“Geçtiğimiz günlerde, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), OECD, treated.com ve sağlık verileri portalı Indexmundi’nin verilerini kullanarak yapılan uluslar arası bir araştırmaya göre Türkiye insanının sağlığı alarm veriyor “
MUSTAFA DURMUŞ
Geçtiğimiz günlerde, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), OECD, treated.com ve sağlık verileri portalı Indexmundi’nin verilerini kullanarak yapılan uluslar arası bir araştırmaya göre Türkiye insanının sağlığı alarm veriyor (Stephen Matthews, How healthy is your country? We reveal Europe's biggest winners and losers, from life expectancy to the biggest boozers and smokers, http://www.dailymail.co.uk, 27 June 2016).
Çünkü araştırmaya dâhil edilen 41 ülke arasındaki sağlık sıralamasında Türkiye (en iyiden en kötüye doğru sıralamada), sonuncu sırada yani 41. sırada yer alabiliyor. Tersinden söylersek, Türkiye sağlığı bozuk ülke sıralamasının en başında yer alıyor.
“Şeytan detayda gizlidir denir” ya, detaylara bakıldığında bu durumun nedeni ortaya çıkıyor. Ancak öncelikle sürpriz gibi gelebilecek bir veriyi paylaşalım.
Kişi başına "alkollü içki tüketimi" açısından (kalp, kanser, şeker ve mental rahatsızlıklara yol açtığı için) Türkiye yılda 2,4 litre ile sonuncu sırada yer almasına rağmen, sağlığı en bozuk ülke konumunda.
Yani alkollü içki tüketimi konusundaki bunca caydırıcı vergi politikası ve muhafazakar propaganda ile alkol tüketimi düşürülmüş olsa da, bu durum ülke insanının sağlığının düzelmesi için yeterli olmamış. Bu rakam Almanya’da bizdekinin yaklaşık 5 katı (11 litre/yıl) ama Almanya sağlığı en iyi 10. ülke konumunda.
Devam edelim: Türkiye, Malta’dan sonra en yüksek “obezite” oranına sahip ülke (% 28). Bu da küreselleşmenin beslenme biçimimiz üzerindeki etkileriyle ilgili olsa gerek. O kadar çok buzlu yiyecek, hamburger, Kola reklamının, abur cuburun sonucu bu olsa gerek.
Kentlerdeki “hava kirliliği” açısından Bosna Hersek’ten sonra ikinci en kirli havayı soluyan insanlarız. Yurdum insanı kaldırımlarda dahi yürümemize izin vermeyen, model model, marka marka otomobillere kalkınmışlık göstergesi olarak hayranlıkla bakarken, acaba bunun yarattığı hava kirliliğinin farkında mı? Yoksa o da çevre konusundaki duyarsızlığımızın bir sonucu mu?
Kişi başına düşen “sağlık harcaması” açısından 1,053 dolar ile 33. sırada, her 100,00 hastaya düşen “yatak” açısından 38. sırada (266 yatak) ve yine her 100,000 hasta başına düşen “doktor” sayısı açısından 40. sırada (166 doktor) ve “ortalama ömür süresi” açısından 73 yıl ile 39. sırada yer alabiliyoruz. