Seçtiklerimiz – Alptekin Dursunoğlu
Ankara, Kobani’nin düşmeyeceğini kabullenmiş gözükse de kentin özerk yönetim statüsüne dönmemesini engellemeye çalışıyor. Kobani direnişinin uluslar arası ve bölgesel tarafların pozisyonunda yarattığı değişim, ilgili tarafların bu kent özelinde tasarladığı bölgesel projenin ayrıntılarının ortaya çıkmasını sağlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “büyük oyun” ve “tezgah” kavramlarıyla imalı bir şekilde kendi müttefiklerini suçlayan açıklamaları ise kurmayı planladığı oyunun bütün sırlarını ifşa ediyor.
Kobani özelindeki gelişmelere taraf olan yerel aktörler ve öngördükleri bölgesel projeler özetle şöyle:
1- PYD: Suriye’nin Kürt bölgelerinde toplumsal tabanı en güçlü örgüt. Suriye’deki iç savaşta ‘üçüncü yol’ adını verdiği bir politik ve askeri tutuma sahip.
PYD’nin ‘üçüncü yol’ tutumu, savaştaki denge Şam’ın ya da muhaliflerin lehine açıkça bozulmadıkça tarafsız kalmayı öngörüyordu. Cezire, Kobani ve Afrin’de kurduğu kantonlarla somutlaşan bölgesel projesi de bu tutumunun sonucu olarak ortaya çıkmıştı.
Şimdilik Şam’la veya muhaliflerle kader ortaklığı tercihi yapmamaktan ve fiziksel varlığını kendi gücüyle koruma arzusundan kaynaklanan ‘kanton projesi’, PYD’nin muhalifleri tarafından siyasi programındaki paralelliği sebebiyle PKK’nın stratejik derinliği olarak görülüyor.
2- ENKS: Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin nüfuzu ve desteği altındaki partilerden oluşan bir koalisyon. Suriye’deki vekalet savaşında tercihini erken yaptı ve Suriyeli Kürtler için Dostlar Grubu tarafından desteklenen muhalif örgütle ortak bir kader belirledi.
3- IŞİD: Hilafet gibi büyük iddialar taşısa da sadece uluslar arası ve bölgesel güçlerin istikrarsızlaştırdığı ülkelerde etkili olabilen bir örgüt.
Örgüt, Kürdistan Bölgesi (Exxon Mobil Bölgesi diye de okunabilir) Suudi Arabistan ve Ürdün sınırlarına saygılı olmadığını gösterdiği için eylülden itibaren uluslar arası müdahaleye muhatap olsa da uluslar arası ve bölgesel güçlerle örtülü bir çıkar ortaklığına da sahip.
IŞİD’in 2013’te Rakka’yı[1] Şam’ın, 2014’te de Neyneva ve Selahaddin’i[2] Bağdat’ın kontrolünden çıkarmasının yansıtılış biçimi bu çıkar ortaklığının açık bir göstergesi.
175 bin askerle işgal ettiği Irak’tan 9 yıl sonra tek bir askeri üs bile elde edemeden çekilmek zorunda kalan ABD’nin ‘rica ile’ ve ‘kurtarıcı’ olarak Irak’a yeniden dönmesine sebep oluşturması da bu çıkar ortaklığının bir başka yansıması.
Kobani’de yaşanan gelişmelere doğrudan taraf olan iki bölgesel aktör söz konusu.
1- Mesud Barzani: Kürt ulusal mücadelesindeki tarihsel konumu ile tüm Kürtler üzerinde liderlik hevesleri taşısa da Irak dışındaki bölgelerde bu rolü, PKK çizgisi ile bölüşmek durumunda kalıyor.
KDP lideri olarak Kürt dünyası içerisinde PKK ile olan nüfuz rekabetinden, Kürdistan Bölgesi Başkanı olarak da Ankara ile ilişkilerinden dolayı Barzani’nin Suriye politikası PYD ile uyumlu olamıyor.
Barzani, kendi nüfuzu altındaki Suriyeli Kürtleri, 2012 Kasım’ında Doha’da kurulan Suriye Ulusal Koalisyonu adlı muhalif gruba katılmaya teşvik etti. Böylece uluslar arası müttefiki olan ABD’nin ve bölgesel müttefiki olan Türkiye’nin pozisyonuna yakın durmayı tercih etti.
PYD’nin ‘üçüncü yol’ tutumuna aykırı olan bu tercih, Kanton yönetimlerine yansıyan boyutuyla yerel düzeyde Barzani’yi ‘Suriye Kürtlerinin kazanımlarına’ karşı çıkan bir lider pozisyonuna savurdu.
