ERKİN BAŞER yazdı: “Demokrasi kültürünün eksik olduğu ülkelerde AVM’ler de hızla artıyor. Toplumu yozlaştırmak, yaratıcılıktan ve değiştirme gücünden mahrum bırakmak istiyorlar; merkezîleştirilmiş ve birörnek yaşamlar dökmek istiyorlar kalıplara.”
ERKİN BAŞER
İnsanların yaşamı, çalışma zamanı ve boş zaman olarak ikiye ayrılabilir. Boş zaman, bir sonraki gün ve daha sonraki günler, yeniden çalışmak için moral ve güç toplanan zaman olarak ele alınabilir. Yeme, içme, dinlenme, eğlenme, hobilerle ilgilenme vb işgücü verimliliğini sürdürebilmenin araçlarıdır aynı zamanda. Boş zamanın bir diğer uğraşı da çocukları yetiştirmektir; ki onlar da yarının işgücü olacaklardır. Bu yaşam döngüsü, emeğin yeniden üretimini sağlamaktadır.
Çalışma zamanının uzaması verimliliği düşürebileceği için, kapitalizm boş zamana razı gelmiştir. İnsanların kendi kontrolündeki bir zaman olarak boş zaman, sadece işgücünün sürekliliği için değil, mümkünse ailevi ve toplumsal gönüllülük faaliyetleri ve siyasî mücadeleyle de doldurulabilir. Dayanışma, yardımlaşma, örgütlenme yollarının kat edildiği bu zamanlar, insanların kendilerini gerçekleştirebildikleri zamanlara dönüşür.
Boş zamanın kontrolü de kapitalistlerde
Oysa kapitalizm de boş durmaz. Özellikle de 1968’den çıkardığı derslerle 21. yüzyılda artarak sürdürdüğü yeni bir saldırı dalgası icat etmiştir. Boş zamanın kontrolünü de kendi ellerine almak ister. Böylece işçi sınıfı içindeki dayanışma ve mücadele pratiklerini engelleyebilecektir. Üstelik boş zamanı da her şey gibi metalaştırabileceğini keşfetmiştir. Tüketimi amaç haline getirmeye uğraşır.
Eğer insanlar, ek işler yapmak zorunda kalarak boş zamanlarından feragat etmiyorlarsa ve çalışmanın yorgunluğu onları evlerine kapatmadıysa, boş zamanlarını yan yana ama birbirlerine temas etmeden, birbirlerine öykünerek ama yaratıcı pratiklerden yoksun geçirebilirler. Alışveriş Merkezleri (AVM) [Shopping Centers – Shopping Malls], işte bu amaca hizmet eden en önemli mekânların başında gelir.
Uyku dışındaki tüm boş zaman AVM’lerde geçirilmeli!
Çoğunluğu beyaz yakalı işçilerden oluşan müşteriler, uyku dışındaki boş zamanlarının çoğunu AVM’lerde geçirmeye başlamışlardır. Ortalama 40-50 bin metrekarelik alanda kendilerinin ve çocuklarının neredeyse her ihtiyacı karşılanır hale gelmiştir. Kıyafetten gıdaya, güzellik ve bakım ürünlerinden elektronik eşyalara, takı-mücevherden kitap-kırtasiyeye, gözlükçüden saatçiye, ayakkabıdan mobilyaya, bilumum ev eşyasından spor malzemelerine kadar ne ararsan var. Yetmedi; çeşit çeşit kafe-restaurant, sinema-tiyatro, sergiler, gösteriler, oyun salonları, bakım ve tamir hizmetleri, eczane, döviz bürosu, bankalar, ATM’ler, seyahat acenteleri, spor-fitness salonları, ibadet yerleri, şans oyunları, atıştırmalık büfeleri vs. vs. Çocuklar da mutlu; bebek bakım odaları, bebek arabaları, oyun parkları, eğlencelik etkinlikler, oyuncaklar, şekerlemeler… Tabii ulaşım kolaylaştırılmış; büyük otoparklar, servis araçları, vale hizmetleri. Kampanyalar, çekilişler, indirim günleri, tüketim efsununun tüm marifetleri topluma âmâde.
AVM’ler, insanların daha çok zamanını daha eğlenceli ve bol para harcayarak geçirmeleri için organize olmuş mekânlardır. Güvenlik, havalandırma, ışıklandırma, ses ve müzik donanımı ve kolay hareket edilebilen mekân tasarımı, tüketimi teşvik etmek için yapılmıştır. Her yaşa hitap etmek hedeflenir. Özellikle gençlerin gözde buluşma yerleri olarak sosyalleşmenin üreterek-yaratarak değil, tüketerek sağlanması istenmektedir. Birörnek yaşamlar, ancak tüketimde aynılaşarak sağlanabilir.
