MUSTAFA DURMUŞ yazdı: “Ekonomideki işsizlik, cari açık, borç stokları, bütçe açığı, gelir bölüşümü gibi bir çok gösterge aleyhte iken ve üstelik de 15 Temmuz sonrasındaki OHAL uygulamaları ve dışarısı ile yaşanan bunca gerilime rağmen ekonominin yüzde 3’ e yakın büyümüş olması nasıl açıklanabilir?”
MUSTAFA DURMUŞ
TÜİK, 2016 yılının bütününe ait büyüme verilerini açıkladı. Bu verilere göre Türkiye ekonomisi (Ekim-Kasım-Aralık) aylarını kapsayan 4. çeyrekte beklenenin üzerinde, yüzde 3,5 ve böylece de 2016 yılının bütününde de yüzde 2,9 oranında büyümüş.
Ana akım medyada bu durum “Türkiye ekonomisi büyümeye devam ediyor” sözcükleriyle müjdelendi ama hatırlatalım, ekonomi bu yeni hesaplama yöntemine göre 2015 yılında yüzde 6,1 büyütülmüştü. Yani son bir yılda ekonomik büyüme hızı yarı yarıya düşmüş. Kuşkusuz bu düşüşte ekonomik kriz kadar politik krizin de etkisi büyük.
Ekonomideki işsizlik, cari açık, borç stokları, bütçe açığı, gelir bölüşümü gibi bir çok gösterge aleyhte iken ve üstelik de 15 Temmuz sonrasındaki OHAL uygulamaları ve dışarısı ile yaşanan bunca gerilime rağmen ekonominin yüzde 3’ e yakın büyümüş olması nasıl açıklanabilir?
Üç ayda küçülmeden mucizevi bir büyümeye!
Birkaç ay geriye gitmek gerekiyor. Bilindiği gibi 2016 yılı sonlarından itibaren TÜİK büyüme verilerini yeni bir yöntem ile belirliyor. Bunu yaparken de son derece tartışmalı bir yılı, 2009 yılını baz yılı olarak seçti. Tartışmalıydı, zira bu yılda ekonomi son yılların en kötü performansını sergilemiş ve yüzde – 4,7 oranında küçülmüştü. Böylece bundan sonraki her yıldaki büyüme bu yıldan çok daha yüksek çıkıyor.
Ayrıca TÜİK daha önce inşaat-emlak harcamalarını yatırımlar içinde ve mortgage ödemelerini tasarruflar içinde saymazken, bu yeni hesaplama yöntemiyle bunlar da işin içine dahil edilince, yani bir sihirli dokunuş ile, bir anda ekonomik göstergeler iyileşti. Örneğin tasarruf ve yatırımlar yüzde 10’ar puan artırıldı, dış açık, bütçe açığı, borç rasyoları düşürüldü ve beraberinde ekonomik büyüme hızı, özellikle de 2011 yılından itibaren yüzde 30 ila yüzde 50 arasında yükseldi ve kişi başına düş(mey)en milli gelir de 9,000 dolardan 11,000 dolara çıktı (bu konuyu daha önce de yazmıştım. Ayrıca M. Eğilmez de bir yazısında eski ve yeni seriye göre büyüme verilerini hem tablolaştırmış, hem de grafikle sunmuştu bak: http://www.mahfiegilmez.com/…/…/kedi-buysa-ciger-nerede.html).
İşte bugün açıklanan büyüme verileri 2016 yılında başlatılan yeni hesaplama yöntemi ile oluşturulmuş büyüme verileri. Bu nedenle de öncelikle bu verileri Türkiye’nin en derin politik krizlerinden birinin yaşandığı geçen yıl sonlarında uygulamaya sokulan bu yöntemin sağlıklılığına ilişkin kısıtlar çerçevesinde ele almak gerekiyor.
Diğer taraftan kullanılan bu yöntem nesnel bir yöntem olarak kabul edilse dahi, TÜİK’in son verilerinde hala bir çok önemli nokta var. Örneğin bu yeni yönteme göre daha önce sunulan veride 3. çeyrek (Temmuz-Ağustos-Eylül) büyümesi yüzde -2,9 olarak açıklanmıştı. Bugünkü açıklamada bu veri revize edilmiş ve yüzde -1,3’e düşürülmüş. Böylece 4. çeyrek de yüzde 3,5 olarak hesaplanınca yılın bütününde ekonomi yüzde 2,9 büyümüş.
Bültene göre (Ekim-Kasım-Aralık) aylarını kapsayan 4. çeyrekte neredeyse tüm büyüme göstergelerinde belirgin bir iyileşme var. Öyle ki özel tüketim harcamaları yüzde 5,7, kamu tüketim harcamaları yüzde 0,8, özel yatırım harcamaları yüzde 2, ihracat yüzde 2,3 ve ithalat yüzde 3,3 artmış.
Yani bu verilere göre ülke ekonomisi darbe girişiminin ardından geçen 3 ay içerisinde kendini toparlamaya başlamış, haneler ekonomiye artan güvenlerinden dolayı tüketim harcamalarını artırmış (oysa parasal genişlemenin etkileri ancak 2017’den itibaren görülebilecektir), devlet harcamalarını ciddi olarak azaltmış (!), çok daha önemlisi, iyileşen yatırım ortamından ötürü olsa gerek, özel yatırımlar ve ihracat belirgin olarak artmış.
