Ahmet Saymadi yazdı: ‘‘Beyoğlu bitti diyorlar: Biten Beyoğlu değil, Türkiye’’ Kimin bitirdiğini ise biliyoruz: AKP. Ve AKP’nin Beyoğlu’na bu kadar yüklenmesinin iki sebebi var. Birincisi AKP karşıtı sol muhalefetin; siyasal, kültürel ve sanatsal merkezi Beyoğlu idi. İkincisi ise Beyoğlu’nun, İstanbul’un merkezi olmasıydı.
AHMET SAYMADİ
Uzun süredir İstiklal Caddesi’nin ve Beyoğlu’nun geldiği hal yazılıyor, konuşuluyor. Yaklaşık 14 yıldır Beyoğlu’nda yaşayan birisi olarak bunun canlı tanığıyım, Evet Beyoğlu çok değişti. Ama son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim, ‘‘Beyoğlu bitti diyorlar. Biten Beyoğlu değil, Türkiye’’ Kimin bitirdiğini ise biliyoruz: AKP. Ve AKP’nin Beyoğlu’na bu kadar yüklenmesinin iki sebebi var. Birincisi AKP karşıtı sol muhalefetin; siyasal, kültürel ve sanatsal merkezi Beyoğlu idi. İkinci sebebiyse Beyoğlu’nun, İstanbul’un merkezi olmasıydı.
Hikayeyi biraz geriye götürebiliriz. 1994 yerel seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Nusret Bayraktar ise Beyoğlu Belediye Başkanı oldu. Tam 32 yıldır Beyoğlu’nu ve İstanbul’u İslamcılar yönetiyor. Belediyecilik üzerinden ilerleyen siyasal İslamcılar, 2002 yılından bu yana, tam 14 yıldır Türkiye’yi yönetiyor. Ancak sadece Beyoğlu’nun ve İstanbul’un değil Türkiye’nin her daim en hareketli yeri olan Taksim’de ve İstiklal Caddesi’nde ülkeyi AKP’nin yönettiğini gösteren herhangi bir şey yoktu. Meydanın bir yanından AKM diğer yanında Aya Triada Kilisesi, çoğu Rumlardan ve Ermenilerden kalan, tarihi binalar…
AKP mutlaka ama mutlaka, Beyoğlu'nda olabildiğince görünür olmalıydı. Derbi maçlarından sonra kutlamaların, yılbaşı ve bayram kutlamalarının, 1 Mayıs’ın, Gezi Direnişi’nin merkezi Beyoğlu’ydu. AKP’nin kendisini Taksim’de gördüğü tek an darbe karşıtı mitingler oldu. Darbeciler bile birkaç saat süren darbe girişimlerinde Taksim Meydanı’nı kapatmayı unutmamıştı.
AKP öncelikle kendisine karşı muhalefet odağı olarak gördüğü, kendi seçmen kitlesinin kullanmadığı, hatta ‘‘Sol buralarda büyüyor, çoğalıyor’’ dediği yerleri bitirmeye çalıştı. Bir tadilat bahanesiyle AKM’yi kapattı. AKM’nin yakınlarındaki Aziz Nesin Sahnesi ve Taksim Sahnesi de birlikte kapatıldı. İstiklal Caddesi’nin girişindeki Aya Triada Rum Kilisesi’nin tabanındaki dükkanlar giderek yükselmeye başladı. Burger King’in kaç katı kaçak belli değil. Yeter ki o kilise görünmesin, önü kapansın… Bir caminin alt etrafındaki dükkanların kaçak kat çıktığını ve camiyi kapattığını düşünün… Kıyamet kopardı! O kiliseleri yıkamadıkları için, en azından önünü kapatma yolunu tercih ediyorlar. İstiklal Caddesi’nin girişinde, sağdaki ilk sokağın içerisinde yer alan bir binadaki mescidin megafonu kalktı, yerine minyatür bir minare geldi. Meydana cami yapılamıyorsa, minyatür bir minare yapılabilirdi…
