SEÇTİKLERİMİZ – Fehim Taştekin’in Gazete Duvar’daki yazısı: Eğer ABD’nin Suriye’yi bölecek şekilde Fırat Nehri’ni doğal sınır haline getirmek gibi bir niyeti varsa Deyr el Zor stratejinin düğüm noktası olacaktır.
FEHİM TAŞTEKİN
Biz Deyr el Zor’u kolay kolay anmayız; siyasal hafızamızda yeri mahremdir. Osmanlı, muhacirleri yerleştirecek yer ararken ‘arazisi boştur’ diye Deyr el Zor’u gözüne kestirir. Sonra altyapı için çok para gerekeceği, bu olmadan da çöllere serpildiklerinde muhacirlerin cümleten öleceği mülahazasıyla bundan vazgeçilir. Ertesi yıl Deyr el Zor Ermenilerin sürüldüğü yer olacaktır. Deyr el Zor’u siyasal hafızada mahrem kılan da işte bu çölün üzerlerine kumdan şal çektiği Ermeni kemikleridir.
Deyr el Zor güncel hafızamıza da adil bir şekilde girmeyi başarabilmiş değil. Bugünlerde ABD destekli güçlerin Rakka’dan sonra girecekleri kent olarak gündemde.
Suriye’deki savaş altıncı yılını geride bırakırken Deyr el Zor asla bir Halep gibi umursanmadı. Savaş haberciliği kadar ikiyüzlüsü, namerdi yoktur. Bir taraf hep mübarektir, ötekisi şeytan. Bir tarafın acısı insanidir, ötekininkisi hak ettiği bir katran!
Suriye’nin Dostları Grubu farklı platformlarda ahmak avuturken “IŞİD ve Nusra gibi örgütler devrimi kirletmek için rejim tarafından yaratıldı” propagandası yapılıyordu. Halbuki 2014’ten beri IŞİD’e direnen Deyr el Zor bu propagandanın açığa düşürüldüğü yerlerden biriydi. O yüzden Deyr el Zor’un sessizce katledilişi tarihsel hafızamızda olduğu gibi güncel hafızamızda da yer bulamadı. İslamcı militanlar soykırımdan kurtulmuş Ermenilerin yaptırdığı kilise ve anıtı da tahrip ederek kötülüğün süreğenliğini gösterdi, kimse tınmadı.
***
Biz Halep’le yatıp Halep’le kalkarken Fırat’a tutunmuş ve Suriyelilerin kısaca Ed-Deyr dediği bu kentte şunlar yaşanıyordu:
IŞİD, Nusra ile yolları ayırdıktan sonra 2014’te Irak sınırındaki El Bukemal’den başlayarak Fırat Nehri boyunca önce müttefiki olan muhalifleri kovdu. Bunu yaparken Şaitat Aşireti’nden 700 kişiyi katletmek dahil korkunç cinayetler işledi. Deyr el Zor’un kırsalını da kısa sürede ele geçirdi. Sıra kentin merkezine geldiğinde İssam Zahrettin’in komutasındaki ordu birliklerinin direnişiyle karşılaştı. Temmuz 2014 itibariyle kent merkezinin yarıdan fazlasını ele geçirdi. Hükümet güçlerinin elindeki bölge ve askeri havaalanı tamamen abluka altına alındı. Abluka altındaki bölgeye giden bütün elektrik ve telefon hatları kesildi. Su arıtma tesisleri devre dışı kaldı. O gün bugündür kentin mahsur kalan bölümü ordu, Suriye Kızılayı ve BM’nin havadan indirdiği temel ihtiyaç maddeleriyle yaşam savaşı veriyor. Hastaneler yetersiz beslenmeden mustarip hastalardan geçilmiyor. Savaş öncesi nüfusu 300 bin olan kentte kuşatma altında kalanların sayısı 100-120 bin olarak veriliyor. Sivillerden bir kısmının yolunu bulup kaçtığı, bir kısmının askerlere 500-1000 dolar verip malzeme getiren helikopterlerle ayrıldığı söyleniyor. Deyr el Zor bölgesindeki tarım arazileri ile petrol ve doğalgaz sahaları IŞİD’i zengin ederken buraların kaybı Suriye’ye ağır darbe oldu.
IŞİD havaalanını ele geçirip kentin ikmal hattını tamamen kesmek için onlarca kez bombalı araçlarla saldırılar düzenledi ama başarılı olamadı.