Türkiye’de 300’ün üzerinde AVM var
Alışveriş Merkezleri (AVM), Türkiye’de son yirmi yılda tüketim dünyasının mabetleri haline geldiler. Türkiye’de ilk AVM, 1988 yılında İstanbul Ataköy’de Galleria adıyla açıldı. Bunu bir yıl sonra Ankara’da Atakule izledi. 1993’te İstanbul’da açılan Capitol, 150 mağazayı kapsamaktaydı. 2000’lerin başında İstanbul’da 11, Türkiye’de 50 adet AVM bulunuyordu (Fransa’da o dönemde bin civarındaydı). 2000’lerde hızla sayıları arttı. 2005’te 114 adet, 2010’da 263 adet AVM’ye ulaşıldı. Bugün 300’ün üzerine çıkmış durumda. Tabii aynı zamanda, yenilerinin açılması eskiyenlerin işlevsizleşmesine ve kapanmasına da yol açmaktadır. Daha büyük, daha fonksiyonel AVM’ler açıldıkça, ülke (özellikle İstanbul) AVM çöplüğüne de sahip oluyor.
AVM’ler, 1920’lerden itibaren ABD’de görülmeye başlandı. 1980’lerde ise olgunluk dönemini yaşadı. 2010’larda Batı dünyasında bir duraklama görülse de, hâlâ önemlerini koruyorlar. Asya’da ise her yeri sardılar. 2016 sonu itibariyle dünyanın en büyük AVM’leri sıralamasında İstanbul’daki Cevahir 322 bin metrekarelik alanı ve 265 mağazası ile 8. sırada yer aldı. İlk 10’da Asya ülkeleri ve bir tane de Kanada AVM’si yer alıyor. En büyük AVM Çin’de ve 600 bin metrekarelik alana sahip.
Avrupa’da 2014 yılı itibariyle 9263 adet AVM bulunuyor. B. Britanya’da 1671, Fransa’da 1131, İtalya’da 838, Almanya’da 752, İspanya’da 517, Rusya’da 516 adet var. Bu AVM’lerin toplam alanına bakarsak; B. Britanya’da 29,25 milyon m2, Fransa’da 23,5 milyon m2, Almanya’da 17,66 milyon m2, Rusya’da 17,3 milyon m2 alanı kaplıyorlar. Türkiye’de de azımsanmayacak kadar, 9,9 milyon m2. Satış verileri de bir gösterge oluşturuyor: Fransa’da 2014’te yıllık 123 milyar Euro, B. Britanya’da 92 milyar Euro ve Almanya’da 70 milyar Euro satış yapılmış. Yine aynı yıl B. Britanya’da AVM’ler ve onlara bağlı hizmetlerde 863 bin işçi, Almanya’da 680 bin işçi ve Fransa’da 516 bin işçi çalışıyor. Koskoca bir perakende ve eğlence-dinlence sektörü haline gelmiş durumda AVM dünyası.
AVM’lere mecbur değiliz
Oysa bundan sadece yirmi-otuz yıl önce, AVM’lere gidenler, bunun yerine pikniğe gidebilirdi, parklarda gezebilirdi, sahilde çekirdek çıtlayıp balıklara ekmek atabilirdi, boş arsalarda top tepebilirdi, çıkmaz sokaklarda flörtleşebilirdi vs. Oysa şimdi mesela İstanbul’da kentsel alanın sadece yüzde 2,2’si yeşil alan; buna karşın en az 78 tane AVM mevcut (ben bu kadar tespit edebildim). İnsanların boş zamanlarında boş ve bedava alanlara gitmesi artık pek mümkün değil. Üstelik yeni kuşaklar bunu talep etmeyi bile bilmeyecek durumdalar. AVM dünyasına doğuyorlar. Tüketerek var olma “mücadelesi” veriyorlar. AVM’lerin radyasyon, elektromanyetik ağlar ve gürültü ile verdiği zararlar da cabası.
Asya’da AVM dünyasının yükselmesi, bugünün siyasetinin yansıması elbette. Demokrasi kültürünün eksik olduğu ülkelerde AVM’ler de hızla artıyor. Toplumu yozlaştırmak, yaratıcılıktan ve değiştirme gücünden mahrum bırakmak istiyorlar; merkezîleştirilmiş ve birörnek yaşamlar dökmek istiyorlar kalıplara.
Bu gidişatın tersine dönmesi elbet bir gün mümkün olacaktır. Bunun olabileceğini Gezi’de tek bir ağacın gölgesine bile sahip çıkan genç insanlar gösterdi. İşte o vakit, açık hava sinemaları yeniden açılabilir; parklarda sincapların peşinden koşabilir çocuklar; saklambaç oynayabilir sevgililer kent ormanında.