2- Ankara: Türkiye, 900 kilometrelik sınırıyla aldığı risklere rağmen, Suriye’deki iç savaşın en büyük bölgesel destekçisi oldu.
Ankara’yı, Suriye’deki savaşta açık bir şekilde taraf olmaya cesaretlendiren şey muhtemel senaryolara dair yaptığı risk analizleriydi.
Ankara’ya göre Suriye iç savaşında kendisini ilgilendiren muhtemel en kötü senaryolar şunlardı:
Ankara’yı bu konuda rahatlatan şey ise Suriye’nin kuzeyinin tıpkı Irak’ın kuzeyi gibi homojen bir demografik yapıya sahip olmamasıydı.
Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ”Bugün sanki bütün Suriye sınırında da Kürtlerin yaşadığı bir bölge olduğu korkusu yaşatılmaya çalışılıyor” diyerek Ankara’nın duyduğu güvenin kaynağını açıklıyor.ve “Sınırlarımızda böyle bir yapılanmaya izin vermeyiz”[3] diyerek de tüm gelişmelerin kontrol altında olduğunu vurguluyordu.
Davutoğlu, bu açıklamasını Suriye’deki vekalet savaşının başladığı 18 Temmuz 2012’den 10 gün sonra yapmış olması oldukça dikkat çekici; çünkü o dönemde Davutoğlu’na göre Şam yönetiminin “artık haftalarla ifade edilebilecek” bir ömrü kalmıştı.[4]
Ankara’nın ‘büyük oyunu’
Suriye’nin kuzeyi ile ilgili olarak Ankara’nın da Kürt müttefiki Barzani’nin de hesabı, bu bölgenin demografik açıdan Irak’ın kuzeyi gibi olmadığı gerçeğine dayanıyordu.
Ancak PYD’ye ‘Suriye Kürdistan Bölgesi’ kurma imkanı vermeyen bu gerçeklik, eldeki malzemeden üç kanton imal edilmesini engelleyemedi.
Kobani, bu üç kanton içerisindeki en zayıf halkayı temsil ediyor.
Irak’ın iki büyük kentini ‘Sünni devrimciler’ olarak 48 saatte düşüren IŞİD’in Kobani saldırısının Ankara’da “Kobani düştü düşecek”[5] beklentisi yaratması doğaldı.
IŞİD’in Irak’ta birçok yer kaybederken, Kobani’ye hangi stratejik anlamları yükleyerek saldırdığını bilmek zor; ancak bu kentin düşmesinin Ankara’ya hangi stratejik kazanımları armağan edeceğini tahmin edebiliriz.
1- IŞİD saldırıları sebebiyle yaratılan toplu göç ve kurulacak tampon bölge ile Türkiye’deki Arap kökenli Suriyelilerin buralara yerleştirilmesi ve demografik yapının değiştirilmesi.[6]
2- Suriye sınırın en doğusundaki Cezire kantonu ile en batısındaki Afrin kantonu arasındaki bağlantının koparılması, dolayısıyla Irak Kürdistan Bölgesi tecrübesinin tekrarının imkansız hale getirilmesi.
3- IŞİD’e karşı uluslar arası koalisyona dönüşen Dostlar Grubu’nun dikkatinin tampon bölge vesilesiyle yeniden Suriye yönetimine çevrilmesi. Yani Dostlar Grubu-IŞİD savaşının yeniden Dostlar Grubu-Şam savaşı haline getirilmesi.
Şimdi yazının ilk cümlesini tekrarlamanın tam sırası: Kobani direnişinin uluslar arası ve bölgesel tarafların pozisyonunda yarattığı değişim, ilgili tarafların bu kent özelinde tasarladığı bölgesel projenin ayrıntılarının ortaya çıkmasını sağlıyor.
Barzani’nin yardımseverliği ABD’nin sorumluluğu
Kobani direnişi, öncelikle Kürtlerin Gazze’sine seyirci kalan Kürt lider pozisyonuna düşmek üzere olan Barzani’nin tutumunu değiştirdi.
Barzani, koalisyon uçakları aracılığıyla Kobani’ye silah gönderdi, Türkiye üzerinden Peşmerge sevk etme kararı aldı ve Suriye’deki uzantıları olan ENKS’i PYD kantonlarıyla işbirliği yapmaya zorladı.
Kobani konusunda tutum değiştiren ikinci aktör ise Amerika oldu. Saldırının ilk başlarında “stratejik önceliğimiz değil”[7] diyerek seyirci kalan ABD, kısa sürede “Kobani’ye yardım etmemenin sorumsuzluk”[8] olacağını keşfetti.
Amerika’nın bu “sorumluluk” keşfinde IŞİD’le mücadele koalisyonu ile istenen şartlarda işbirliği yapmayan Ankara’yı cezalandırma isteği etkili oldu.
Bunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sınırlarla ilgili ‘büyük oyun’ ve ‘tezgah’tan söz ettiği açıklamasında[9] Ankara’nın Kobani üzerine kurduğu ‘büyük oyununun’ çökmesine neden olan müttefiklerine ettiği sitemden anlıyoruz.
Erdoğan, ABD Başkanı Obama’ya “PYD’ye yapılacak olan bu yardımları tasvip etmemiz mümkün değil. Çünkü PYD, PKK ile eş bir terör örgütüdür” diyerek ABD’ye sadece sitem bildirmiyor.
Kobani’ye ilişkin Barzani’nin de yer aldığı planını da şöyle açıklıyor. “Sayın Obama’ya şunu da söyledim; ‘Birinci derecede tercihimiz Hür Suriye Ordusu’dur. Onlarla görüşürüz’. Nitekim her iki tarafla görüşmelerde, Barzani kabul etti.”
Erdoğan, bu açıklaması ile başta ABD olmak üzere ilgili tarafların tutum değiştirmesinden dolayı artık Kobani’nin düşmemesini kabullenmiş gözüküyor. Ancak bu kabullenmeyi Kobani’nin eski statüsüne dönmemesini sağlayacak bir planla telafi etmek istiyor.
Erdoğan’ın açıklamasından anlaşıldığına göre Ankara’nın planında kanton yönetimlerine dahil edilen ENKS ve Kobani’ye gönderilecek Peşmerge ve ÖSO güçleri ile eski statüye dönüşün önlenmesi yer alıyor.
Fatura ‘üst akıl’a
Ancak PYD’nin ÖSO’yu reddetmesi ve Peşmerge’yi de sınırlı sayıda kabul etmesi, Ankara’nın bulduğu çözüm planını işlemez hale getiriyor. Erdoğan ise “şu anda PYD’nin mantalitesinin bu kadar güçlü olduğunu ben düşünmüyorum. Muhtemelen daha üst bir akıl var” diyerek bozulan planından PYD’nin değil, ABD’nin sorumlu olduğunu ima ediyor. Oyun kuruculuğuyla övünen Ankara’nın, şimdiye kadar Suriye’de kurduğu oyundaki başarısızlığını Rusya ve İran’a, Mısır’dakini “Ey Batı”ya, Irak’takini İran’a, Lübnan’dakini Hizbullah’a fatura etmesine alışmıştık. Ancak şimdi ima yoluyla da olsa ilk defa faturayı ABD’ye gönderiyor; bakalım Washington Erdoğan’ın “üst akıl” faturasını nasıl ödeyecek.
(Yakın Doğu Haber – Alptekin Dursunoğlu)
[1] Habertürk. 5 Mart 2013. Muhalifler Rakka’yı ele geçirdi.http://www.haberturk.com/dunya/haber/825127-muhalifler-rakkayi-ele-gecirdi
[2] NTVMSNBC. 14 Haziran 2014. ‘Bu, büyük bir Sünni devrimi’ http://www.ntvmsnbc.com/id/25521318/
[3] Sabah. 27 Temmuz 2012. Davutoğlu: ‘Kuzey Suriye, psikolojik harekat’http://www.sabah.com.tr/gundem/2012/07/27/davutoglu-kuzey-suriye-psikolojik-harekat
[4] NTVMSNBC. 24 Ağustos 2012. Davutoğlu Esad’a ömür biçti. http://www.ntvmsnbc.com/id/25376791
[5] Habertürk. 7 Ekim 2014. Erdoğan: Kobani düştü düşecek!http://www.haberturk.com/gundem/haber/997321-erdogan-kobani-dustu-dusecek
[6] Hadi Muhammedi, YDH. 15 Ekim 2014. Erdoğan Kürtlere neden kılıç çekti?
http://www.ydh.com.tr/HD13327_erdogan-kurtlere-neden-kilic-cekti-.html
[7] Milliyet. 8 Ekim 2014. Kerry: Kobani stratejik önceliğimiz değil http://www.milliyet.com.tr/kerry-kobani-stratejik/dunya/detay/1951787/default.htm
[8] İMC TV. 20 Ekim 2014. Kerry: Kobani’ye yardım etmemek sorumsuzluk olurdu.http://www.imctv.com.tr/2014/10/20/kerry-kobaniye-yardim-etmemek-sorumsuzluk-olurdu/
[9] El Cezire Türk. 26 Ekim 2014. Erdoğan: Türkiye’nin sınırında oyun oynanıyor.http://www.aljazeera.com.tr/haber/erdogan-turkiyenin-sinirinda-oyun-oynaniyor