Boratav, Ömür Sezgin, Bilsay Kuruç ve daha niceleri derslere giriyordu. Seminerler, şiir dinletileri, öğrenci toplulukları ve öğrenci eylemleri almış başını yürümüştü. Coşkun ve umutlu bir ortamda kendimizi 71’in ve 78’in takipçisi sayabilirdik. Çok şey öğrenmiştik; derslerde ve kantinde. Tüm bu rüzgâr 1990’ların sonuna doğru durmaya başladı. Ben de 1998’de mezun oldum.
Mekteb-i Mülkiye’nin mirası
1859 yılında kurulan kısa adıyla Mekteb-i Mülkiye, devlet yönetimi okuludur. Bürokrat ve diplomat yetiştirmek için kurulmuştur. Modern dönemin Enderun’u dememizde bir sakınca olmasa gerek. Cumhuriyet döneminde de bu işlevini sürdürmüştür. 1936’da yeni başkente taşınan okul, 1950 yılında da Siyasal Bilgiler Fakültesi adıyla Ankara Üniversitesi’ne bağlanır. Mektebin uzun yıllar elit öğrencileri olur. Mezunlar da, ailelerinin ve aldıkları öğrenimin hakkını verirler. Bakanlar, başbakanlar, ünlü bürokratlar, diplomatlar, gazeteciler, bilim insanları, yazarlar yetişmiştir.
Okulun modern enderun karakteri, 1990’lara kadar sürmüştür. Bu döneme kadar, Türkiye’deki bütün kaymakam ve valilerin mezun olduğu yerdir. 1990’larda bu ayrıcalığını yitirir. ODTÜ, Boğaziçi ve özel üniversitelerin, verdikleri İngilizce eğitimle devletin yönetim kademelerinde öncelik kazanmasıyla mektebin enderun vasfı da silikleşir.
Mektebin Osmanlı ve Cumhuriyet’in “gerici” yönetimlerine kafa tutan bir odak olduğu da bir miras olarak bugüne kadar gelmiştir. En büyük kalkışmasını 27 Mayıs öncesinde yapar mektebin öğrencileri. Bayar-Menderes iktidarını deviren darbenin hızlandıran faktörü olmuşlardır.
Mektebin bu mirası, modernist, cumhuriyetçi, laik bir çizgiyi işaret eder. Ama aynı zamanda devletçi ve elitist bir çizgidir söz konusu olan. Hocası da öğrencisi de “kurtarıcı” bir zinde kuvvet olmaya her daim hazırdır. Cumhuriyetin gerici kanadına karşı, ilerici kanadını temsil etmeye çalışır. Sosyal demokrasiden sosyalizme kadar uzanan yelpazede yer alan bu kanat, “halk için halka rağmen”, “sınıf için sınıf adına” siyaset yapmayı öğrenmiştir.
27 Mayıs’ın mirasını 68 kuşağına taşıdığı söylenebilir. Mektep, 68’in de odak noktalarından biridir.
Siyasal’ın ortaya çıkışı ve mirası
Türkiye’deki siyasetin bir yansıması olarak ve biraz da belirleyeni olarak mektep de dönüşüm geçirmeye başlamıştır. “71 kopuşu” olarak adlandırılan radikal dönüşüm, sol siyaseti devrimcileştirirken Siyasal da bu sahnedeki yerini alır. Artık “halk için halkın yanında”, “sınıf için sınıfla birlikte” tezleri yükselmektedir. Siyasal’ın da gündemi değişmektedir. Öğrenciler, Kürt meselesinden sosyalist devrimin koşullarına kadar güncel gerçeklikle ilgilenmektedir. Siyasal’ın bu dönüşüme eklemlenmesinin ana nedenlerinden biri de, 1960’larla birlikte okula sadece elitlerin değil, her memleketten halk çocuklarının da girebilmiş olmasıdır.
Devrimciler gelir, devrimciler ölür, yine devrimciler gelir, 78 olur. Siyasal, siyasetin odaklarından biridir yine. İşte bu havanın şarkısıdır Cem Karaca’nın “Parka”sı. 78 hareketi, tüm sol renkleriyle Cebeci’de vücut bulur.
Bu sefer 80 darbesi meydana gelir. Devrimciler tutuklanır, öldürülür. Bu darbe, sosyalistleri ve Kürt hareketlerini hedef aldığı gibi, üniversiteleri de alt üst eder. 12 Eylül’ün en büyük tahribatını eğitim fakülteleri ve Siyasal’a verdiğini söyleyebiliriz. 1402 sayılı kanun ile muhalif hocalar tasfiye edilir. En az bir o kadarı da istifa etmek zorunda kalacaktır. 1981 yılında YÖK yasası ile üniversiteler, kalıcılaşan baskıya maruz kalırken Siyasal da en kötü on yılını geçirecektir.
