GÜLFER AKKAYA yazdı: “Ramazan saldırıları, buraların sahibi benim tripleri atanları iyice çığırından çıkartıp yeni yeni hedeflere doğru sürüklüyor. Bu saldırılara karşı birlikte dur demezsek, ses çıkartmazsak sadece kendilerinden olmayanlara değil, kendilerinden olanlara da örgütlü saldırıları yükseldikçe yükselecek.”
GÜLFER AKKAYA
Türkiye’de önemli bir kesim (demokratlar, ateistler, İslam dışında inanca sahip olanlar, kadınlar, LGBTİ+) Ramazan ayı yaklaşınca tedirginlik yaşar.
Çünkü her Ramazan ayında bu kesimlerden insanlara “Neden oruç tutmuyorsun?” bahanesi ile saldırılar iyice artar.
İslam inancının oruç ayını, oruç tutmayanlara yönelik artan saldırılara dönüştürme “fırsatı” şimdilerde yeni bir hale büründü.
Önceki yıllarda istisna gibi gösterilen bu saldırılar, özellikle son birkaç yıldır açıktan örgütlü saldırılar halini aldı.
İktidara yakın medyada oruç tutmayanlar açık hedef haline getirilmekte. Hedef haline getirilenler sadece Aleviler, ateistler değil. Siyasal İslam, iktidarını güçlendirdikçe kendisine yeni düşmanlar, yeni cepheler açıyor. Bu cephelerden biri hep kadınlar olmuştu ama yeni haliyle bu kadınların arasına artık oruç tutan kadınlar da dâhil edildi.
Oruç tutup da regl döneminde oruç tutmayan kadınların dışarda açıktan yemek yemesi durumunda dövülecekleri yandaş medya tarafından topluma ilan edildi.
TV8‘de yayınlanan programda dinci camianın değerli profesörü şöyle buyurmuş:
“O hayızlı kadınlar da biz tutmuyoruz diye sokakta bir şey yiyemezler. Dayak yerler ha bak. Dinen dayak yerler. Gizli yesinler.”
Dinen dayak yemek diye kadına yönelik erkek şiddetine yeni bir kılıf uydurmuş değerli cinsiyetçi profesör.
Bugüne dek kendilerinden olmayan kesimlere oruç tutmadığı için şiddet uygulanmasına susan Müslüman kesim ve o kesim içinde hayızlı günlerinde açıktan dayak yiyecekleri kamuoyu önünde dillendirilen Müslüman kadınlar bu konuda hala bir şey demedi. Diyecekler mi? Umarız susmazlar. Zira çanlar oruç tutan kadınlar için de çalmaya başladı.
Geçtiğimiz günlerde Bursa’da Alevi bir aileye, çocuğun dondurma almak istemesi ile büyütülen ve tehdide dönüştürülen Ramazan saldırısı haber olarak geçiverdi. Sorumlular açıklamada bulunmadı. Zaten olay yeterince duyulup görünen bir haber de olmadı. Bu yazıyı yazarken hala failler bulunamamıştı. Elde olan tek fail yaşı tutmuyor diye serbest bırakılmıştı.
Türkiye’de Ramazan dışında diğer tüm din ve inançlara sahip olanların dini ritüelleri toplumlara karşı sorumluluk içinde bir ağır başlılıkla ve saygı dolu sessizlikle, şatafatsız şekilde yapılmakta.
Ramazan saldırıları, buraların sahibi benim tripleri atanları iyice çığırından çıkartıp yeni yeni hedeflere doğru sürüklüyor. Kendi rüzgârlarının kaldırdığı tozu yuta yuta azgınlaşıyorlar. Bu saldırılara karşı birlikte dur demezsek, ses çıkartmazsak sadece kendilerinden olmayanlara değil, kendilerinden olanlara da örgütlü saldırıları yükseldikçe yükselecek.
Bu saldırıların sadece kadınlara yönelik kalacağını düşünen varsa yanılıyor.
Açıkçası kolay durdurulacak gibi değiller. Çünkü arkalarında belli ki güç var. Her yaptıkları akçeleniyor. Yapan ertesi gün statü sahibi oluyor. Eskiden nefret idi bunların saldırı kaynağı, şimdi yanı sıra güç-iktidar-para oldu.
Mesele bir bütün olduğu için Ramazan ayı saldırılarını durdurmak ile kıdem tazminatına yönelik saldırıları, temel hak ve özgürlüklere yönelik saldırıları durdurmak ortak ve aynı mücadeleden geçiyor.
Bugün adet döneminde yiyen kadınlara saldırıyı örenler, yarın oruç tutsa bile kendisinden farklı İslam anlayışına sahip olanlara saldırıyı da meşru gösterebilirler. Kimse güvende değil.
Belki o yakadan bunu fark edenler olmuştur. Kim bilir?