SEÇTİKLERİMİZ – Mehmet Y. Yılmaz’ın Hürriyet’te yayımlanan yazısı: ‘Bu devleti ele geçirme sürecinde devlet büyüklerimizin de katkıları oldu elbette ama sonra öğrendik ki Fetullahçılar bu büyüklerimizin hepsini birden kandırmayı da başarmış.’
15 Temmuz darbe girişiminin halk tarafından bastırılmasının yıldönümü yaklaşırken, Fetullahçıların devleti nasıl ele geçirdiklerini tekrar tekrar okuyoruz.
Bu devleti ele geçirme sürecinde devlet büyüklerimizin de katkıları oldu elbette ama sonra öğrendik ki Fetullahçılar bu büyüklerimizin hepsini birden kandırmayı da başarmış.
O günlerde söylediklerinden küçük bir derlemeyi Nazlı Ilıcak’ın mahkemeye verdiği savunmasında buldum.
Bakın, Fetullahçı çete kimleri kimleri kandırmayı başarabilmiş:
Bülent Arınç: “Milyonlarca insan, şu anda gözyaşı dökerek bizi izliyor. Bunların arasında biri var ki, gurbette, tek başına, hüzünle bizi seyrediyor. Televizyonun başında bizi izleyen o güzel insana teşekkür borcumuz var.”
Binali Yıldırım: “Türkçe sevgi dilidir, barış dilidir. Yunus’un dilidir. ‘Aç herkese sineni aç, onun gibi ilâç’ diyen Fethullah Gülen Hocaefendi’nin dilidir.”
Ahmet Davutoğlu: “Cemaat’in hedefleriyle, Türkiye’nin hedefleri tamamen örtüşüyor.”
Hüseyin Çelik: “Cemaat devleti ele geçirmiş, devlete sızmış filan, bunlar kargaları güldürür.”
Bekir Bozdağ: “Bu yolu açan, bu ateşi yakan, bu fikri veren muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye gönül dolusu saygılar gönderiyorum. Kendisine çete diye hitap edilmesi büyük haksızlıktır; vicdansızlıktır.” (Bu vicdansız ben oluyorum.)
Süleyman Soylu: “Aynen 28 Şubat gibi, aynı 12 Eylül öncesi gibi senaryodur. Derin devlet harekete geçti. Cemaati döverek, cemaate saldırarak, Türkiye’nin değişim yönünü etkilemeye çalışıyorlar.”
Faruk Çelik: “İnsan merkezli bir hizmeti esas alan insanlara, ‘Hizmetinizi durdurun’ denir mi? Aksine teşvik edilir, desteklenir, elden ne geliyorsa o katkı sağlanır. Bu gerçeği görmemek ferasetsizliktir.”
Recep Akdağ: “Hayatı insanlığa hizmetle geçmiş bu büyük zat için suçlamalarda bulunmak, son derece çirkindir; kara lekedir. Fethullah Gülen Hocaefendi, hayatının her döneminde tertemiz kalmış bir kişidir. Kendisine şükran borçluyuz.”
Hüseyin Kocabıyık: “Fethullah Gülen Hocaefendi son 1000 yılın en büyük Türk büyüklerinden birisidir. Evrensel Türk Rönesans’ını başlatan Türk mucizesidir. Shakespeare gibi evrenseldir. Ona düşmanlık edenlerin utanması gerekir.”
Melih Gökçek: “Terbiyeni takın, Fethullah Gülen’e “Feto” diyemezsin. Özür dile.”
Recep Tayyip Erdoğan: “MHP’nin, Fethullah Hocaefendi’ye saldırısı, bana göre ihanet derecesindedir. Hiç ahlâki değil; çok çirkin. Yani Hocaefendi işi gücü bırakmış da MHP ile mi uğraşıyor? Bir defa, onun bulunduğu makam böyle bir şeye müsaade etmez. Çok çok çirkin. Çok ayıp. Ben bunu ihanet derecesinde kınıyorum.”