Kent etrafında en çetin savaşlardan birinin yaşandığı Eylül 2016’da Amerikan güçleri Suriye ordusuna ait mevzileri bombalayarak 106 askerin ölümüne ve en az 100 askerin yaralanmasına yol açtı. Bu sayede IŞİD stratejik Serda Dağı’nı ele geçirdi.
***
Kısa bir süre öncesine kadar bu kent IŞİD’e karşı oluşturulan uluslararası koalisyonun odağında değildi. “Deyr el Zor radarımızda değil” ifadesi kendilerine ait. Peki, ne oldu da Deyr el Zor radara girdi?
Suriye savaşında artık son perdeler açılıyor. Bu da herkesin tüm ağırlıklarıyla pazarlık masasına çökmeye hazırlandığı anlamına geliyor. ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yüzde 60’ını kurtardığı Rakka, IŞİD’e başkentlik yapmış olması nedeniyle simgesel ve siyasal bir kart. Deyr el Zor ise buna ilaveten coğrafi bir kart. Yani eğer ABD’nin Suriye’yi bölecek şekilde Fırat Nehri’ni doğal sınır haline getirmek gibi bir niyeti varsa Deyr el Zor stratejinin düğüm noktası olacaktır. Fırat üzerinde Deyr el Zor geniş doğalgaz ve petrol sahalarına hükmeden bir garnizon olarak da konuşlandırıldığından jeostratejik değeri ikiye katlanıyor.
Bir üçüncü kıymet, Irak sınırının kapısı olmasından ileri geliyor. Deyr el Zor’dan Fırat’ı takip eden hattın sonunda El Bukemal var. Irak’ın El Kaim sınır kapısının hemen karşısı. Sınırın her iki yakası da IŞİD’in elinde. IŞİD bu kapı sayesinde iki ülke arasında güç transferi yapabiliyor. Hatırlarsanız örgüt, 2014’te bu kapıyı yıkarak Sykes Picot’un ölümünü ilan etmişti.
Irak güçleri iki koldan El Kaim’e doğru ilerliyor: Doğudan Fırat üzerinde Hadise’yi geçip epey yaklaştılar. Kuzeyde ise Musul’dan sonra güneye yay çizerek aşağıya iniyorlar. ABD ise Suriye ve Irak güçlerinin sınırda buluşmasını istemiyor.
Bunun için Trump yönetimi üç koldan hamleler geliştirdi:
– Birincisi SDG’nin önüne Rakka’dan sonra Deyr el Zor’u hedef olarak koydu. Ancak Suriye ordusu ve müttefik güçler Halep’in doğusundan geliştirdiği hızlı hamlelerle Rakka’nın altından Fırat hattına ulaştı. Maadan’a kadar Fırat’ın altında Suriye ordusu, üstünde SDG güçleri ilerledi. Ancak bu hat üzerinde Deyr el Zor’a kadar 50-60 kilometrelik mesafede kurtarılması gereken onlarca yer var. Haliyle zorlu bir süreç. ABD de Suriye güçlerinin önünü kesmek için tarihi kent Resafa yakınlarında bir Suriye uçağını düşürdü. Rusya’nın sert uyarısı üzerine taraflar arasında olası çatışmaları önlemek için Rusya, Suriye ordusu ve Amerikan müttefiki Kürtlerin katılımıyla ortak koordinasyon odası kuruldu.
– İkinci hamle güneyden geldi. ABD, Ürdün üzerinden beslenen Amerikan ve İngiliz destekli Yeni Suriye Ordusu’nu Irak-Suriye sınırındaki Tanaf üssünde tahkim edip bunları kuzeye El Bukemal’a kadar ilerletmeyi planladı. Buna karşılık Suriye ordusu ve müttefik güçler, Palmira’yı kurtardıktan sonra hızlıca Irak sınırında Ras el Vaar’a inerek Tanaf’tan gelecek güçlerin önünü kesti. Kapasiteleri abartılan Tanaf’taki güçler de dağıldı. Üste eğitilip donatılan Ceyş Makavir el Savra’ya bağlı askerlerin bir kısmı kaçarken bir kısmı Suriye ordusuna katıldı. ABD’nin Tanaf’taki üs ile yakındaki sınır kapısını Suriye ordusu değil de Rus güçlerinin denetimine bırakılması konusunda pazarlık yaptığı söyleniyor. ABD’liler zaten güney cephesinde çatışmasızlık rejimine geçilmesi ve ateşkesin denetimi için bölgeye Rus güçlerinin yerleşmesini kabul edince Ürdün eksenli Suriye planları önemli ölçüde çöktü.