Bu gelişmelerin yaşanan bu kadar önemli bir krize ve ardından yaşananlara rağmen sadece 3-5 ay içinde olumluya çevrilmesi normal koşullarda mümkün mü, bilinmez. Hele üç büyük derecelendirme kuruluşunun art arda ülke notunu yatırım yapılamaz düzeye indirdiği, turizm sektörünün deyim yerindeyse dibe vurduğu, liranın dolar ve avro karşısında çok ciddi değer kaybettiği bir dönemde bunlar gerçekleştiyse bunun bilim dışı bir açıklaması olmalı.
Bülteni incelemeye devam edelim. Yıllık bazda ele alındığında, ekonomideki yüzde 2,9 büyümeye en fazla katkıyı yüzde 7,3 ile devlet (yaptığı harcamalar ile) vermiş (2015 yılında bu yüzde 4,1 idi). İkinci sıradaki katkı özel yatırımcılardan geliyor: Yüzde 3. Ama hatırlatalım, yeni hesaplamada inşaat ve konut harcamaları yatırım sayılıyor. Hanelerin katkısı ise sadece yüzde 2,3 olmuş (2015’te yüzde 5,5 idi). Yani sokaktaki insanın satın alma gücü ve dolayısıyla da tüketimi yarı yarıya azalmış. Diğer taraftan ihracatın katkısı negatif olmuş: Yüzde -2 (2015’te yüzde 4,2). İthalatın katkısı ise artmış : Yüzde 3,9 (2015’te yüzde 1,7 idi).
Asıl sürükleyici kamu sektörü!
Yani yeni hesaplama yöntemine göre bile büyümenin ardındaki asıl sürükleyici güç devlet olmuş. Bunun daha ne kadar sürdürülebilir olduğu konusu bir yana, bütçe açıklarını ve dolayısıyla da borçlanma ihtiyacını artıracağı kesin. İhracat azalırken, ithalatın artması ise cari açığın artmasının, dolayısıyla da dış finansman ihtiyacının artacağının ve artık dış finansmanın daha zor, daha kısa vadeli ve bir o kadar da, artan ülke riskleri nedeniyle, daha pahalı bir hale geleceğinin habercisi.
TÜİK’in büyüme verilerini başka reel göstergelerle çapraz sorgulatarak değerlendirmek daha doğru olur. Yani diğer reel göstergelerin böyle bir büyümeyi destekliyor olması gerekiyor. İşsizliği ya da gelir bölüşümünü kastetmiyorum. Zira son dönem kapitalist büyüme bunlarda bir iyileşme yapmadan da sağlanabiliyor.
Kastım, sanayi üretimi verileri, elektrik üretimi, birincil enerji tüketimi, karbon dioksit emisyonu, taşınan yolcu ve yük , kargo miktarı, enflasyondan arındırılmış toplam kredi miktarı ve yapı ruhsat ve kullanma izinleri (daha önceki bir yazımızda inşaat yapı ruhsatı ve kullanma izinlerindeki 2016 yılındaki ciddi düşüşü anlatmıştık).
E. Meyerson adlı İsveçli bir bilim insanı, akademisyenin, Türkiye’deki eski ve yeni büyüme hesaplama yöntemlerini ele alarak büyüme analizi yaptığı iki çalışması var. Bunlardan ilkinde yazar yeni seriye göre hesaplamanın nasıl 2010 yılından itibaren büyüme hızını belirgin bir biçimde artırdığını ortaya koyuyor. Yazar bunun kurgusal-sanal bir büyüme olduğunu, gerçek olmadığını, makyajlamadan kaynaklandığını ileri sürüyor (https://erikmeyersson.com/…/constructing-growth-in-new-turk…).
Meyerson’un ikinci çalışmasında vardığı sonuçlar ise daha çarpıcı (https://erikmeyersson.com/…/will-the-real-real-gdp-in-turk…/):
“Resmi büyüme oranları ile benim hesaplamalarım sonucunda çıkan büyüme oranları arasında ciddi fark var. Öyle ki 3 farklı model altında incelediğimde büyüme oranları resmi büyüme oranlarının yüzde 4,1 puan ile yüzde 7,5 puan altında çıkıyor. Özellikle de üçüncü modele göre, 2010–2015 arasında Türkiye ekonomisi durağan kalmış, ortalama sıfır büyümüş".
Son olarak, yeni milli gelir hesaplama yönteminin manipülatif boyutları ve bunun bugün açıklanan büyüme oranları üzerindeki etkileri konusunda Korkut Boratav Hoca’nın dünkü yazısının okunmasında büyük yarar var. Bu çalışmasında da Korkut Hoca, yeni hesaplama yöntemiyle 2008- 2015 dönemindeki ortalama yıllık büyüme oranının nasıl yüzde 1,77 puan yükseltilerek yüzde 3,83’ten yüzde 5,60’a çıkartıldığını ortaya koyuyor(http://ilerihaber.org/yazar/milli-gelir-revizyonu-arizalidir).