MUSTAFA DURMUŞ yazdı: “Bu seçimlerin sonucunu belirleyen faktör, işçilerin, emekçilerin, işsizlerin ve gençlerin çok ağır kemer sıkma politikalarına, düşük reel ücretlere ve sosyal transferlerin ve kamusal hizmetlerin budanmasına karşı olan tepkileriydi.”
MUSTAFA DURMUŞ
İngiltere Başbakanı ve Muhafazakâr Parti’nin (Tory) lideri Theresa May baskın bir seçimle hem iktidarını sağlamlaştırmayı, hem de ciddi bir tehdit gördüğü İşçi Partisi’nin (LP) yeni liderliğini (Corbyn) bertaraf etmeyi planlamıştı ama seçim elinde patladı. Üç gün önce yapılan baskın seçim Muhafazakâr Parti açısından bir felaketle sonuçlandı; çünkü tek başına iktidar olma imkânını da yitirdi.
Bu seçimlerin kazananı kuşkusuz 2015 genel seçimlerine göre oyunu yüzde 9,5 oranında artırarak yüzde 40 oy alıp 262 milletvekili çıkartan (32 mv artış) İşçi Partisi oldu. Muhafazakâr Parti ise yüzde 42’de kaldı, oy oranını yüzde 5,5 oranında artırdı ve 318 milletvekili çıkarttı ama bir önceki seçime göre milletvekili sayısında 13 düşüş yaşadı. Böylece de tek başına iktidar olma olanağını yitirdi.[1] Yani İşçi Partisi yüzde 3 puan daha fazla oy alabilse iktidar olabilecekti.
Irkçılar, göçmen düşmanları kaybettiler
Seçime katılan diğer partilerin tamamına yakını (Sinn Féin hariç) önemli kayıplar yaşadılar. En büyük kaybı yaşayan ırkçı, göçmen karşıtı UKIP oldu, Yüzde 10,8 oranında oy kaybı yaşayarak sadece yüzde 1,9 oy alabildi. Yeşiller Partisi’nin kaybı yüzde 2,1 oldu.
Oy kaymaları açısından en önemli etkiye sahip olan siyasal parti ise yüzde 1,7 oy kaybeden İskoç milliyetçilerinin partisi olan SNP oldu. Sadece 35 milletvekili çıkartabilen bu parti bu seçimlerde 19 milletvekili kaybı yaşadı. Buna karşılık İrlandalı seçmeni kucaklayan Sinn Féin milletvekili sayısını neredeyse yarı yarıya artırarak toplamda 7’ye çıkarttı.
UKIP’in seçmeninin önemli bir kısmının Muhafazakâr Parti'ye değil de İşçi Partisi’ne yönelmesi göçmen karşıtlığı politikasının gerçekte tutmadığının bir göstergesi.
Sonucu belirleyen faktör neo liberal kemer sıkma politikaları
Bu seçimlerin sonucunu belirleyen faktör, işçilerin, emekçilerin, işsizlerin ve gençlerin çok ağır kemer sıkma politikalarına, düşük reel ücretlere ve sosyal transferlerin ve kamusal hizmetlerin budanmasına karşı olan tepkileriydi.
Bu durum örneğin gençlerin tercihlerine yansıdı ve seçimlerde genç seçmenler büyük bir çoğunlukla İşçi Partisi’ne yöneldiler. Bu da özellikle de Muhafazakâr iktidarların gençlere gelecekle ilgili olarak (özellikle de istihdam yaratma ve ücretsiz eğitim gibi konularda) hiçbir umut vermemesi, izlediği politikalarla onlardaki yabancılaşma ve dolayısıyla da sisteme karşı çıkma duygularını körüklemesiyle ilişkili.
Nitekim 18-24 yaş arası gençlerin 2/3’ü, 25-34 yaştakilerin ise yarısından fazlası İşçi Partisi’ne oy verdi (benzer bir durum Türkiye’de son referandumda gençler arasındaki ‘Hayır’ oylarının yüzde 60’ı bulmasıyla kendini göstermişti).
Brexit zorda, finans kapitalin kafası karışık
Bu seçimlerin en ağır sonucu iktidar partisi Muhafazakâr Parti için ortaya çıktı. Zira bu partinin bir süredir devam eden yükselişi sona ererken, ezeli rakibi Corbyn’in yeni liderliğindeki İşçi Partisi yükselişe geçmeye başladı.
Bu anlamda Evening Standart’daki yazısında G. Osborne’nin vurguladığı şey çok önemli: “T. May ofiste ama iktidarda değil. Bir iktidar boşluğu var.”[2] Bunun açık sonucu yeni bir genel seçimin ufukta olması.
Ayrıca 10 milletvekili çıkartan DUP ile kurulması muhtemel bir koalisyon hükümeti hem Brexit görüşmelerini daha da zorlaştıracak, hem de bir süredir çözülmüş gibi görünen İrlanda sorununu tekrar hortlatabilecek.[3]
Zira böyle bir koalisyon, seçimlerde oylarını yarı yarıya artırmış olan Sinn Fein ile bir süre önce yapılmış olan anlaşmayı zora sokabilir (bu durum AKP’nin MHP ile koalisyonunun Kürt sorunu konusunda AKP’li Kürt seçmen ve milletvekilleri üzerinde yaratabileceği etki gibi düşünülebilir).
