Ahmet Saymadi yazdı: Kılıçdaroğlu meydanlarda defalarca Erdoğan için ‘‘diktatör’’ dedi, daha geçen hafta Taksim mitinginde, ‘‘Darbeye de diktaya da karşıyız.’’ dedi. Aradan bir hafta geçtikten sonra ‘‘diktatörün dikta mitingine’’ gitmenin ne manası var Erdoğan o meydanda Alevilere, kadınlara, Gezicilere hakaret etse ne yapacak Kılıçdaroğlu?
AHMET SAYMADİ
15 Temmuz gecesi gerçekleşen darbe girişiminin bastırılmasının ardından Taksim Meydanı ve Üsküdar Kısıklı sabit olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde AKP’liler tarafından ‘‘Demokrasi Nöbetleri’’ tutuldu. AKP, 15 Temmuz’da başlayan nöbetleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrıcısı olduğu ve 7 Ağustos Pazar günü Yenikapı’da gerçekleşecek büyük bir mitingle sonlandırma kararı aldı. Mitinge HDP dışında, MHP ve CHP genel başkanları da davet edildi. Davete MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli mitinge katılacağını belirtmişti. CHP Genel Başkanı ise bugün MYK üyeleriyle yaptığı toplantıdan sonra mitinge katılacağını açıkladı.
AKP’liler, dışarıdan destekli olduğunu belirttikleri, Türkiye’de bir iç savaş çıkarmaya ve ülkeyi parçalamaya dönük olduğunu vurguladıkları bu darbe girişimi karşısında, tek yolun Cumhurbaşkanı Erdoğan etrafında birleşilmesi olduğunu propaganda ediyor Bu AKP tarafından, muhaliflere kurulmuş bir tuzaktan başka bir şey değil! CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise bu mitingine katılacağını belirterek adeta bu tuzağın üzerine atlıyor.
Bu mitinge katılmasının sakıncalarını sıralayacak olursak:
- Bu mitingle birlikte uluslararası arenaya Erdoğan’ın, üç büyük siyasi partinin desteğini aldığı mesajı verilecek.
- Erdoğan’ın uluslararası arenada kaybettiği itibarın yeniden sağlanması için büyük bir adım atılmış olacak.
- Darbe girişimi karşısında dışarıya Türkiye’nin meşru liderinin Erdoğan olduğu mesajı verilecek.
- Dış politikada Suriye politikası çöken, Rusya’yla arası bozulunca ABD’ye yanaşan ABD ile arası bozulunca Rusya’ya yanaşan Erdoğan’a hareket alanı açılacak.
- Erdoğan’ın Devlet Bahçeli ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerinde bir konumda olduğu tescillenecek. Eşitler arasında birinci olacak.
- Gülen Cemaati’nin devlete sızmasında AKP’nin payının yok sayılması için bir eşik olacak. AKP, ‘‘Yanlış yaptık, Allah affetsin’’ söylemini güçlendirecek.
- Miting, AKP’nin ve Erdoğan’ın, hukuk dışına çıkması halinde bile, yargılanamayacağı bir zeminin inşası için basamak olacak.
- Erdoğan’ın AKP içerisindeki muhaliflerinin temizlenmesi için bir fırsat oluşacak. Merkez sağda Erdoğan’a karşı çıkacak bir muhalefetin önü uzun erimli bir şekilde kesilecek.
- Miting AKP’nin ve Erdoğan’ın bugüne kadar yaptığı bütün hataların üzerinin örtülmesi için bir eşik olarak kullanılacak.
- Demokrasi Cephesi’nin kurulması gecikecek. Kapsaması gereken genişliğe ulaşamayacak.
