HÜSEYİN ŞENOL yazdı: “AKP’nin son birkaç yıldır izlediği politikaların ve Avrupa’ya karşı tutumunun bir sonucu olarak, bugün Almanya’da, Türkiye ve AKP dostu bir siyasal partinin olduğu iddia edilemez. Belki kısa bir süre önce Hristiyan Demokratlar bu pozisyondaydı ama AKP ve lideri Erdoğan bu parti ile de köprüleri atmış bulunuyor.”
HÜSEYİN ŞENOL
Tartışmaları yoğun bir biçimde sürse de, sadece Almanya değil tüm dünyanın yakından izlediği "Hamburg G20 Savaşı"nın ardından Almanya tekrar 24 Eylül'de gerçekleştirilecek olan Federal Parlamento Seçimleri'ne odaklandı. Önümüzdeki günlerde sırasıyla Avrupa ve dünyanın da Almanya seçimlerine ilgisi artacak.
Avrupa'nın patronu
Alman emperyalizmi dünyanın en güçlü emperyalist ülkelerinden biri olarak, Avrupa'nın da tartışmasız "patronudur". Avrupa Birliği (AB) içinde İngiltere'ye karşı konumlanarak, kâr pastasından pay vermemek için çaba harcayan Alman emperyalizmi, Fransız emperyalizmine "sus payı" olarak tanıdığı göreceli payı da arttırmaya hiç niyetli değil. Almanya İngiltere'nin AB’den ayrılmasını tasvip etmiyor görüntüsü sunsa da, Alman tekelleri İngiltere’nin birlikten ayrılmasının keyfini yaşıyor. Diğer yandan Almanya, Balkanlar ve Avrupa'nın doğusundaki ülkeleri emperyalist sömürü birliğinin içine çekme çabasını da sürdürüyor.
AB’nin patronu olan Almanya, önümüzdeki yıllarda, emperyalist bloklardan biri olan AB içinde gücünü daha da arttırarak, ABD ve diğer emperyalist ülkelere karşı pozisyonunu güçlendirmeye çalışacak.
AKP de bulaşacak seçimlere
AKP ve lideri Erdoğan 15 Temmuz darbesinin yıldönümü “kutlamaları”nın ardından Almanya seçimleri vesilesiyle milliyetçiliği kışkırtacak ve Almanya’ya karşı mangalda kül bırakmayacak. Başında "darbeci" Tayyip Erdoğan'ın bulunduğu AKP Hükümeti, bakalım önümüzdeki günlerde Almanya seçimleri üzerine yine ne inciler yumurtlayacak!?
"Merkel'i Türkiye'nin ahı tutacak", "Bize yaptıklarının karşılığını alacaklar", " Almanya’daki vatandaşlarımız oylarıyla cezalandıracak" gibi açıklamalara şahit olacağız muhtemelen. Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen Hollanda, Fransa seçimlerinde olduğu gibi, "Türkiye'ye, Müslümanlara saldırmanın sonucu olarak Almanya’da da ırkçıların oyları artacak" türünden laflar edildiğine tanık olmamız sürpriz olmayacak.
Türkiyeli gerici ve faşistler, Perinçek türü ulusalcılar, "oyumuzla derslerini vereceğiz" geyiği yapacaklar ama, belki hiç bir zaman olmadığı kadar bu kez dünyanın alay konusu haline gelecekler. Zira, Almanya’daki gerici, faşist ve ultra ulusalcı Türkiyeli seçmenin Almanya seçimlerinde oy vererek Merkel’i cezalandırabilmesi için, Türkiye ve AKP dostu bir siyasal partinin Almanya’nın siyaset sahnesinde varlığından söz etmek gerekir. AKP’nin son birkaç yıldır izlediği politikaların ve Avrupa’ya karşı tutumunun bir sonucu olarak, bugün Almanya’da, Türkiye ve AKP dostu bir siyasal partinin olduğu iddia edilemez. Belki kısa bir süre önce (Türkiye’nin tehditkar göçmen politikasının de etkisiyle) Hristiyan Demokratlar bu pozisyondaydı ama AKP ve lideri Erdoğan izlediği siyasal çizgi ile bu parti ile de köprüleri atmış bulunuyor. Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Sosyalistler ise Türkiyeli gerici, faşist ve ultra ulusalcı seçmen tarafından zaten benimsenmiyor. Bu tablo “vatandaşlarımız oylarıyla cezalandıracak” söyleminin bir safsatadan ibaret olduğunu apaçık ortaya koyuyor.
