SEÇTİKLERİMİZ – Fehim Taştekin, Gazete Duvar’a yazdı: Başika’da var olmayı “Bakın işte Haşd’in Musul’a girmesini önledik” diye iç kamuoyuna satabilirler. Fakat Irak’taki süreçlere dışarıdan etki etme kapasitesini sürdüren iki güç var: İran ve ABD. Iraklılar Türkiye’nin Başika’daki varlığını dostane bulmuyor, aksine hasmane buluyor. Hakikat bu.
FEHİM TAŞTEKİN
Yaklaşık dokuz aylık bir savaşın ardından Irak Başbakanı Haydar el İbadi, 9 Temmuz’da Musul’a giderek kentin IŞİD’den kurtarılışını resmen ilan etti. İki nehrin halkları IŞİD vahşetini o denli derin yaşadı ki birçoğunda Musul’un ardından dökülecek gözyaşı kalmadı. Musul’un kurtuluşunu kutlayanlar “Yıkılanı yeniden yaparız, ‘hurafe hilafeti’ çöktü ya” diyor. Kimileri de “Elbette Musul kurtuldu ama geriye bir şey de kalmadı” diyerek hayıflanıyor. Buruklukları belki şehre olan sevdalarından belki ‘Sünnistan projesi’ çöktüğünden. Allah-u alem!
Haziran 2014’te Musul’un düşüşünü büyük bir gafletle kendi namlarına kazanç olarak görenler vardı. Musul düştükten sonra IŞİD’i ağızlarına hiç almadan “Zalim, katil, mütecaviz Şiiler” diye söze başlayıp yeni bir dönemi pazarlayan zevatın İstanbul ve Ankara’da nasıl üst düzeyde ağırlandıklarını hiç unutmuyorum.
AKP iktidarının himaye sunduğu Irak Müslüman Kardeşler liderlerinden eski Devlet Başkan Yardımcısı Tarık el Haşimi, IŞİD’in Musul’e ele geçirmesine devrim diyordu: “Ezilen, haksızlığa uğrayan ve marjinalleştirilen insanların devrimini kutluyorum.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Irak’taki dostlarından gelen “Musul’daki konsolosluğu boşaltın” uyarılarına rağmen başkonsolos ve mahiyetindeki insanları tahliyeyi gereksiz görecek kadar IŞİD’in dostluğundan emindi.
IŞİD’in Irak’ı kavurduğu günlerde Irak Türkmen Cephesi’nin eski Musul temsilcisi Ahmet Begdali bana şunları söylemişti: “Türkiye’nin çok hatası var. O zaman isteseydi IŞİD’i önler ve Musul düşmezdi. Bir kere Türkiye yanlış adamlarla muhatap oldu. (Eski Meclis Başkanı) Usame el Nuceyfi ve kardeşi (eski Musul Valisi) Esil el Nuceyfi ile çalıştı. Bunların sicili kötü. Nuceyfi ailesi IŞİD’le işbirliği yaptı. Tarık el Haşimi de yanlış adamdı. Türkiye’yi kandırdılar. Haşimi hükümetten intikam alsın diye IŞİD’le işbirliği yaptı. Türkiye’yi arkalarına aldılar. Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz Bey’e gittim, görüştüm. ‘Size gelen bilgiler yanlış’ dedim. ‘Merkezi hükümetle aranızı bozmaya çalışıyorlar’ dedim. Bana kızdı. Sandıkları gibi Maliki güçlü (diktatör) olsaydı Musul düşmezdi. Musul ile ilgili doğru bilgiler vermediler Türkiye’ye. IŞİD gelirken konsolosluk boşaltılmadı. Tabii aralarında dayanışma vardı… Musul bir günde düşmedi. Musul 4-5 yıl öncesinde düştü. IŞİD’in kontrolü altındaydı. IŞİD’in izni olmadan bir tayin yapılamazdı. IŞİD istediğini yapıyordu. Vergi topluyordu, adam öldürüyordu. (Musul Emniyet Müdürü) Halid Hamdani IŞİD ile işbirliği yapıyordu. Polis, IŞİD’e karşı olanları IŞİD’e teslim ediyordu. Vali Esil Nuceyfi bir gün bile merkezi hükümetle çalışmadı. IŞİD’e ses çıkarmadı, onlarla çalıştı. IŞİD ne zaman kazık attı, o zaman hakikati gördü. IŞİD’i bu hale getiren kendileriydi. Tabii ki Maliki de hatalıydı…” (Karanlık Çöktüğünde, Fehim Taştekin, DK, 2016)
Sıra Musul’u kurtarmaya geldiğinde Erdoğan “Şiiler Musul’a giremez” diye tutturdu. “Sahada olacağız” diyerek Esil el Nuceyfi’nin topladığı adamlardan Sünni ordu yaratmaya kalkıştı. Bu tür bir hesapla Irak hükümetiyle kriz yaratma pahasına Başika’ya asker çıkardı. İşi Haşd el Şaabi’yi terör örgütü ilan etmeye vardırdılar. Büyük Ayetullah Ali Hüseyni Sistani’nin ulusal seferberlik çağrısı üzerine kurulan bir düzine silahlı örgütün bileşimi olan Haşd, IŞİD’i durduran güçtü. Haşd olmasaydı Irak ordusu Felluce, Ramadi, Tikrit, Beyci’den Musul’a kadar bütün bu alanı tek başına IŞİD’den temizleyemezdi.
