Ahmet Saymadi yazdı: AKP’liler ve Erdoğan için asıl mesele dünkü mitingin sorunsuz ve kitlesel biçimde gerçekleşmiş olmasıydı. Dolayısıyla düzenleyenler açısından başarıya-amacına ulaştığı söylenebilir. Ancak görüntü milli mutabakat görüntüsünden ziyade, dağınıklığın ve farklılıkların öne çıktığı bir görüntüdür.
AHMET SAYMADİ
15 Temmuz’da gerçekleşen darbe girişiminden sonra birçok yerde başlayan, ‘Demokrasi nöbetleri’ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla dün Yenikapı’da bir miting gerçekleştirilen mitingle sona erdi. Çarşambaya kadar birkaç yerde devam edecekse de dünkü miting bir final gibiydi. Bir finale de ihtiyaç vardı zaten; malum, demokrasi nöbetlerine artık Sedat Peker pankartları asılıyor, Mehmet ağar konuşma yapıyordu.
Mitinge katılım sayısına ilişkin Anadolu ajansı 5 milyon sayısını verdi. Ama 5 milyon insan sayısı çok abartılı. Benim tahminim 2,5-3 milyon. AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bu mitingde bekledikleri kitleyi topladıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Mitingde MHP ve AKP kitlesi birbirine karışmıştı. Her iki partinin tabanı mitinge katılım göstermişti. Mitingde en azından benim beklediğimden daha fazla kadın vardı. Ancak başı açık kadın sayısı da azdı.
Saat 18.15’te İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan miting, bir hafızın Arapça dua etmesiyle devam etti. Ardından Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Türkçe dua ettirdi. Bu sıralama AKP’nin Yeni Türkiye’siyle ilgili epeyce ipucu veriyor. Ardından 15 Temmuz gecesi Boğaz Köprüsü’nde yaralanan Orçun Şekercioğlu sahneye çıkıp bir konuşma yaptı. Mitingde sırasıyla sahneye; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Başbakan Binali Yıldırım, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştu.
Devlet Bahçeli’nin konuşması hamaset doluydu. Bahçeli konuşmasının bir yerinde hainlerin içine “Konstantin’in torunları” diyerek Rumları, “Ermeni çeteleri” diyerek Ermenileri katmayı es geçmedi. Ayrıca eklemek gerek, MHP ve AKP kitlesi birbirine karışmış. Büyük bir ihtimalle yakın bir tarihte, büyük parti küçük partiyi yutacak… Başbakan Binali Yıldırım konuşmasında, Nazım Hikmet’ten ‘‘Akın var akın güneşe akın / güneşi zapt edeceğiz, güneşin zaptı yakın’’ ve Ahmed Arif’ten ‘‘Bunlar engerekler ve çıyanlardır / tanı bunları tanı da büyü’’ mısralarını alıntıladı. Konuşması tamamen hamaset doluydu. TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın konuşmaları da zayıftı. Ancak Hulusi Akar’a kitlenin teveccühü yoğundu. Hulusi Akar kürsüye, ‘‘İşte asker işte komutan’’ sloganlarıyla çıktı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumu ise biraz garipti. Deplasmana giden, seyircisiz bir takımın kaptanı gibiydi. Kitle Kılıçdaroğlu,’na karşı oldukça donuktu. Adı ilk anons edildiğinde yuhalanmış, kürsüden yuhalanmaması için uyarılarda bulunulmuştu. Konuşmasını yapmak için kürsüye çıktığında kitle coşkuyla karşılamadı ama yuhalamadı da. Kılıçdaroğlu, kendisiyle ilgisi olmayan bir kitleye partisinin görüşlerini tebliğ etmeye gelmiş gibiydi, hazırladığı metni sundu indi. Taksim ve Gündoğdu’da yaptığı konuşmalara paralel bir konuşma yaptı. Ana noktası; parlamenter demokrasi, laiklik, liyakat, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü olan bir konuşma yaptı. Dolaylı olarak HDP genel Başkanı’nın da orada olması gerektiği vurguladı. Ama HDP dememeye dikkat etti. Sadece Türkiye’nin değil dünyanın izlediği, hatta daha çok dünyanın izlediği bu mitingde Kılıçdaroğlu, partisi açısından önemli bir konuşma yapsa da bu mitingin bir parçası oldu. Dışarıya verilen, Erdoğan’ın desteğini aldığını, ‘Milli mutabakat’ tablosuna CHP’nin rızasını eklemiş oldu.