Muhafazakar yalanlar
Başbakan ve Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Genel Başkanı Angela Merkel, Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin seçim programının tanıtımının yapıldığı Berlin’de Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı Horst Seehofer ile düzenlediği basın toplantısında, gelecek 4 yıl için toplumu ayrıştırmayan ve birleştiren bir program hazırladıklarını belirtti. Halkın 4 yıl sonra bugünden daha iyi durumda olmasını hedeflediklerini ifade eden Merkel, "Almanya için bizim gelecek projemizin ismi refah ve güvenlik" dedi.
CDU ve CSU'nun programı Almanya'yı düzlüğe çıkarmaz. Program ayrımcı ve ötekileştiricidir. Irkçı saldırılara, sağ nefret dalgasına karşı hiçbir girişimde bulunma niyeti olmayan bir programdır.
Hristiyan Birlik partilerinin seçim programında, çifte vatandaşlığın bir istisna olarak kalacağı ifade edilirken, Almanya’da doğan kuşaktan sonraki diğer kuşak için çifte vatandaşlığın verilmemesi isteniyor. Bu "istisnai durum", göçmen oylarını bütünüyle kaybetmemek içindir. Bilinçli olarak, bu tarzda bir politikayla, ki ben pek mümkün görmesem de, olur da Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile başa baş kalınabilecek bir yarışta, göçmen ve azınlık oyları çok daha fazla gerekli hale gelebilir.
Daha aylar öncesinden, "çifte vatandaşlık" tartışmasını başlatanların başında geliyor CDU ve CSU. O zaman da bu sayfalarda, bu konunun seçim malzemesi yapılacağını belirterek, göçmen sorunu söz konusu olduğunda, insani olmayan bir seçim çalışması yürüteceklerinin sinyalini verdiklerini iddia etmiştik. Daha önceki seçimlerde de farklı bir davranış içerisinde olmamışlardı.
Bu seçimlerde, SPD'siz bir koalisyon hesaplıyor Hristiyan Demokratlar. SPD yerine, liberal parti FDP ile koalisyon kurarak, bakan sayısını arttırmak istiyorlar.
Evet tekrar ediyorum: Birlik partileri Almanya'da sanki "çifte vatandaşlık" sorunu varmış gibi davranarak, algı yaratarak, sağ ve ırkçı oylara talip olduklarını göstermişlerdir.
Muhafazakar partiler CDU ve CSU, tarihsel misyonunun gereklerini yerine getiriyor. Ve bunu yaparlarken de tüm insani değerleri hiçe sayıyor, çiğniyorlar…
Kısaca programdaki çifte vatandaşlık konusuna değindim… Programın tümü gerçekçi ve halkın yararına değildir. Sadece "yoksulluk" konusunda bile, son yıllarda zengin ile fakirin arasındaki uçurumun nasıl arttığı, çalışanların bile yoksulluk çektiği, emeklilerin ek bir işte çalışmak zorunda kaldıkları bir ortamın sorumlusu, Hristiyan Demokratlar ve iktidar ortağı Sosyal Demokratlardır…
Sıcak bir yaz bizi bekliyor
Seçimlerin öncesinde Almanya'yı sıcak bir yaz bekliyor. Evet 24 Eylül'de gerçekleşecek olan Federal Parlamento Seçimleri gündemi belirleyecek ve bizi yoğun bir seçim atmosferi içine çekecek.
Bu yazımda kısaca, ağırlıklı olarak Hristiyan Demokratların tavırlarına değinmeye çalıştım. Seçimlere kadar kaleme alacağım, önümüzdeki "Almanya Seçimleri Üzerine" konulu yazılarda, bunlara değinmeye devam edeceğim, çünkü son yılların tüm kötülüklerinin baş sorumlusu bu muhafazakar partilerdir. Sosyal demokratların da günahlara ortak olduğunu unutmamak gerekir.
Önümüzdeki iki, iki buçuk aylık dönemde, ülkenin ağırlık konusu "seçimler" olacak. Seçimlere kadar bir kaç yazıda daha, bu konuya ağırlık vererek, değerlendirmeye, gelişmeleri aktarmaya çalışacağım. Yazılarımda, tüm partilerin seçim çalışma, açıklama ve duyurularını değerlendirecek, Türkiyeli seçmen ve adayların görüşlerini aktarmaya çalışacağım.
Yine, faşistlerden liberallere, sosyalistlerden yeşillere tüm kesimlerin seçim çalışmalarına değinip, değerlendirmeye çalışacağım. Aynı zamanda MHP’den CHP’ye, EMEP’den Partizan’a, ESP’den SYKP’ye, Kürt Özgürlük Hareketi'nden Alevi Hareketi’ne kadar Türkiyelilerin de tüm kesimlerinin seçim tavır ve çalışmalarını da aktarmaya çalışacağım.