– ABD üçüncü hamleyi Fırat’ın üstünde Deyr el Zor’un kuzeyindeki Arap aşiretlerini harekete geçirerek yapmayı denedi. Niyetleri SDG ile birlikte hareket eden aşiret güçlerini Şedadi’den aşağıya Markada ve El Suvar’ı temizleyip Fırat kıyısına indirmekti. Burada kendisine görev biçilen güç, Suudilerin adamı Ahmed Carba’nın toplayıp Elit Güç adını verdiği birlikti. Burada batıya doğru Deyr el Zor, doğuya doğru Mayadin ve El Bukemal hedefte olacaktı. Bu plan da yürümedi.
Suriye de boş durmayıp bölgedeki aşiretlere el attı. Bu süreçte çarpıcı bir olay da yaşandı. Muhalif bir sitenin iddiasına göre Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın desteğiyle yönetime savaş açan Bakara aşiretinin lideri Navaf el Beşir, 1 Ağustos’ta Devlet Başkanı Beşşar el Esad’ın kendisini arayarak “Siz Deyr el Zorlu halkı, Türkiye ve Katar destekli teröristlerin yanında yer alarak devleti arkadan bıçakladınız. 2011’de Madlaci Meydanı’ndaki gösterilerin başında sen vardın” dediğini aktardı. Peki, El Beşir’in yanıtı ne oldu? Tam da rüzgârı arkasına almayı tarz-ı siyaset sayan aşiret şeyhlerine uygun bir yanıt:
“Sayın Başkan dersimizi aldık. Ben sizin güçleriniz içinde bir askerim. Deyr el Zor kurtarılırken bölgemizden binlerce savaşçı toplayıp hatamı telafi edeceğim. İhanete izin vermeyeceğiz. Ben Ebu Esad’ım, yaparım dediğim zaman yaparım.”
Ne kadar doğru bilmiyoruz fakat yönetimin bölgede aşiret liderlerini yeniden örgütleme girişimleriyle birlikte düşünülmesi gereken, şaşırtıcı olmayan bir gelişme. 2012’de bölgenin muhalif güçlerin eline düşmesinde Arap aşiretlerinin Suudi bağlantıları ve Suudi istihbarat servisinin çabaları etkili olmuştu. İşe Palmira-Deyr el Zor yolunu kesip kente askeri takviyeyi önleyerek başlamışlardı.
***
Rakka’dan kaçacak IŞİD savaşçılarının Deyr el Zor’a çekilerek kenti tamamen ele geçirip ciddi katliam yapacağı korkusu da bölgeye yönelik planları hızlandırdı. Musul’dan kaçanlar da halihazırda Deyr el Zor’daki IŞİD saflarını güçlendirmiş durumda.
Rusya’nın Astana süreci çerçevesinde ABD ile anlaşarak Süveyde, Dera ve Kuneytra’yı kapsayan güney cephesinde çatışmasızlık bölgesi kurması, aynı stratejiyi Şam, Hama-Humus kırsalı ve İdlib’de hayata geçirme çabaları Suriye ordusunun doğu cephesine yönelmesine imkân verdi. Mesela Humus’taki T-4 Hava Üssü’ndeki Beşinci Taarruz Birliği Rus yapımı T-72B3s ve T-62M tipi tanklarla Sukhna savaşına katıldı. Bu tür güç transferleri ordunun hızla ilerlemesini sağladı.
Son olarak 6 Ağustos’ta Palmira-Deyr el Zor yolu üzerindeki Sukhna’nın alınmasıyla IŞİD’e karşı harekâtın önündeki en önemli bariyer yıkıldı. Deyr el Zor’a kadar 100 kilometrelik mesafede Suriye ordusunu oyalayacak Kebacib ve El Şula kasabaları var. Ama eski bir Osmanlı garnizonu olan Sukhna’dan sonra arazi koşulları hızla ilerlemeye müsait.
***
Rakka ve Deyr el Zor Suriye’deki savaş biterken ülkenin siyasal haritasını belirleyecek kartlar doğuracak. O yüzden çok hızlı ve sürpriz gelişmelere gebe. Rakka IŞİD’in merkezi olması nedeniyle içerde olup bitenler bir şekilde dışarıya sızdı. Gözden ırak kalan Deyr el Zor ise altı yıllık cehennemden sonra epey şaşırtıcı bir hikâyeyle kurtarılmış olacak. Dinlemek isteyene…