Korkut Akın yazdı: Arka kapakta yer alan, “Çörtüğün İsmet’i Hakkın rahmetine kavuşturup, sosyalist olduğumda kurtuluşumu sağladım” cümlesi, yaşamı ellerinde tuttuğunun da göstergesi bir bakıma. Karar vermiş ve uygulamış. Yeni bir İsmet Öztürk ile yürümüş yaşamın geri kalanını…
Türkiye’nin en önemli, en belirleyici yıllarıydı ve kuşkusuz en güzel tabii. Özgürlükçü bir hava esiyordu, iktidarın ve ortaklarının inadına. “Zincirlerinden başka kaybedecekleri olmayan” insanlar, hızla girişmişlerdi çalışmaya. Bir yandan kendi aralarında konuşuyor tartışıyor, bir yandan da kendilerine ‘taban’ oluşturmak için çaba harcıyorlardı. Yetersiz teorik birikimlerini, “devrimin üniversitesi” diye adlandırdıkları cezaevi yıllarında ölçe biçe, deneye sınaya çoğaltmaya, bir hale yola sokmaya çalışmışlardı.
Özgürlük rüzgârları
12 Mart sonrası, koşullar değişmese de “korku” yerini cesarete bırakmıştı çoktan. Bir kıvılcımdı beklenen ve ‘74 affıyla o fırsat da doğdu. Yılmayan, bıkmayan, usanmayanlar bıraktıkları yerden yeniden başladılar koşmaya… Yeni bir güç, yeni bir heyecan, yeni bir hevesle sıvadılar kolları. Bu, beraberinde -hep olageldiği gibi- bölünmeyi de taşıdı. O rüzgâr birden dinmese de gücünü yitirdi, yetişemez oldu ateşi körüklemeye.
“Sen şunu demiştin, ben bunu diyecektim”ler “usta”lardan alıntılarla temellendirilmeye, taraftar toplamaya yönelince, artık birlikte mücadele de kal(a)madı, çünkü silahlar birbirlerine de yöneldi ister istemez.
Birlikte ve bir arada
THKP/C’den gelen İsmet Öztürk -bilinen adıyla Çörtüğün İsmet-, birkaç arkadaşıyla geçmişi değerlendirerek, yeni bir yol açtı: Kurtuluş. Aslında legal olan, ama kendisini illegal olarak niteleyen Kurtuluş grubu, aynı adlı aylık siyasi dergi çevresinde hem antifaşist hem siyasi hem de sosyal bir mücadele veriyordu. Bir çığ gibi büyüyen toplumsal muhalefetin önünde yürümek kolay değildi, her şeye, her soruna söyleyecek bir sözünüz olmalıydı. Öyle de oluyordu aslında…
Bir yandan teorik çalışmalar yapılıyor, bir yandan pratik mücadele veriliyor, bir yandan hayatın her anında her alanında örgütlenme çabası sürdürülüyordu. Kolay değildi, geniş bir coğrafyada, hele de Kürt sorununu sömürge boyutuyla anlatan olmak. Doğal olarak ilgi çekiyor, insanlar odaklanıyordu ama alışılagelmiş düşüncelerden sıyrılmak da o kadar kolay değildi.
Dışı yeşil de içi kırmızı…
Hasan Hüseyin’in bu dizesi, çok iyi özetliyor. Dışarıda bu kavgalar verilirken içeride bambaşka şeyler çıkıyordu engel olarak karşılarına… İsmet Öztürk, dışarıdakilere değil, içeride yaşananlara çevirmiş yüzünü. İsimler ve olaylardan önce mantık ve düşünce belirleyici. O şunu demiş, bu böyle yapmış cümlelerindeki o ile bu; birçok yerde, birçok durumda birçok kez karşılaştığımız kişiler. Önceden de vardı, şimdi de var, bundan sonra da olacak… isimler değişebilir, konular farklılaşabilir ama mantık aynı, sıkıntı aynı.
İsmet Öztürk de zaten bir yerde söylüyor: Herkes kendi sirkülasyonunu (örgüt içi yayınlar) çıkartsın ortaya, ayrıntıları da bilelim ve ona göre bakalım geleceğe…
Yazılar, yazılar…
Arka kapakta yer alan, “Çörtüğün İsmet'i Hakkın rahmetine kavuşturup, sosyalist olduğumda kurtuluşumu sağladım" cümlesi, yaşamı ellerinde tuttuğunun da göstergesi bir bakıma. Karar vermiş ve uygulamış. Yeni bir İsmet Öztürk ile yürümüş yaşamın geri kalanını… Düzenle ilişkilerini tümden koparıp atmış… Kimi zaman legal kimi zaman illegal, ama her zaman politik yaşamış… Atila Karagöz’ün derlediği “Bütün Yazılar”, bu yaşamın iyi bir özeti aynı zamanda.
Bu cümle bir hayatı özetliyor
İsmet Öztürk, bir sosyalist olarak, bireysel geleceğini de tüm ezilenlerin kurtuluşuna bağlayınca, düzenle ilişkilerini koparıp atıyor. Bunu, 1960'larda Türkiye İşçi Partisi Çarşamba İlçe Başkanlığı'ndan Milli Demokratik Devrim görüşlerine ve Mahir Çayan'la birlikte THKP-C'ye, 71 yenilgisi sonrası, çıkartılan derslerle modern sanayi proletaryası temelli parti anlayışını "Yol Ayrımı" yazısıyla formüle ederek Kurtuluş Hareketi'nin oluşturulmasında oynadığı rolle de kanıtlıyor. Kurtuluş Hareketi de Dünya sosyalist hareketine egemen olan ikameci sosyalizm ve popülist devrimciliğin bir yansıması olarak -diğer devrimci hareketler gibi 12 Eylül 1980 darbesiyle yenilgiye uğradı. İsmet Öztürk, bu yenilginin nedenlerini gerek örgüt içi tartışmalarda gerekse yaşamı boyunca irdeledi.
Demokratik merkeziyetçilik vardı bir zamanlar. Yerini sosyalist demokrasiye bıraktı. Şimdi demokratik sosyalizm istiyor kitleler. çoğunluğun tasfiyeciliği ve ikameciliği değil, çoğulculuğun düşüncesi ve kararları önemli.
Çok sular aktı köprülerin altından
Çok şey gelişti, çok şey değişti… O zaman ortak olan sonuçlar şimdi ayrı ayrı… O zamanki öngörüler yerlerini hüzne bıraktı… Şimdi yeni şeyler söyleme zamanı. Ama onun için de geçmişi, tüm ayrıntılarıyla bilmek gerekir. Onun için de geçmişi irdelemek gerekir. Geçmişe bakarak değil, ama geçmişten ders alarak yürüyebiliriz geleceğe.
İsmet Öztürk’ün bedeni doğanın kucağında yatsa da, düşü ve düşüncesi rehberimiz.
PS: Kitap okuyanlar çok iyi bilirler… Dağıtım gerçekten büyük bir sorundur, hele de taşrada -kitapçı da kalmamıştır ya- istediğiniz kitabı bulamazsınız. Hem bu zorlu zinciri kırmak hem de kitabı edinmek için [email protected] adresine yazmanız yeterli…
Bütün Yazılar, İsmet Öztürk, hazırlayan Atila Karagöz, Toplumsal Bilinç Yayınları, Haziran 2016, 576 s.