Dün, uluslar arası yatırımcıların ve Türkiye ekonomisini yönetenlerin merak ve endişe ile beklediği karar açıklandı. Uluslar arası kredi derecelendirme kurumu Moody’s Türkiye’nin notunu düşürmedi, görünümünü değiştirmedi.
S&P, Moody’s ve Fitch gibi kuruluşların kararlarının, uluslar arası sermaye hareketleri üzerindeki etkileri aracılığıyla Türkiye ekonomisi ve siyaseti üzerinde bu denli etkili olduğu gerçeği, bizim bir kez daha emperyalist kapitalist sistemi masaya yatırmamızı ve bu kuruluşlardan, uluslar arası sermaye hareketlerinden bağımsız davranabilecek bir ekonomi ve siyaset modelini ve demokratik bir toplum inşasını nasıl gerçekleştirebileceğimizi bir kez daha düşünmemizi acilen gerekli kılıyor.
Dün, uluslar arası yatırımcıların ve Türkiye ekonomisini yönetenlerin merak ve endişe ile beklediği karar açıklandı. Uluslar arası kredi derecelendirme kurumu Moody’s Türkiye’nin notunu düşürmedi, görünümünü değiştirmedi.
Hatırlanacağı üzere Moody’s 18 Temmuz’da yaptığı açıklamada Türkiye’nin kredi notunu ve not görünümünü “negatif” izlemeye almış ve “Eğer Türkiye ekonomisi, kurumları, dışsal pozisyonu artan politik riskten kaynaklı baskıya karşı durabilir, güven ve büyümeyi koruyabilirse, ekonomik reformlarını artırabilir, döviz rezervi ve ödemeler dengesinde daha fazla bozulmanın önüne geçebilirse, Moody’s Türkiye’nin Baa3 olan kredi notunu teyit etmeyi değerlendirebilir” (bloomberg) ifadelerine yer vermişti.
Dünkü açıklama Hükümet ve ekonomi yönetimi çevrelerince, beklendiği gibi, memnuniyetle karşılandı, derin bir nefes alınmasını sağladı. Hatta ekonominin yönetiminden sorumlu olan bazı bürokratlar bunu, “Türkiye ekonomisinin darbe girişimine rağmen ne kadar sağlam bir biçimde ayakta kaldığının bir kanıtı” olarak yorumladılar. Bloomberg bu kararı, “Moody’s Türkiye'nin not değerlendirmesini pas geçti” biçiminde verdi ve her hangi bir yorum yapmadı.
Bu kararın ekonomi üzerinde artmış olan basıncı bir miktar azaltması beklenebilir zira karar yeni bir not düşürümü biçiminde çıksaydı J.P.Morgan’ın tahminiyle 7,2 milyar doları devlet tahvillerinden ve 1,5 milyar doları özel sektör kredi piyasasından olmak üzere 8,7 milyar dolarlık bir sermaye çıkışı olabilecekti. Bu da doların kurunun tekrar 3.10 liraya, 10 yıllık devlet tahvili faizinin % 10 düzeyine ve kredi sigorta risk priminin (CDS spredi) 50 puan daha yükseğe çıkmasına neden olabilirdi. Bu karar ile dolar kuru 2.85’e kadar gerileyebilir.
Tehlike tamamen geçti mi? Bunu söylemek çok zor, zira hem Türkiye ekonomisinin en yumuşak karnı olan yabancı sermaye akımlarına olan bağımlılığı ve cari açık sorunu, hem de özel sektörün devasa boyutlara ulaşan dış borçları ve düşük yatırım sorunu devam ediyor, aynı zamanda da bu sorunları daha da derinleştirebilecek politik riskler sürüyor.
Türkiye ekonomisinin sakinleşmesi önemli ölçüde siyasetin normalleşmesine, demokratikleşmesine, AB ile ilişkilerin normalleşmesine bağlı gibi gözüküyor. Siyasal iktidarın demokrasiye mi, yoksa darbe girişiminin sunduğu imkânlarla daha fazla otoriterleşme ve totaliterleşmeye mi yöneleceği ekonominin geleceğini belirleyecek gibi görünüyor.
Gelelim Moody’sin kararında es geçilen kısıma. Türkiye’nin puanı Baa3, görünümü negatif. Bu yatırımcı jargonunda “yatırım yapılabilirlikte asgari düzey” anlamına geliyor. Yani ekonomi çok önemli bir eşikte. Ekim’de ya da Aralık’ta yapılacak yeni bir değerlendirmede not düşürüldüğü anda (hala bu olasılık % 50’dir) Türkiye “yatırım yapılamaz düzeye” (non-investment grade status) ve devlet tahvilleri “çürük düzeye” (junk bond) geriletilecektir ki yeniden üretim ve finans temini açısından uluslar arası yatırımcılara bu denli bağımlı bir ekonomi için bu bir felaket durumudur.
Artık Fitch’in kararı beklenecektir. Moody’sin ardından bu kuruluşun da Türkiye’nin notunu değiştirmesi düşük bir olasılıktır.
Moody’sin bu kararı siyasilerin söylemindeki bir çelişkiyi de ortaya çıkardı. Darbe girişiminin ertesinde S&P not düşürdüğünde, bu durum bazı çevrelerce “Türkiye düşmanlığı” ile açıklanmış ve tepki gösterilmişti, şimdi Moody’si notu değiştirmemesi “Türkiye dostluğu” ya da “tarafsızlık” olarak mı izah edilecektir?
Bu konuda refleksif açıklamalar yapanların bir kez daha oturup düşünmeleri gerekir (daha önce de vurgulandığı gibi bu tür kurumlar, bir boyutuyla, küresel kapitalist sistemin gözlemci kuruluşlarıdır ve onun sınıfsal ve politik-devletlerarası güç ilişkilerinden bütünüyle bağımsız davranmaları beklenemez).
S&P, Moody’s ve Fitch gibi kuruluşların kararlarının, uluslar arası sermaye hareketleri üzerindeki etkileri aracılığıyla Türkiye ekonomisi ve siyaseti üzerinde bu denli etkili olduğu gerçeği, bizim bir kez daha emperyalist kapitalist sistemi masaya yatırmamızı ve bu kuruluşlardan, uluslar arası sermaye hareketlerinden bağımsız davranabilecek bir ekonomi ve siyaset modelini ve demokratik bir toplum inşasını nasıl gerçekleştirebileceğimizi bir kez daha düşünmemizi acilen gerekli kılıyor.