Son konuşmayı Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı. Erdoğan’ın konuşması muhtemelen kitlenin de beklediğinden zayıftı. Darbe girişiminden bu yan yaptığı konuşmaların bir tekrarını yaptı. Erdoğan konuşmasının ilk beş dakikasını idama ayırdı. Parlamento idamın geri gelmesi için gereğini yapsın dedi. Erdoğan’ın konuşmasının kalanı; hamaset, kitleye coşku ve tehditti.
AKP’liler ve Erdoğan için asıl mesele mitingin sorunsuz ve en kitlesel biçimde gerçekleşmiş olmasıydı. Dolaysısıyla düzenleyenler açısından başarıya-amacına ulaştığı söylenebilir. O sebeple konuşmalarında da önemli bir noktaya, krizli bir meseleye girmediler. Erdoğan ‘‘görmesi gerekenlere’’ kitle desteği olduğunu, mutabakat sağladığını gösterdi. Diğer siyasi partilerin, TBMM’nin ve Hulusi Akar şahsında ordunun rızasını-desteğini almış olduğunu da gösterdi.
Kitle için de bir şeyler söylemek gerek: Gelenler açısından Erdoğan her şeyi başarabilen bir ulvi varlık gibi. Hata yapabileceğine ihtimal vermiyorlar. Erdoğan’la aralarındaki sınıfsal farka rağmen kendilerinden birisi olarak görüyorlar. Erdoğan’a bağlı havuz medyasını takip ediyorlar. Alanda Türkiye gazetesi bedava dağıtılıyordu. Özgüvenleri yerindeydi ve kendilerini memleketin esas sahibi gibi görüyorlar. Kendilerinden olmayanlara bakışı ise, ‘Zimmi’ kavramıyla ifade edilebilir. Yani, kendilerinden olmayanları; İslamiyet’in hüküm sürdüğü topraklarda, Müslümanların rızasıyla yaşayan, vergi veren ve biat etmek zorunda olan bir insanlar olarak görüyorlar. En azından hissiyatım bu oldu.
Bu kitlenin Türkiye’de kurumsallaşmakta olan faşizmin kitle tabanı olduğunu, her an bir linç kalabalığına dönüşebileceğini akıldan çıkarmamak gerek. Ancak darbe girişimi; bozulan ekonomi ve memleketin belirsiz ortamıyla giderek yoksullaşan bir kitle olduğunu söylemek mümkün.
Oluşan uzlaşı havasının kısa süreli olacağı görülüyor. Dün verilen uzlaşı fotoğrafı, ilk yol ayrımında sona erecektir. Orada laikliğin, demokrasinin, cumhuriyetin teminatı olacağına söz vermiş bir kalabalık da yoktu. Hatta laiklik, cumhuriyet ve demokrasi karşıtı da denilebilir.
Sonuç itibarıyla; Kürt halkını ya da onun siyasal iradesini yok sayan bir mutabakatın bir ayağı eksiktir. Dört ayaklı bir masanın bir ayağı yoksa o masa devrilmeye mahkumdur. Yenikapı’da birbirine sonuna kadar kenetlenmiş bir toplum görüntüsü yoktur. Kürtler, Aleviler, sekülerler bu kalabalığın kapsama alanında değildir. Alan, daha çok bir Edip Cansever mısrası gibiydi, ‘‘Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi memleket.’’ Ya da Dario Fo’nun, ‘‘Başımız dik yürüyoruz, çünkü boğazımıza kadar b.kun içindeyiz’’ cümlesindeki gibi de olabilir halimiz…
Hasılı, işimiz zor ama imkansız değil.. Hızla demokrasi cephesini kurmak gerek.
(8 Ağustos 2016)