KİRAZ ÖZDOĞAN yazdı: “Biz, bin yıllardır direniyoruz. Bu direniş, bizim üzerimizdeki sinekleri yiyen yarasanın, çekirdeklerimizi sindiremeyip bizi yaşatan karatavuğun, toprağın altındaki solucanın, kıvrımlarımızda hayal kuran ve kurmaya devam edecek çocukların, belki bedenimi sadece saksıda tutsakken görmüş sen kentli insanın direnişi.”
KİRAZ ÖZDOĞAN
Anlatsam, sesimi duyar mısın? Duysan, umursar mısın?
Ben bir zeytin ağacıyım. Her şeyi hesaplama meraklısı kapitalist sistem, yaşımı tam söyleyemedi; belki bin, belki daha fazla dedi. Tanıklıklarım, hislerim ise hesaplanır gibi değil. Siz insanların ağaç dediğiniz canlılar için bu çok önemli. Çünkü biz, yaşamla ilgili deneyimleri birbirimize aktarırız. Bizim “insani” dilimiz, yazımız olmadığından birbirimizle iletişim kuramayız diye düşünmeyin. Hayır; biz birbirimize anlatır, birbirimizi uyarır, paylaşırız. Bu yüzden yaşımız da birbirimizle ilişkimiz de, kapitalist sistemin “verimlilik” kıstaslarına sığamaz.
Son bir yüzyılda çok arkadaşımızı “verimlilik”, “zenginlik”, “rant” diye ifade ettiğiniz şeylere kurban verdik. Bazı insanlar “para” sahibi olsun diye yakıldık, kesildik. Bazı kuşlar bedenlerimizin Karaköy’de turistik mağazalarda masaya dönüştürüldüğünü anlattı; bazı insanlar kentlerde saksı denen şeye hapsedildiğimizi görmüş; boş yere karatavukların dallarına konmasını bekliyorlarmış. Buna da zenginlik; kalkınma diyorlarmış. Bütün bu süreçte, inatla direnmeye çalıştık; yandık mı, kesildik mi tekrardan doğmaya çabaladık. Ama kalkınma, “tatil” için üstümüze beton döktüğünde; “üretim” için havamıza kimyasallar kattığında veya dostlarımızı öldürdüğünde ÖLDÜK. Tıpkı diğer canlılar gibi.
Şimdilerde karatavuklar, yarasa dostlarımız, dalımızdan meyve toplayan genç yaşlı insanlar; Ankara denen yerde çıkartılması düşünülen yeni bir yasadan söz ediyor. İsmi zeytin yasasıymış. Bizi zehirlemeyi, kesmeyi; kısaca yaşamı öldürmeyi yasallaştıran bu yasa kabus gibi çöktü üzerimize. Bu yasa, bilmem kaç metre karede bilmem kaç ağaç düşmeyen zeytinlikler diye bir sınıflama yapıyormuş. Ve bu kıstaslara uymazsak kesin ölüm, uyarsak da “belki” veya “kısmi” ölümmüş. Siz seçin.
Biz, bin yıllardır direniyoruz. Bu direniş, bizim üzerimizdeki sinekleri yiyen yarasanın, çekirdeklerimizi sindiremeyip bizi yaşatan karatavuğun, toprağın altındaki solucanın, kıvrımlarımızda hayal kuran ve kurmaya devam edecek çocukların, belki bedenimi sadece saksıda tutsakken görmüş sen kentli insanın direnişi. İnsanlar bu bütünlüğe ekosistem diyorlar. Biz de; diğer canlılar ve cansızlar gibi ekosistemin parçasıyız. Özetle zeytin ağaçları yaşarsa, sen de yaşarsın. Beni umursar mısın?