ERKİN BAŞER yazdı: “Bilimsel bilginin emekçi sınıfların, ezilenlerin ve doğanın kurtuluşuna adanan bir coğrafya haline dönüşmüş oldu Karaburun Yarımadası. Karaburun Kongresi, ele aldığı konular ile her daim, doğa, toplum ve akademi üzerindeki iktidar ilişkilerini sorguladı. Bu haliyle, üniversitelerde konuşulmayana, yazılmayana yurt oldu.”
ERKİN BAŞER
Bilimsel üretim, insanların artık kendi başlarına bir masanın başında veya bir mikroskobun üzerinde yapabileceği bir faaliyet olmaktan çıkmıştır. Bilimin disiplinlere ayrılması uzmanlıkları sınırladığı için, bilimciler arası etkileşim zorunludur. Özgür (gerçek) bilimcilerin, sermayenin ve devletin kontrolü dışında, bağımsız kurumlar, ağlar, binalar inşa etmesi tabii ki çok zordur.
Bilim insanlarının bir araya gelip çalışmalarından haberdar olduğu en önemli alanlar kongrelerdir. Bilim kongreleri günümüzde, tüm akademik kurumlara ve ilişkilere paralel olarak sermayenin kontrolündedir. Kongreler, bilimsel üretim için pazar işlevi görürler. Akademisyenler, kongrelere katılmak için yüklü miktarlarda para öderler. Bu kongreler, genelde bol yıldızlı otellerde düzenlenir. Bir kongre düzenleme şirketi, bu işi üstlenerek kâr etmeye çalışır. Ticarî sponsorlar bulunur. Masraflar onlara ödettirilir. Sonunda da sunulan bildirilerin özetleri veya tam metinleri, düzenleyen şirketin ve kurumun fikrî mülkiyetine geçer. Çıkan yayınlar da para kazandırmaya devam edecektir.
Böyle bir çölde, muhalif bilimcilerin kendilerine vaha bulmaları çok çok zordur. İşte böyle bir dönemde, sanırım yakın zamanda dünyada bile eşine rastlanmayacak şekilde, İzmir’in Karaburun ilçesinde 12 yıldır bağımsız bir bilim kongresi düzenleniyor: Karaburun Bilim Kongresi.
2005 yılı sonbaharında böyle bir yola çıkmaya cesaret eden bir grup genç bilimci, ilk yılın çağrısını yaparken; “Ticarî sponsor desteği olmaksızın, genç araştırmacılardan oluşan Düzenleme Kurulu’nun özgür iradesiyle düzenlenen kongre…” iddiasını ortaya koymuş ve buna bugüne kadar sahip çıkmıştır. İlki 2006 yılının Eylül ayında düzenlendikten sonra her yıl Eylül’ün ilk yarısı, inatla, azimle gerçekleştirilmeye devam etmektedir.
12 yıldır inatla korunan ilkeler, mevcudun eleştirisi üzerine temellenmiştir:
- Üniversitelerden, dolayısıyla devletten bağımsızlık.
- Sermayeden bağımsızlık. Ticarî sponsor desteği yoktur.
- Toplumsal sorumluluk ve gönüllülük temelinde düzenlenmektedir.
- Kolektif bir çalışma ve iradenin ürünüdür.
- Katılımcılar para ödemezler.
- Bildirilere ve onların tam metinlerine sahip olunmaz. Telif sistemine karşıdır.
- Genç bilimcilere ve onların ortak çalışmalarına öncelik verilir.
- Akademi dışı, bağımsız çalışmalar özellikle teşvik edilir.
- Doğaya ve insanlığa zararlı sonuçlar doğuran araştırmalar hariç, her türlü çalışmaya açıktır.
- Buna rağmen, her alanda çok değerli bilimcilerden oluşan hakem değerlendirmesi şeffaf ve titiz bir şekilde yürütülür.
- Bilginin, kolektif, kamusal ve eleştirel olduğu takdirde değerleneceği esas alınır.
Tabii Karaburun’un tercih edilmesi, isyan kültürüne olan bir öykünmedir. 15. yüzyılın ilk yıllarında Börklüce Mustafa ve yoldaşları, Karaburun’u ve sonrasında da tüm ülkeyi, Osmanlı zulmünden kurtarmak için mücadele etmişlerdi. Nazım Hikmet, destanlaştırdığı hikâyeyi şöyle bağlar:
“Ben, benden istenenin ancak bir karalamasını becerebildim. Daha iyisini de yapmaya çalışacağım. Fakat tıpkı benim gibi Ahmed’in dostu, arkadaşı, kardeşi olduğunu söyleyenler, benden istenen sizden de istenendir.
