Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, AKP içerisindeki İslamcı tabandan gelen bazı kesimlerin tasfiye edileceğini, ‘devşirme’ denilenlerin partide kalacağını ima etti.
Yandaş Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, bugün yazdığı köşe yazısında AKP içerisindeki tartışmalara değindi. AKP içerisinde İslamcı tabandan gelen ve partinin kendilerine ait olduğunu savunan bir grubun, ‘devşirme’ denilenlerden rahatsız olduğunu belirten Uğur, bu grupların zamanla AKP’den tasfiye edileceğini ima etti.
Yeni Şafak, Karar ve Star yazarlarının da bu grupların çevresinde bulunduğunu ve 16 Nisan referandumunda ‘Hayır’ dediklerini öne süren Uğur, bu grupların AKP’yi ‘sırtından hançerlediğini’ söyledi.
‘AK Parti ve Kafkas Tebeşir Dairesi çelişkisi’ başlığıyla yazılan 25.04.2017 tarihli yazıdaki ilgili bölüm şöyle:
Tayyip Erdoğan, AK Parti’yi ta en başında muhafazakâr demokrat bir parti olarak tanımladı. Çünkü Türkiye’de onlarca rengi olan muhafazakârlığın varlığı Erdoğan’ın İstanbulluluğuyla malumuydu ve bunu görmüştü. Dahası seküler yaşam biçimine sahip ama aile kökleri ve akraba çevreleri dindar insanlardan oluşan bir kitlenin sosyolojik karşılığını da keşfetti Erdoğan.
Gelgelelim partinin içinden doğduğu nüveyi kendilerinin temsil ettiğini iddia eden bir grup kısa zaman sonra mızmızlanmaya başladı:
“Bu sonradan gelenler, bizim binbir emekle kurduğumuz partinin üzerine oturdu. Sözümüz geçmiyor.”
17-25 Aralık’taki ihanetlerinin unutulduğunu sanıyorlardı. Ama buna rağmen tartışmalarda ağızlarından çıkan her cümle “Sonradan gelen yabancılar” diye başlıyordu.
AK Parti’nin kuruluş felsefesi kuşkusuz onlara hatırlatılıyor ve her defasında “O sonradan geldi dedikleriniz sayesinde yüzde 50’yi bulduk ve iktidar olduk. Siz temsil ettiğinizi söylediğiniz kitleyi bile tanımıyorsunuz? Onların bir sorunu yok” deniyordu ama nafile.
O nüveyi kışkırtan hocalar-mocalar ile avanesi de sürekli gaz veriyordu.
Bu gazı alan Yeni Şafak, Karar ve kimi Star yazarları ise tehdit üstüne tehdit yağdırdılar son referandum öncesinde. Hayır diyeceklerini ima ettiler. Hatta dediler de.
Son referandumda oynadıkları “Ya onlar, ya da biz” kozunun sebebi buydu.
Doğurduklarını söyledikleri çocuğu yine sırtından hançerlemişlerdi.
Ya bizimsin ya da toprağın dercesine.
Ama kör talih yüzlerine gülmemişti.
Çok küçük bir azınlık olduklarını idrak ettiler.
Yaptıkları hatayı anladılar ve şimdi Cem Küçük’ün bir insanlık hâli ağzından çıkan o sözcüğe cankurtaran simidi gibi sarıldılar. Buradan bir haklılık devşirme çabasıyla konuyu kavga zeminine çekmeye, yaygarayla kendilerini üçüncü kez affettirmeye çalışıyorlar.
Komik oluyorlar tabii. 400 dava açmışlar.
Dillerinden düşürmedikleri ezana ve dine küfredenlere açmamışlardı oysa. Yarabbi şükür demişlerdi. CHP Milletvekili Gülsün Bilgehan “Evet verenler namussuzdur” dediğinde de dava açmayı düşünmediler. İçlerinden “Zaten biz hayır oyu verdik” diye geçirdiler muhtemelen.
Bu yüzden yazının sonunda Kafkas Tebeşir Dairesi’ndeki dilemmanın çözümündeki gibi “Çocuk büyütenindir” deyip işin içinden çıkabilirdim.
Ama demiyorum.
“Doğuran da, büyüten de birlikte çocuğun sahibidir” diyorum.
Üstelik asıl doğuranın siz olmadığını bildiğimiz hâlde. Ha eğer ısrar ederseniz, çocuğun tırnağını koparamazsınız. Asıl gerçek bu, bilseniz iyi olur.