SEÇTİKLERİMİZ – 5harfliler.com’dan Durga Ma yazdı: “Kıyafetimiz de, bedenimiz de, gece de, sokaklar da bizim. Üzerimize yıkmaya çalıştıkları utanç ve korkuysa onların.”
Fırtınanın olduğu gece Moda Caddesi’nden Kadıköy’e doğru kadın bir arkadaşımla yürürken önünden geçmekte olduğumuz Beyrut Pub isimli mekanın müşterisi bize laf attı. Adamı duymamazlıktan gelmek yerine “bana mı dedin?” diye cevap verdim. Yüzleşmemi bir tür onay olarak görmeyi tercih edecekti halbuki adam. “Evet, ne olmuş” diye gülümseyerek bana yaklaştı. Ne de olsa geceyse, sokaktaysa, Türkiye’deyse ya da koşulu her ne idiyse ama o bir adamsa bir kadın onu terslemeye cüret edemez diye düşünüyordu herhalde… Nitekim tartışma büyüdükçe mekanın çalışanı olduğundan neredeyse emin olduğumuz birisi ve etrafındaki dört başka adamla güç/iş birliği halinde, kendisine cevap vermeye devam eden bana küfürden, elle tacize ve itmeye kadar gitmeyi hakları saydılar.
-Kadınlara laf atamazsın böyle
-Yasak mı?
-Evet, yasak
-Yok ya, nerede?
-Burada
-Yok ya
-Bana laf atamazsın sen!
-Aptal
-Şerefsiz
Bu diyalog esnasında sesimi kısmak için birileri adamı tutarmış gibi yaparken, üzerimize üzerimize yürümeye başladılar. Adam daha önceki diyaloglar hiç geçmemiş gibi bağırarak (belki de ortalığa “ben telefonla konuşuyordum, bu manyak kadın bana bağırmaya başladı” diyebilmek için) olayı “ben telefonda sevgilimle konuşuyordum” gibi bir inkara çevirdi. Evet, adamın kulağında telefon vardı ama o telefon konuşması gözünü bana dikip “maaşallah” diye seslenmesine, sonrasında da “yasak mı?” gibi ahlaksız argümanlara girmesine engel olmamıştı. Bu inkarın ardından kendisi bana “amına koyarım orospu” diye bağırırken, arkadaşları da onu tutarmış gibi yaparken, bu sefer de mekanın çalışanı olduğu her halinden belli olan bir başkası olaya dahil oldu. Müdahalenin adama yönelik olmasını beklerdik az daha ideal koşullarda belki… Hayır, görev başındaki kişi ellerini koltuk altlarımdan geçirip memelerime de dokunmayı ihmal etmeden gözümün içine bakarak beni itti. Elimdeki şemsiyeyi adamın göğüs kafesine yaslayarak ben de onu ittim ve “sen beni böyle itemezsin” diye bağırdım. Bunun üzerine ilk adam ve diğerleri seslerini daha da yükseltmeye başladılar. Birileri onları tutuyormuş gibi yapmaya devam etti. Civardaki başkaları ise ya korkularından ya da belki hakettiğimizi düşündüklerinden seyretmeyi tercih etti. Yaşlıca bir adam ortamıza girince biz de gerisin geri döndük. O esnada bu mekanın ismi nedir diye bağırmak ve levhasına bakmak aklıma gelebildi. Sinirden elimiz ayağımız titreye titreye Beyrut Pub denen yerin önünden uzaklaştık. İki gün sonra Cumartesi gecesi Kadıköy’de yapılan “Kıyafetime Karışma” eyleminde sokaklara dökülmüş nice kadını yan yana görmek beni yılmadan alanımızı savunmak üzere daha da yüreklendirdi.
Kıyafetimiz de, bedenimiz de, gece de, sokaklar da bizim. Üzerimize yıkmaya çalıştıkları utanç ve korkuysa onların.