HAKAN GÜRGEN yazdı: “Bern’deki pankart, Erdoğan’ın bu tehdidinin, halkın başına dayanmış bu “Referandum” silahının, gösterilen tüm zorbalık ve yoğun kara propagandaya karşılık, ‘tersine çevrilebileceğini’ anlatmaktadır. İsviçre halkı da zaten öyle anlamıştır.”
HAKAN GÜRGEN
Bern'de gerçekleşen miting, müthiş bir ilgi gördü. İlgi derken Kürtlerin, Türklerin ve diğer Türkiyelilerin ilgisinin ötesinde, İsviçre'lilerin ilgisi ve katılımını dile getirmek zorunludur.
Erdoğan ve Saray zorbaları geçtiğimiz haftalarda, Avrupa'da bir dizi provokasyon ile Avrupa hükümetlerini karşısına almış, en zehirli sözcükleri kullanarak, onların ne “Nazi”liğini ne de “kendi değerlerine yabancılaşmış” olduklarını bırakmıştı.
Türk Dışişleri ve Hükümet, Saray’ın planlı-programlı “tezgah”ı ile, Avrupa'daki oyları konsolide etmek, yaratılmak istenen milliyetçi hezeyanla, “Hayır”a yönelmiş oyların kulvarlarını değiştirmelerini sağlamaya kalkışmıştı.
Hesap tutmadı, “oyun” yerini ve hedefini bulmadı, bulamadı.
Erdoğan çetesinin Avrupa hükümetlerine “çakarak” sağlamaya çalıştığı siyasal üstünlük ters tepti.
Erdoğan'ın hattına zaten iman etmiş yığınlar dışında Avrupa'da yaşayan göçmen kitle, “bu acı ve zehirli sözler, bizim buradaki yaşamımızı zorlaştırıyor, içinde yaşadığımız toplulukla aramıza suni çitler kuruyor” diye düşündü.
Avrupa'da yaşayan göçmen vatandaşımız kendi gündelik yaşamında bu “zehirli sözler”in etkisini gördü ve kendi Alman komşusu ile, Hollanda'da işyerinde birlikte çalıştığı iş arkadaşlarının sorularına ve tepkilerine muhatap olmak durumunda kaldı. Fransa'daki göçmen Türkiyeli, çevresinin: “Siz, bizleri böyle mi biliyor ve anlıyorsunuz?” diyen soru dolu bakışları ile karşılaştı.
Danimarka'daki kadın vatandaşımız, alışverişte karşılaştığı yerli tanışının, komşusunun: “Türkler bizi böyle mi tanıyor? Bizden ne gördünüz ki?” deyişini duydu.
Avrupa Hükümetlerinin tepkisi ise sert ve kararlı idi. Erdoğan rejiminin, Suriyeli mülteciler üzerinden yaptığı şantaja suskun kalmak durumundaki, Erdoğan pervasızlığına ve zorbalığına göz yuman Avrupa'nın hükümetleri, kendi vatandaşlarının tepkisini hesap ederek ve gözeterek, kamuoyunun reflekslerini anlayarak, artık geri duramadılar, Ankara hükümetini hiddetle “payladılar” ve sert tepki verdiler, hatta yaptırımlara giriştiler.
Ama asıl büyük tepki, Avrupalı “sokaktaki adam ve kadın”dan geldi. Onlar, -hemen hemen hepsi- bu olan-biteni bir tür “patavazsızlık”, “kendini bilmez zevzeklik”, “diktatörün hezeyanları” olarak anladılar ve anlattılar.
O nedenle de, yalnızca İsviçre Bern mitinginde değil, Avrupa'nın tüm kentlerindeki protesto mitinglerinde Avrupalı güçler, alışılagelmişin ötesinde, her zamankinden daha güçlü katılım gösterdiler.
Avrupalı demokratlar, bu kez yalnızca “bizlerle dayanışma” için değil, aynı zamanda kendi tepkilerini, öfkelerini dile getirmek için de sokakları ve meydanları bizlerle birlikte doldurdular.
