TÜLAY HATİMOĞULLARI yazdı: “Herkes bu Referandum’un sıradan bir oylama olmadığının farkında ve bunun bilinciyle davranılacağı ortadadır. Tedbiri elden bırakmaksızın, baskılara rağmen çalışmaların sürmesi önemlidir. ‘Hayır’ cüretini haklılığından almaktadır.”
TÜLAY HATİMOĞULLARI
“Evet”i dağıtabilirsiniz, “Hayır”ı dağıtamazsınız
Ankara polisi Güven Park’ta “Hayır” bildirisi dağıtanlara müdahale ediyor. Ve açık açık “Hayır bildirisi dağıtamazsınız, Evet bildirisi dağıtabilirsiniz” diyor. Bu kadar da olmaz artık! Yapılan iş referandumsa herkesin propaganda hakkı var demektir.
Ancak “referandumsu” bir iş yapıldığı her haliyle ortada. Uzun zamandan beri toplumsal muhalefeti baskılayan iktidar referanduma günler kala tüm kesimlerin en doğal hakkı olan propaganda hakkının kullanılmasını engelliyor. Meydanları, medyayı, devletin bütün olanaklarını yalnızca “Evet”e yani kendilerine tahsis ediyorlar. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Hayırcılara ya kolluk kuvvetleri eliyle müdahale ediyorlar ya da sivil çetelerini devreye sokuyorlar. Kuvvetle muhtemel ki “sopalı seçim” dediğimiz süreci seçime beş kala daha da şiddetlendirecekler. Hakemin de kendilerinden olduğunu bilmenin rahatlığıyla rakip oyunculara çelme takmaktan kırmızı kart göstertmeye kadar her türlü pis numarayı yapıp “Ne olursa olsun bu maçı biz alacağız” diyorlar.
OHAL’de referandum ve iktidarın meşruiyeti
Referandumun ülkenin OHAL ve KHK’larla yönetildiği bir süreçte yapılacak olması başlı başına bir skandal. İktidar aleyhine konuşma yapan, imada bulunan yazar/çizer, akademisyen, gazeteci, kamu emekçisi, genç, kadın, iş insanı, futbol kulübü, modacı, muhtar… ve tabii ki siyasetçi olan herkesi doğal görevlerini ifa ettikleri için ya görevlerinden/işlerinden ihraç ediliyor ya tutuklanıyor ya da çeşitli baskılara maruz kalıyor. Cezaevlerinde dahi “Evet” baskısı yapılıyor. Bu uygulamalarla bir yandan “Evet” i zorlarken, öte yandan aynı tornadan çıkmış insan tipi yaratma gayreti içindeler ki, bu da kuracakları rejime hazırlığın önemli bir parçasıdır.
Referandum arifesinde Kürt illerinde daha ileri gidip toplu cezalandırmalar yapıyorlar. 7 Haziran sonrası bölgede birçok mahalle yerle bir edildi. Bodrumlar mezara çevrildi. Cesedi toprakla buluşanlar şanslı sayıldı. Şimdi de kimi yerleşim yerlerini özel güvenlik bölgesi ilan ederek şiddeti arttırıyorlar. Türkiye’nin Ortadoğu siyasetinde şu an oyun dışı olmasının en büyük nedenlerinden biri olan Kürt sorununa yaklaşımı ortada olduğu halde politika değişikliğine gitmemedeki ısrarları sürüyor. Bunun sonucunda her gün asker, gerilla ve sivil halk ölüyor. Referandum’da “Evet”e kilitlenmiş olan iktidar Kürt seçmenin bölgede sandığa gitmemesi için her çabayı harcıyor. Sandık görevlilerine sudan gerekçelerle müdahale ediliyor.
OHAL sürecinde baskıyı katmerleştirerek referanduma gitmek iktidarın meşruluğunu tamamen kaybetmesi demektir. Kılıç zoruyla sonucu belirlemeye çalışmak faşizan uygulamanın ta kendisidir. Ve zıttını yarattığından şüphe olmasın.
Buna rağmen “Hayır” cüretli
Bütün baskılara rağmen “Hayır” cüretli. Çünkü Hayır cephesi, Referandum sonucunda “Evet” çıkması halinde nasıl bir Türkiye’ye uyanacağımızın farkında: “Evet” çıkarsa bu topraklarda 140 yıl önce temeli atılmış parlamenter sistem bitecek. Yasama, yürütme, yargı erkleri Cumhurbaşkanının elinde toplanacak. Cumhurbaşkanı neredeyse padişahtan daha fazla yetkilendirilecek. Sorgulanamayacak, hiçbir suale cevap verme zorunluluğu olmayacak. Yardımcılığına istediğini atayabilecek… 2023 Cihat Ülkesi kurgusu adım adım hayata geçecek.
Kadınların kılık kıyafetine, kamusal alanları kullanma biçimlerine, bedenlerine saldırı arttı, daha da artacak. Üniversiteler çorak arazilere döndürüldü. Beyin göçünün önü bilerek ve isteyerek açıldı. Bu alanda gerek müfredatta yapılan değişiklikler (pozitif bilimlere müdahale, eğitimin dindar ve cinsiyetçi tonunu koyulaştırma adımları), gerekse eğitim emekçilerine/akademisyenlere dönük ihraçlar tarihi bir tasfiyedir. Aleviler başta olmak üzere farklı inançlardan insanların yaşam ve inanç tarzlarına aykırı dayatmalar arttırılıyor. Bütün dünyanın kabul ettiği Kürt gerçekliği yok sayılarak en başa dönülüyor. (“Evet”in propagandasını yaparken yüzlerine gözlerine bulaştırarak Şeyh Sait’i utanmazca kullansalar da.)
Eğer Referandum’da “Evet” çıkarsa kurulmakta olan faşist rejim çok önemli bir ivme kazanacak. Son zamanlarda iktidarın uyguladığı faşizan politikalar yeni rejimin sahici provalarıdır. Ayinesi iştir iktidarın lafa bakılmaz. Demokrasiyi, insan haklarını, kardeşlik laflarını ağızlarından düşürmeyen iktidar sahiplerinin Türkiye ve dünya kamuoyunda inandırıcılığı en alt seviyededir. Güvenilirliği kalmamış olan bu iktidar Türkiye’de ciddi yarılmalar yaratarak, duygu ve düşünce kopuşunu hızlandıranlar olarak tarihin kara sayfasına geçecektir.
“Hayır” cüretli çünkü Hayırcılar bir yol ayrımına gelindiğinin farkında. Hayır cephesinden kimileri bunun Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkan kurtuluş savaşı, kimileri halkların/ezilenlerin/emekçilerin adil ve eşit bir düzen için mücadelesinde bir basamak, kimileri Kürtlere yapılan zulme bir cevap ve Taybet Ana’ın çağrısı, kimileri demokrasi ve insan hakları evrensel değerlerine kapı açmanın en önemli yolu olarak görüyor. Herkes bulunduğu siyasal cepheden doğru çok haklı.
Her oy çok önemlidir
Herkes bu Referandum’un sıradan bir oylama olmadığının farkında ve bunun bilinciyle davranılacağı ortadadır. Tedbiri elden bırakmaksızın, baskılara rağmen çalışmaların sürmesi önemlidir. “Hayır” cüretini haklılığından almaktadır. Gezi deneyimimiz tazedir. Gezi’nin ruhuyla güçlü ve yaratıcı bir Hayır kampanyası yürütüp sandığa taşımak gerektiği gibi, 17 Nisan’da da oylarımıza sahip çıkmalıyız. Böylesi bir atmosferde referandumu dayatan ve beklentisinin tersine “Hayır” olasılığının yüksek olduğunu gören iktidarın göstereceği hukuk dışı refleksler göz önünde bulundurulmalıdır. O nedenle oyumuzu kullanmak kadar, sandıkta ve sonrasında ona sahip çıkmayı bilmeliyiz.
Mücadelenin yeni bir sayfasının açıldığının bilinciyle “Hayır” cephesi cüretini 17 Nisan’dan sonra da göstermelidir.