MİT Öksüz’ü niye takip etmedi?
15 Temmuz darbe girişiminin en önemli sivil aktörü kuşkusuz ki Fetullahçı çetenin tepe yöneticilerinden ve “Hava Kuvvetleri İmamı” Adil Öksüz.
Adil Öksüz, darbe gününün ertesinde yakalandığı halde serbest bırakıldı, bunca aydır da kaçak.
Belli ki, bu isim FETÖ için çok önemli, birçok bağlantının açığa çıkması pahasına onu kaçırmayı başarabildiler.
Bu adamın Fetullahçı örgütün “asker imamı” olduğu bilgisinin devlete 2012 yılında Kemalettin Özdemir tarafından iletildiğini biliyoruz.
Demek ki MİT’in ve Emniyet İstihbarat’ın bir gözünün sürekli onun üzerinde olması gerekiyordu.
Özellikle de 17–25 Aralık’tan sonra bu bilginin yeniden raflardan indirilmesi kaçınılmaz olmalıydı.
Emniyet İstihbarat’ın da uzun süre Fetullahçıların kontrolünde olduğunu biliyoruz. Onun için Emniyet İstihbarat, Adil Öksüz’ü takip etmek bir yana, koruyup kollamış da olmalı.
Ama gelin görün ki MİT de bu adamı neredeyse hiç takip etmemiş.
Öksüz’ün de güvenini kazanacak bir ajanını yakın çevresine yerleştiremediği gibi, o çevreden herhangi bir kişiyi de devşirememiş, haber kaynağı haline getirememiş.
Ve şimdi diyorlar ki “MİT, ordu içinde istihbarat yapma olanağına sahip olmadığı için darbenin tarihini tam olarak saptayamadı.”
Darbe girişimi ile ilgili bütün toplantıların kışlaların dışında, özel evlerde gerçekleştirildiğini de biliyoruz.
Öksüz de üst düzey toplantılarını böyle evlerde, karargâhların dışında yaptı, bunu da artık biliyoruz.
Öksüz yakın takip altında olsaydı, birtakım subaylarla gizli toplantılar yaptığı, toplantıların sıklaşmasından hareketle bir kalkışmanın yakında gerçekleşebileceği hemen fark edilebilirdi.
Unutmayalım ki darbe hazırlığı sekiz ay boyunca sürdürüldü, bu tür özel cemaat evlerinde üst düzey subaylar ile cemaatin sivil imamları toplantılar yaptı.
Öksüz yakın takip altında olsaydı, darbe girişiminden üç gün önce, 12 Temmuz’da darbe planlarını Fetullah Gülen’e götürüp, 14 Temmuz’da Türkiye’ye geri döndüğü de fark edilirdi.
MİT bu konuda iyi bir sınav veremedi, öyle görünüyor. Peki bunun sorumlusu kim?
AMAN ÇOCUKLAR, ‘GEÇİŞ SÜRECİNDE’ YANMAYIN!
MİLLİ Eğitim Bakanlığı, Aladağ’daki yurt yangınından sonra çıkardığı yönergenin uygulanmasını, yurt sahiplerinin yaşadıklarını iddia ettikleri “geçiş süreci zorlukları” nedeniyle 2019’a kadar erteledi.
Demek ki çocukların 2019’a kadar yanmamak, yıkılan binanın altında kalmamak, elektrik akımına kapılmamak için duaya kuvvet vermeleri gerekiyor.
Bu yurtlardaki güvenlik ve sağlık odası kurmak gibi zorunluluklar da 2019’a kadar kaldırıldı.
Buna neden gerek görüldüğü açık: “Merdiven altı” yurtların büyük bölümü cemaatlere ait.
Ve hükümet, bir kez daha bu cemaatleri “aynı amaca farklı yollarla giden alnı secde görmüş insanlar” olarak görüyor.
Onun için de koruması altına alıyor.
Çocukları kim koruyacak derseniz, devletten ümit yok, “Allah korusun” diye düşünüyor olmalılar.