İşte benim de öğrencisi olduğum yıllar, 90’lar, 71 devrimciliğinin ve 78 hareketinin mirasına sahip çıkan yeni bir kuşağı ortaya çıkarmıştı. Siyasal (genel olarak Cebeci), öğrenci hareketinin en canlı olduğu yerlerden biriydi. 1996 ve 2000 cezaevi direnişleri ve katliamları, Cebeci’den de kayıplar vermiştir. Böylece on yıllık bir yükseliş de son bulmuştur.
Piyasalaşma ve muhafazakârlaşma
2000’li yıllar, 1980 neoliberal dönüşümünün hızlandığı yıllar oldu. Üniversite metalaştı. Bilimsel araştırma; projelere, şirket danışmanlıklarına, üniversite-sermaye işbirliklerine, teknoparklara, telif ücretlerine, paralı kongre ve dergilere konu oluyordu. Yüksek öğrenim ise; ikinci öğretime, tezsiz yüksek lisans programlarına, yüksek harçlara, özel yurtlara, uzaktan eğitime, şirketlere verilen paralı seminerlere, yaz okullarına karışıyordu. Onlarca özel üniversite açıldı. Öğretim üyelerinin çoğu, maaşlarına ne kadar ek ders ücreti ekleneceğini hesap eder oldu. Son olarak da performans kriterleri oyuna dâhil oldu. Rekabet, bencillik ve şikecilik geçer akçe haline geldi.
Bir yandan da siyaset ve eğitim muhafazakârlaşmaktaydı. Marx anlatmak, Kürt sorunundan söz etmek, faşizmi konu etmek, evrim teorisi anlatmak soruşturmalara konu olurken; biyoloji kürsülerine yaratılışçılar doluştu, iktidar partisine yaranmak için televizyon programlarına katılan rektörler, hocalar sayıca arttı. Gerçi modernist cenah da aşağı kalmamıştı. “Arz ederim” diyerek üniversite kürsülerinde paşaları selamlayan deprem profesörleri de az değildi hani.
Bugünlerde, 12 Eylül’den beri bitmeyen baskı ortamı şiddetlenirken bir avuç muhalif akademisyenin tasfiyesi için müsait bahane de 2016 Ocak’ında barış için atılan imza ile belirmiş oldu. Üç büyük il haricinde tüm üniversitelerde tasfiye neredeyse bitirildi. Hatta İstanbul, İzmir ve Ankara’da da kıyım yaşandı. En büyüğü de Ankara Üniversitesi’nde meydana geldi. Siyasal bir kez daha yerle bir edildi. Burada şu tespit açıkça yapılmalıdır; kerteriz Kürt sorunudur. 71 dönüşümü, Türkiye’de sosyalizmin devrimcileşmesi ve ulusalcı soldan kopuşu anlamına gelmektedir. 2016-2017’de bile 71’in intikamı alınmaya devam etmektedir.
Hepsi aynılaştı, Siyasal da
Siyasal/Mülkiye’nin iki mirası da, silikleşse de hâlâ kimi gönüllerde ve tavırlarda görülebilir. Bir kısım, olanların Siyasal’a özgü bir yanı olduğunu abartabilmektedirler. Bu tavır, çevre üniversitelerde ortaya çıkan bazen akıl dışı hak ihlallerini anlamayı zorlaştırmaktadır. Düşünebiliyor musunuz, tuvalet temizlemeye zorlanan araştırma görevlisini, sürekli yoklama veren hocaları, cinsel tacizleri vs. Piyasacı anlayıştan da azade değildir Siyasal haliyle.
Diğer taraftan, Siyasal’ın mirası, Barış akademisyenlerinin ihracı esnasında daha büyük bir tepkiyi hak etmekteydi. Bu açıdan her ne yaşanıyorsa Siyasal da payına düşeni almaktadır.
Bugün üniversitelerin başına gelen her ne varsa Siyasal’a da o olmaktadır. Oysa emin olmak gerekir ki üniversiteler, çok geçmeden yeniden inşa edilecektir. Bilimsel düşünce, özgürlükler, çok seslilik, kamuculuk geri dönecektir. Bu yeniden inşanın ilk aşaması, demokrasi mücadelesi sayesinde gerçekleşecektir. Piyasacılığın tasfiyesi ise devrimi bekleyecektir.
Siyasal’ın mirasına sahip çıkan öğrenciler, çalışanlar ve mezunlar; İsmail Beşikçi’lerin, Fikret Başkaya’ların ve elbette Mahir’lerin, Hakan’ların, Hüseyin’lerin izinden gitmeyi bileceklerdir.