2017 Nevroz'unda Avrupa sokaklarında ve meydanlarında görülen “canlılık”, bu kez hemen ardından gerçekleşen kitle gösterilerinde, Avrupalı güçlerin de çok yoğun katılımına sahne oldu.
Ve böylelikle Erdoğan ve AKP çeperi, kendisi ile sık sık kıyaslanan Hitler'den çok daha fazla lanetlenen ve “nefret edilen kişilik”, bir zorbalık figürü olarak anlaşılır, algılanır ve anlatılır oldu.
Artık, Türkiye'de bir karpuz gibi ortadan yarılan “kamuoyu kanaati”, Avrupa'nın bütününde başka bir biçimde, yoğunlukta ve çoğunlukta tezahür etmektedir.
Avrupa kamuoyu nezdinde, Erdoğan lehine ve aleyhine olan durum, öyle Türkiye'deki gibi “fifty-fifty” ayrılmış değildir.
Avrupa genelinde, Erdoğan'ın pek beğendiği ve sıkça başvurduğu kamuoyu araştırmalarından biri yapılacak olsa, Avrupa Birliği nüfusunun 510 milyonundan, 450 milyonu Erdoğan ve çetesini açık sözlerle lanetleyecektir.
Erdoğan ve çetesi hakkındaki bu “lanetleme” de öylesine genel ve gevşek kanaatler üzerinden değil, -eğitimlisi ve eğitimsizi- tüm AB vatandaşlarının keskin karşı argümanlar dile getirmesi ile olabilecektir.
Çünkü bu değerlendirme, saman alevi gibi bir kızgınlık değerlendirmesi değildir, olmayacaktır.
Avrupa kamuoyu, uzun süredir Erdoğan’ın Ortadoğu savaşındaki rolünü bilmekte, anlamaktadır.
Avrupa kamuoyu, Kürtlere karşı sürdürülen katliamcı politikaların farkında ve bilicindedir.
Avrupa kamuoyu, Türkiye'deki zorbalık rejiminin icraatlarını, Türkiye'de demokrasinin son kırıntılarını da nasıl silip süpürdüğünü bilmektedir.
Bu bakış netliği ile Avrupa ve İsviçre kamuoyu, Bern'deki pankart ile ilgili olarak, Erdoğan ve çetesinin bizlere sunmaya ve bizleri inandırmaya çalıştığının tersine bir bakışa sahiptir. İsviçre kamuoyu, bu pankartı Erdoğan zihniyetinden farklı ve “olduğu gibi” görmektedir.
Bern'de asılan pankart, Erdoğan rejimin Anayasa referandumu ile halkı ve halkın demokrasi özlemini “vurmaya” kalkışması, baskın meclis oylaması ile hamhum-şaralop usulü ile yasama organından hızla geçirilmiş olmasından ve adaletsiz, eşitsiz seçim sürecinde halkın kafasına “devlet gücü”nü ve devlet terörü”nü bir silah gibi dayamasından yola çıkmıştı.
Bern'deki pankart, Erdoğan’ın bu tehdidinin, halkın başına dayanmış bu “Referandum” silahının, gösterilen tüm zorbalık ve yoğun kara propagandaya karşılık, “tersine çevrilebileceğini” anlatmaktadır.
İsviçre halkı da zaten öyle anlamıştır. Bu nedenle de, İsviçre demokratları, söz konusu pankartı doğru anlayıp, doğru okuyup, doğru gördüğü için de, yoğun, coşkulu ve kitlesel destek vermiştir.
Bu pankartı hazırlayan ve taşıyan Revolutioner.ch grubu bir anarşist akım olarak Kürt hareketine büyük sempati duyan ve onlarla her fırsatta dayanışan çevredir. Bu pankartın içeriği de, onların anlayışını yansıtmaktadır.
Bu nedenle, bu pankarttan, Erdoğan ve avanesi için pek “ekmek çıkmaz”.