Bu sonuçlar Muhafazakâr Parti'yi zora soktuğu kadar, 19 Haziran’da AB nezdinde başlayacak olan Brexit müzakerelerinde, iktidar çoğunluğunu yitirmiş bir partinin, Avrupa sermayesi karşısında güç yitimine uğramasından dolayı, İngiliz egemen sınıfının müzakerelerde elini zayıflatacak.
Yani AB’de Brexit’i yönlendirecek güçlü bir İngiliz Hükümeti artık mevcut değil. Bu nedenle de seçim sonuçları hem kemer sıkma politikalarının bundan böyle nasıl sürdürülebileceği, hem de Brexit görüşmelerinin İngiliz egemen sınıfı lehine nasıl yürütülebileceği konusunda egemenlerin kafasını karıştırıyor.
Bir başka deyimle, seçim sonuçları İngiliz finans kapitali arasında paniğe neden oldu. Bunu poundun seçimin hemen sonrasında dolar karşısında yüzde 2 değer kaybetmesinden görebiliyoruz.
Ayrıca bu sonuçların İngiltere’nin AB ile olan ticaretinde, ticaret hadleri, Bölge içindeki emek gücü akışı ve Thatcher zamanında uluslararası bir finansal merkez haline getirilen Londra’nın (City of London) finansal sermaye akımlarına ne kadar konu edileceği gibi hususlar üzerinde ciddi etkileri olacaktır.
Yeni bir seçim ufukta
Bütün bunlara bir de hali hazırda süren ekonomik durgunluk (İngiliz ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde G -7’nin en düşük büyüyen ekonomisi durumunda), yüksek işsizlik, artan enflasyon, poundun sürekli değer kaybetmesi gibi diğer ekonomik sorunlar eklendiğinde, siyasal olarak zayıflamış bir Muhafazakâr iktidarın öncülüğündeki bir koalisyon hükümetinin ömrünün uzun sürmesi beklenmemeli. Yani bu yıl yeni bir genel seçim gündeme gelebilir. Böyle olduğunda İşçi Partisi’nin olası bir iktidarından söz edebiliriz.
İngiliz genel seçimlerinin bir kez daha ortaya çıkardığı bir gerçek
Kapitalizm, işçi sınıfı başta olmak üzere toplumun büyük bir kesiminin ekonomik sorunlarına, gelir bölüşümü adaletsizliğine ve genel olarak ekonomik durgunluk ya da kriz gibi sorunlara kalıcı çözümler üretemiyor. Son 30 yıldır uygulanan ve faturayı asıl olarak emekçi sınıflara ödeten, özelleştirmeyi, metalaştırmayı, esnek istihdam ve düşük ücret politikasını, deregülasyonları, kuralsızlaştırmayı esas alan neo liberal politikalar da artık çözüm değil.
Diğer yandan hatırlayalım, 2008 küresel kapitalist krizi sonrasında İspanya ve Portekiz başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde kapitalizmin sorunlarına çözüm üretemeyen muhafazakar sağcı partiler iktidardan düşürülmüş ve yerine sosyal demokratlar getirilmişti. Ama onların da sonu hüsran oldu.
Çünkü egemen sınıflar, emek karşıtı kemer sıkma politikalarını bu kez bu sosyal demokrat partilere ve hatta Syriza örneğinde olduğu gibi sosyalizme yakın partilere uygulattılar. Bu partiler ‘kestaneleri ateşten alma görevini’ başarıyla uyguladılar, ama bu onların bazılarının sonu olurken, bazılarının da ciddi itibar kaybetmesine neden oldu.
Bu tespitle birlikte, İngiltere’de Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi’nin zaferini küçümsemeden, hatta kendimize olan güvenimizi tazeleyerek, şu uyarıyı da kendimize yapmalıyız: Kapitalizm altında işçi sınıfı ve toplumun büyük bir kısmının ekonomik ve politik sorunlarından kalıcı bir biçimde kurtulabilmesi mümkün müdür? Yoksa sosyalizm yolunda çok daha köklü, radikal bir değişime mi ihtiyaç var?
Bu bağlamda örneğin İşçi Partisi ve onun lideri Corbyn İngiliz işçi sınıfının gerçek temsilcisi ve lideri midir? Yoksa bu alan hala sosyalistler tarafından doldurulması gereken bir alan mıdır?[4]
[1] The Guardian, “UK election 2017: full results”,https://www.theguardian.com/…/live-uk-election-results-in-f…, 9 June 2017.
[4] Corbynomics konusundaki değerlendirmelerimiz için şu yazılarımıza bakılabilir: “Jeremy Corbyn: Sol için yeni bir umut mu?”, 9 Ekim 2015 tarihinde SYKP’de sunulan konferans metni; İngiliz İşçi Partisi’nin Seçim Bildirgesinden Öğrenmek”, siyasihaber.org, 31 Mayıs 2017.