On sene önceki Beyoğlu’nu aklınıza getirin… İstiklal Caddesi’nde sağlı sollu iki sıra ağaçlar vardı, bir gecede kestiler. Muammer Karaca Tiyatrosu’nu kapattılar, niye kapandığı belli değil. Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’ni nikah salonu yaptılar. Emek Sineması’nı kapattılar. Beyoğlu’nda epeyce bir mülke sahip olan Balıklı Rum Hastanesi Vakfı’nı ve Üç Horon Ermeni Kilisesi Vakfı'nı ele geçirdiler. O vakıflara ait binalardaki birçok işletmeyi çıkardılar. Beyoğlu’nda Rumlardan ve Ermenilerden ‘kalan’ ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçen binalarda kim varsa çıkardılar, kendilerine yakın kişilere kiraladılar. 10 yılını dolduran kiracıların kira sözleşmelerini fesh ettiler. Uçuk kiralar istediler, küçük işletmeler dayanamadı, birçoğu kapanmak zorunda kaldı. Adeta Beyoğlu'ndan sürüldüler… Sinemadan tiyatroya, kitapçıdan sahafa, meyhaneden bara kadar her yerin üzerine bir karabasan gibi çöktüler. Tabiri caizse, Beyoğlu’na gelen sol görüşlü insanların gelmemesi için ellerinden geleni yaptılar. Onların gelmemesi için ise, öncelikle solcuların gittiği yerleri kapattılar, kapanmaya zorladılar.
Sonra sıra İslamcı olmayanların gittiği yerleri tasfiye etmeye geldi. 10 yıl önce bir rakı sofrasında hesabı masadaki bir kişi ödeyebilirken, o masalar herkesin sadece kendi hesabını ödeyebildiği, hatta kontrollü harcama yapabildiği masalara dönüştü. Kendi inançlarına göre haram olan ve tüketmedikleri içkiye, inanılmaz bir vergi koydular. İçilen bir litre rakının yarısı ÖTV. Rakı içmenin neresi ‘‘Özel tüketim’’ olabilir? Bir de üzerine eğlence vergisi eklendi. Alkollü yerlere verilen ruhsatlarla ilgili yeni düzenlemeler yapıldı. İçki satmak da içki içmek de lüks oldu.
10 yıl önce Beyoğlu’na çıkmadan önce gazete ve dergi sayfalarından nerede ne etkinlik var diye bakılırdı. Şimdi ise Beyoğlu’na çıkmadan önce, ‘‘Acaba neresi kaldı’’ diye düşünüyoruz? Bütün bu zorlamalara rağmen, yine de belli işletmeler ve belli bir kitle Beyoğlu’nda kalmaya, tutunmaya, direnmeye devam ediyor…
Yapılanların sonucunda kültürün ve sanatın, eğlencenin ve hayatın merkezi Beyoğlu harap oldu. Şimdi yerine ne koyacaklarını da bilmiyorlar. Çünkü üretebildikleri bir kültür ve sanat yok. Eğlenceden ve hayattan anladıkları ise ardı ardına açılan nargileciler ve dönerciler. Beyoğlu’ndan uzaklaşanlar, Kadıköy, Beşiktaş ve Kurtuluş’ta şimdi… Ancak unutmayalım, şehrin merkezinde olmayan, çeperinde de rahat edemez… Ki zaten mesele Beyoğlu’nun harap olması değil, ülke harap. Çünkü Beyoğlu’ndan zorla sürülenler dışında; bazı banka şubelerinin, lüks restaurantların, büyük markaların kapanmasının da bir açıklaması var: ekonomi çöküyor, memleket çöküyor…
Ülkede her siyasi parti ne kadar oy alıyorsa, Beyoğlu’nu ve şehrin merkezini de herkes o kadar kullanacak yaklaşımının, her yeri ben kontrol edeceğim, her yerde benim dediğim olacak aklının, ‘diktanın’ sonucu bu. Bu anlayış elbet çökecek, Hitler faşizmi nasıl çöktüyse bu akılsızlık da öyle çökecek. O güne dek biz hem ülkemize hem de mahallemize sahip çıkacağız. Memleket de mahalle de şimdi haramilerin elinde, ama bize, hiçbir yerden öyle kolay çekip gitmek yok… Buradayız!