Ahmed’e, Bedreddin hareketini bütün azametiyle tetkik eden kalın ilim kitapları, Karaburun ve Deliorman yiğitlerini, etleri, kemikleri, kafaları ve yürekleriyle oldukları gibi diriltecek romanlar,
Ne ah edin dostlar, ne ağlayın!
Dünü bugüne
Bugünü yarına bağlayın
Diyen şiirler, boyaları kahraman tablolar lazım.”
Sanırım bugün, benzer bir şekilde ve bir mirasın takipçisi olarak, bilimsel bilginin emekçi sınıfların, ezilenlerin ve doğanın kurtuluşuna adanan bir coğrafya haline dönüşmüş oldu Karaburun Yarımadası. Karaburun Kongresi, temaları ve ele aldığı konular ile her daim, doğa, toplum ve akademi üzerindeki iktidar ilişkilerini sorguladı. Bu haliyle, üniversitelerde konuşulmayana, yazılmayana yurt oldu. Bu toprakların geçmişiyle yüzleşmesi, kapitalizmin her kertesinde su yüzüne çıkarılacak bir gerçek, Türkiye’nin gözlerden kaçırılan her türlü sorunu Kongre’nin meselesi haline geldi.
Kongrelerin bildik sunum ve kısa kısa soru-cevaptan oluşan usulünü de ters yüz etmek gerekirdi. Karaburun’da, en az sunumlar kadar, dinleyici katkılarına da vakit ayrılıyor. Çalışma grupları kuruluyor. Raporlar hazırlanıyor. Karaburun Ekonomi Politik Okulu ile alternatif bir eğitim deneniyor. Sergiler, konserler, belgesel gösterimleri gerçekleştiriliyor.
Karaburun’a sadece akademiden bilim insanları da katılmıyor. Birçok kentten öğrenciler, işçiler, siyasîler, sanatçılar, bağımsız bilimciler, yerel halk, kitle örgütleri üyeleri gerek bildiri sunarak gerekse de aktif izleyici olarak dâhil oluyorlar. Kongrenin bütçesi, belediyeler, KESK, DİSK, TTB ve TMMOB tarafından karşılanıyor. Karaburun’a yönelik oturumlar ile Sokağın Bilgisi adı altında mücadele deneyimlerinin aktarıldığı oturumlar düzenli olarak gerçekleştiriliyor.
Sunum yapmaya gelenler arasından bir seçki yapsak, belki kongrenin nasıl bir iz bıraktığını daha iyi anlayabiliriz: Hasan Ünal Nalbantoğlu, Nail Satlıgan, Korkut Boratav, Oğuz Oyan, Yücel Çağlar, Taner Timur, İzzettin Önder, Fikret Başkaya, İsmail Beşikçi, Murathan Mungan, Küba eski Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal, Ivan Ergic, Metin Kurt…
Her yıl bir özet kitapçığı basılıp dağıtılıyor. 2008 ve 2011’de tam metinlerden iki seçki kitap yayımlandı Dipnot Yayınları’ndan. Web sayfasında, oldukça açıklayıcı bilgiler mevcut. Tabii eksikler de var. Tüm metinlerin siteden erişimi henüz mümkün değil. Keşke fotoğraf ve video arşivi de derlenip siteye yüklenebilse.
Karaburun Bilim Kongresi’ni düzenleyen grup 12 yıl sonra artık genç değil. Yola çıkanlara bir o kadar kişi daha eklendi. Özellikle çok değerli hocaların her aşamada verdiği katkı çok önemli. Bugün ise, başta düzenleyenler olmak üzere, katılımcıların önemli bir bölümü ya üniversitelerden ihraç edildi ya da açığa alındı. Bu durum bile, üniversitelerin acı hâlinin ve Karaburun’un tutku ve kararlılığının bir göstergesi.
Bu yıl, 6-10 Eylül’de gerçekleştirilecek Kongre’nin başlığı “…17’den 17’ye…” Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılına saygı. Aynı zamanda Kapital’in basımının 150. yılı da vurgulanıyor çağrı bildirisinde.
Umutlarımız hep sürgün versin diye, Kongrecilerden bir alıntı yapmak isterim: “Gelin, sürgün yerimizde, sürgünümüzü birlikte büyütelim.” Üniversitelerden sürülenler, Don Kişot’vari bir şekilde gerçeklerin peşinden gitmeye devam edecekler.
Kongrenin mottosu ile bitirelim: “Bilim, itaatsiz olana ihtiyaç duyar.”
Daha daha Karaburun…
Yazarın önceki yazısı: Üniversitede neden bilim üretil(e)mez?