Bütün bu sakıncalara rağmen, Kılıçdaroğlu’nun, partisinin tabanının büyük çoğunluğunun evet demeyeceği bu hatayı yapmış olmasını sadece, ‘‘tuzağa düşme’’ gibi de değerlendirmemek, bir ek yapmak gerek. SYKP’nin geçen dönem eşbaşkanlığını yürüten Tuncay Yılmaz 22 Temmuz’daki yazısında şöyle diyordu: ‘‘CHP bu yeni uzlaşının (eski statüko güçleri aracılığıyla) zaten tarafı durumundadır. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı, seçimlerde sağa açılma politikaları, sınır ötesi operasyon tezkeresinin onaylanması, Sur, Nusaybin, Cizre savaş alanına çevrilirken AKP’ye “PKK’nın baş yardım yatakçısı” jargonuyla yüklenmeye devam edişi, en son ve de en belirgin olarak 30 Nisan’da Genel Kurmay Başkanıyla yaptığı görüşmenin ardından dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek verişi, CHP’nin uzun zamandır bu yeni oyun planının bir elemanı olduğunun somut göstergeleridir. Baykal’ın kendisi değil ancak çizgisi CHP yönetimindedir. CHP’nin 24 Temmuz’da yapmayı planladığı ve AKP tarafından da (aslında yeni iktidar bloğu tarafından da) desteklenen “Cumhuriyet ve Demokrasi” mitingi AKP’nin arkasına dizilmeyen toplumsal güçleri CHP’nin arkasına dizme hamlesidir. Yeni Nizam AKP ve CHP’den oluşan bir siyaset dengesi istiyor. Bunun dışında kalan güçlere ise mızmızlanarak da olsa bu partilerin arkasına dizilmeyi ya da “terörist” ilan edilmeyi göze almayı dayatıyor. CHP, darbe girişiminin bastırılmasından sonra ortaya çıkan tablodan gerçekten rahatsız olsa ve adeta bir cadı avına, büyük bir tasfiye operasyonuna dönüşen sürece demokratik bir müdahale düşünüyor olsaydı, yapması gereken şey başta emek ve demokrasi güçlerinin temsilcileri olmak üzere gelişmelerden rahatsız olan tüm kesimlerin bu mitingin parçası olmasını sağlamaktı.’’
CHP yönetimi tarafından, CHP’nin 29 Temmuz Taksim mitingine AKP’lilerin çağrılmadığının altı çizilmişti. Ancak şimdi CHP, Erdoğan’ın mitingine katılıyor. Hem de genel başkan düzeyinde…
Kılıçdaroğlu daha dün “Erdoğan’ın dışarıda azalan şahsi itibarının muhalefet liderleri üzerinden yükseltilmeye çalışıldığı kuşkumuz var” dedi. Bir günde kuşkusunu giderecek ne oldu? Kılıçdaroğlu meydanlarda defalarca Erdoğan için ‘‘diktatör’’ dedi, daha geçen hafta Taksim mitinginde, ‘‘Darbeye de diktaya da karşıyız.’’ dedi. Aradan bir hafta geçtikten sonra ‘‘diktatörün dikta mitingine’’ gitmenin ne manası var? Erdoğan o meydanda, her zaman yaptığı gibi, Alevilere, Kürt hareketine, kadınlara, Gezi direnişçilerine hakaret etse ne yapacak Kılıçdaroğlu? Mesela Berkin Elvan’ın annesini yine yuhalatsa ne yapacak Kılıçdaroğlu? Bu soruları sadece bizim değil; CHP içerisinde ‘Demokrasi Cepehsi’ne omuz veren dostlarımızın da sormasında yarar var.
Görülen o ki, birileri Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatma, geçmişine sünger çekme derdinde. ‘‘Hakkınızı helal edin’’ durum değişti diyorlar. Erdoğan’ın, “Sahsıma hakaret edenlere açtığım davalardan bir defalığına mahsus vazgeçiyorum” demesinin diğer anlamını da öğreniyoruz. Erdoğan toplumsal muhalefete, “Ben hakkımı helal ediyorum, siz de helal edin” diyor. Kılıçdaroğlu helal edebilir ama biz helal etmiyoruz. Gerçek bir özeleştiriye; özür dilenmesine; bugün kadar yapılan hatalardan zarar görenlerin mağduriyetinin tazminine, hesap verilmesine ihtiyaç var. Kılıçdaroğlu hakkını helal edecekse şayet önce; Erdoğan’ın sokakta yuhalattığı Berkin Elvan’ın annesine sorsun ‘‘hakkını helal ediyor musun?’’ diye! Hopa’da sokakta katledilen Metin Lokumcu’nun ailesine sorsun! Cerattepe halkına sorsun! Şırnak’ta kaybedilen Hurşit Külter’in ailesine sorsun! Gezi’de yitirdiklerimizin ailelerine sorsun! Suruç’ta katledilenlerin, 10 Ekim’de Ankara’da katledilenlerin ailelerine sorsun!
Görünen o ki; ne helallik isteyen Erdoğan’ın ne de hakkını helal eden Kılıçdaroğlu’nun bunları sormaya niyeti yok. Yenikapı’da kuracakları ‘‘Milli mutabakatın’’ içerisinde yer almayan bizler, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yalnızız. Yalnızız dediysem, az da değiliz, şairin dediği gibi ‘‘Çoğunluktayız’’
‘‘Gülü çiğdemi filan bırak
Sardunyayı karidesi filan bırak
Acıyı ve ölümleri bırak
Oy pusulalarını ve seçimleri bırak
Evet
Seçimleri özellikle bırak
Çünkü açlık çoğunluktadır.’’
(Turgut Uyar)
(5 Ağustos 2016 – Cuma)