SEÇTİKLERİMİZ – Burag Peksezer’in Kopuntu’daki yazısı: Sürdüğümüz adamlarım yuvasını özlüyor, yaşam arıyoruz. Yaşadığımız ilahi adalet değil ama ilahi bir komedi belki de…
Bugünlerde herkes ya Yunanistan’da tatil yapıyor ya da orada gelmiş adaların güzelliğini, insanların sıcaklığını övüyor. Doğrudur, gerçekten güzel yerler. Ama işin asli, o insanların çoğu bizim buradan göçen insanlar ve onlar bizim kıyılarımızda yaşarken Ege’nin bu yani da (onlar Minör Asia der)aynen böyleydi; daha yaşanılır ve daha insancıl… Sonra ise onları düşman belledik, sürdük ve onlardan kalanları da yok ettik. Şimdi iki parça deniz görmek ve huzur bulmak için Yunanistan’a gidip “işte medeniyet” diyoruz. Adamların balta girmemiş sahillerini, güzelim evlerini ince işlenmiş eşyalarını övüyoruz. Zaten şehirlerde bile en çok onlardan kalan yerleri övmüyor muyuz, İzmir kordon olsun, Fener balat olsun, adalar olsun.. HEPSİ de bize onların mirasıydı bizde… Sürdüğümüz adamlarım yuvasını özlüyor, yaşam arıyoruz. Yaşadığımız ilahi adalet değil ama ilahi bir komedi belki de…
Ben Kınalı Ada’da büyüdüm, İstanbul’daki Prens Adaları’nın kente en yakın olanında, hani şu tepesinde antenleri olan… Her yaz okullar kapanır kapanmaz giderdik, denize girdiğimiz, sokaklarında istediğimiz gibi oynayabileceğim bir vahaydı benim için ve Vasili için, Geo için, Doruk için, Can için, Sayat için, Arden için ve Engin için… Kimin hangi dili konuştuğunu hiç umursamazdık, hiçbirimiz diğerimizin arkasından kötü söz etmedik. Ada kültürü buydu bizim için ve tüm o renkli binaları, bisikletli sokakları ve at arabaları ile bir nevi eski İstanbul’du benim için. Şimdi ise her gidişimde biraz daha kayboluyor o eski doku. Her yer sevimsiz binalarla doluyor ve sanki adalar giderek Türkiye’nin geri kalanına benziyor. Tekdüze, ruhsuz ve gri… İstanbul da böyle farklılıklarını, renklerini ve değerlerini kaybettikten sonra yaşanmaz olmamış mıydı, hatta bütün Türkiye? Ve o güzeli dokuyu bulmak için pek çoğumuz Yunanistan’a gidip ah çekmiyor muyuz?
Anneannem Fener’de Rum arkadaşlarıyla, Rum komşularla büyümüş, onların dilini bilir, hala da biraz anlar. Biz Kurtuluş’ta otururken eski bir ev gördüğünde balkonuna veya kapısına bakarak onu inşa edenin Rum olup olmadığını hemen anlardı. Onun söylediğine göre, eski Rumlar – bilhassa Pontuslular- kalfalıkta çok ünlülerdi. (Belki de Laz müteahhit geleneğini başlatanlar onlardır.) Şu an o evlerin çoğu artık yok, kentsel dönüşüme kurban gittiler. Onları inşa edenler de yok, Yunanistan’a göçtüler, Daha doğrusu göç ettirildiler. (1922 Nüfus Mübadelesinden bahsetmiyorum. 1942’deki varlık vergisinden., 6-7 Eylül olaylarından, 1964 zorunlu Rum göçünden, 1990’lardaki Kardak “krizinden” bahsediyorum, aşağıda hepsinin linki var, gönlünüzce bakın.). Her olay binlerce insanın göçüne sebep oldu. Her göçten sonra biraz daha eksildi semtler ve şehirler. Ne Orhan Veli şiirlerindeki Eleniler kaldı, ne de Edip Cansever şiirlerindeki kürkçü Yorgolar. Ama gidişleri yetti mi? Elbette hayır. Her ne hikmetse her milliyetçi hezeyan en çok inşaat şirketlerine yaradı. Birileri rant istedi, birileri ise Rumlardan kalan izlerin silinmesini. Güzelim eski Rum evleri yıkıldı, mahalleleri yeniden pazarlandı. Alan razı, satan razı…
Soyu binlerce yıl ötesine giden, Anadolu’da iz bırakılmamış alan bırakmayan Grek – Helen kültürünü yok etti bu ülke. Sadece iktidar partisinin işi değil bu, “Atatürk olmasa hepinizin adı Yorgo olurdu” diye baş baş bağıranlar da bunun içinde. Çok değil 100 sene öncesine kadar Anadolu’da ve evet Tüm Anadolu’da, sadece Ege kıyısında değil, Pontuslu Rumların binyıllarca yaşadığı Karadeniz kıyılarından Türkçe konuşan Karamanlı Rumlara ve hatta Diyarbakır’a kadar her yerdeydiler. Soyu Antik Yunan’a kadar dayanan bu milletten geriye bugün 1500 kişi ya kaldı ya kalmadı, maşallah hepsini denize döktük, onlardan kalanlara da beton döktük (ama yerli beton;)
Bugün ne Vasili kaldı ne de onu olduğu gibi tanıyıp sevecek Can veya Engin. Hepsi ya yurt dışında veya yurt dışına çıkma hayaliyle şu anda bir Yunan adasında tatilde. Seneler önce ateşlenen nefret silahı kendi kendisini vurdu ve şu an hepimiz bunun acısının çekiyoruz.
Okul sıralarda denize dökmekle övündüğümüz adamların ülkesine gidip tanıdık tatlar arıyoruz, belki de hiç tanımadığımız bir geçmişi özlüyoruz…
Linkler:
1942 Varlik Vergisi:
https://en.wikipedia.org/wiki/Varl%C4%B1k_Vergisi#cite_note-27
6-7Eylul 1955:
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/6-7-eylul-1955-yagmasi-ve-1964-surgunleri-1428641/
1964 Zorunlu Goc:
http://www.21yyte.org/tr/arastirma/teostrateji-arastirmalari-merkezi/2014/03/14/7489/1964te-turkiyedeki-yunanlilarin-sinir-disi-edilmeleri