Geliştirilen hassasiyet nedeniyle Peşmerge gibi Haşd da Musul’un kent merkezine girmedi. Ordu kent içinde hava desteğiyle operasyon yürüttüğü için de tahribat ağır oldu. Akademik çalışmalar yürüten Kerküklü bir dostum kentteki yıkımla ilgili dün bana şu tespitini aktardı: “Tabir caizse Haşd, Musul’a kadar elleriyle toprağı kaza kaza savaştı. Yani öle öle, bedel ödeye ödeye. Sokakta gerilla savaşı vererek IŞİD’i çekilmek zorunda bıraktı. Beyci ve Tikrit gibi yerlerde yıkımın boyutunun sınırlı olmasının nedeni bu. Musul’da ise havadan ve karadan bombardımana dayalı bir operasyon yürütüldü. Haliyle yıkım fazla oldu.”
Ben de IŞİD sonrası Tikrit ve Beyci’nin halini görmüş biri olarak bu kıyasa kısmen hak veriyorum. Irak ordusu yeniden toparlanıncaya kadar Haşd’ın öncülüğü tartışılmazdı. Musul operasyonunda orduya bağlı özel kuvvetler, federal polis birlikleri ve yerel milis güçleri öne çıktı.
Elbette şunu da eklemek gerekiyor: Musul IŞİD için hilafeti ilan ettiği yer olarak simgeseldi. Musul üç yıl sonra hilafete mezar olurken gösterilen direniş de fazlasıyla yıkıcıydı. Yıkımın en çok olduğu bölge de dar sokaklarıyla ünlü eski şehir.
***
Peki, Iraklılar Musul için bayram ederken Türkiye’nin oyun planlarına ne oldu? ‘İstenmeyen güç’ ilan edilmesine rağmen Başika üssünde askeri varlık sürüyor. Başika’da var olmayı “Bakın işte Haşd’in Musul’a girmesini önledik” diye iç kamuoyuna satabilirler. Fakat Irak’taki süreçlere dışarıdan etki etme kapasitesini sürdüren iki güç var: İran ve ABD. Iraklılar Türkiye’nin Başika’daki varlığını dostane bulmuyor, aksine hasmane buluyor. Hakikat bu. Türkiye’nin desteklediği güçlerin değeri ve etki gücü de kendinden menkul. Musul’un geleceğinin tayin edilmesinde Başika’daki üs ya da Nuceyfi ailesinin artık fazla bir şey ifade ettiğini sanmıyorum. Türkiye’nin bel bağladığı Nuceyfi’nin birliği onca laftan sonra silah ve para alabilmek için Haşd’a eklemlenmek zorunda kaldı. Elbette Musul’da savaştan sonra bambaşka bir savaş yaşanacak. Kent yeniden inşa edilirken, 1 milyonu aşkın insan yeniden evlerine dönmeye çalışırken, tartışmalı bölgelerin statüsüyle ilgili pazarlıklar kızışırken ve taraflar siyasal-ekonomik rant kavgasına tutuşurken hangi aktör öne çıkacak bilmiyoruz.
***
Türkiye’nin yakından ilgileniyor gibi yaptığı ya da iç politika malzemesi olarak tükettiği başka bir alan daha var: Türkmenler. Tahmin ve söylentilere bakılırsa Musul’dan kaçıp da Irak içinde dağılan IŞİD savaşçılarının bir kısmı Tel Afer ve Havica’ya giderken bir kısmı da Kerkük’te arazi oldu!
Musul’dan sonra sıra Tel Afer ile Havica’ya gelecek. Tel Afer’de Şii Türkmenler ile Sunni Türkmenler arasında oluşan husumet işleri zorlaştırıyor. Düşkünler hariç neredeyse Şiilerin tamamı, Sünnilerin de bir kısmı evlerini terk etmek zorunda kaldı. Burada intikam saldırıları ve mezhebi düşmanlık riski Musul’dan daha fazla. IŞİD çok sayıda militan devşirdiği Tel Afer’de şiddetli bir direnişe hazırlanıyor. IŞİD’in yönetici kadrosunda Tel Aferliler var. IŞİD’in Musul ve Tel Afer gibi önemsediği bir diğer yer Sünni Arapların yaşadığı Havica. Burası operasyon planlamasında en sona bırakıldı. Havica IŞİD’in birçok saldırıyı planlandığı yer olarak adı geçen orta ölçekli bir kent. Kerkük, IŞİD’in eline düşmediği için fazla üzerinde durulmuyor ama burada da potansiyel bir risk var.
IŞİD’in Kerkük’e sızan militanlarıyla hücreleri yeniden yapılandırıp saldırıya geçmesi ihtimalinden bahsediliyor. Kerkük Peşmerge güçlerinin kontrolü altında olsa da kırılganlıklar barındırıyor. KDP Peşmergesi ile YNK Peşmergesi arasında sıkıntılar mevcut. Kentte 10’u aşkın farklı güvenlik birimi arasında uyumsuzluklar had safhada. Kürdistan yönetiminin bağımsızlık referandumu planı, Erbil ile Bağdat arasında statüsü konusunda anlaşmazlıkların sürdüğü Kerkük’teki kırılganlığı daha da artırıyor. Konuştuğum kişiler IŞİD’in bu huzursuz ortamı istismar edebileceğine dikkat çekiyor. IŞİD’in Kerkük’te bir çıkış yapması ve bunun karşısında iki kanadı arasındaki sorunlar yüzünden Peşmerge’nin zafiyet göstermesi halinde boşluğu dolduracak olan üçüncü aktör muhtemelen PKK olacaktır.
Ankara’nın stratejik derinlik kazanma hevesiyle yanlış aktörlere oynadığı oyun ters tepti.
Suriye’deki gibi Irak’ta da PKK’ye alan açıldı. Bir süreden beri Kerkük’te PKK’ye olan destek giderek artıyor. Şengal’deki Ezidilerin PKK çizgisine hangi koşullarda kaydığını daha önce defalarca yazdım.
Türkiye’nin Irak’ta artık geçerli bir Türkmen kartı yok.
AKP’nin özellikle 2009’dan sonra ‘Sünni kart’ olarak öne çıkardığı aktörlerin önemli bir kısmı tarihin yanlış tarafında yer aldı. Kürtler ise Ankara-Bağdat hattında işler rayından çıktığında ‘telafi kartı’ olarak devreye sokulsa da hep ‘kullanım süresi her an bitebilen bir kart’ muamelesi gördü. Ankara’nın zaten güneyin Kürtlerini kendi Kürtlerinin kardeşi olarak görmek gibi bir niyeti olmadı, olacağa da benzemiyor.
***
Yeni Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız farklı kesimlerle diyaloglar geliştiren cevval bir diplomat olarak dikkatimizi çekiyor. Hatta Haşd el Şaabi bayrağı açanlarla birlikte poz verecek kadar Iraklılar açısından olumlu bir tavır sergiledi. Umarım bundan dolayı Ankara’dan zılgıt yememiştir! Fakat diplomasinin uzun uğraşlarla yeşerttiğini siyasi irade bir çizme darbesiyle dümdüz edilebiliyor. Bu konuda iktidarın sicilini sayıp dökmeye gerek yok!
“Musul’un yeniden inşasında biz de varız” diye mırıltılar geliyor ama kendileri de Iraklıların ne düşündüğünü gayet iyi biliyor. İncir katarını çöle yuvarladılar vesselam. Tonlarca şeyi heder ettiler, mevcut parametrelerle de toparlamaları hayli güç.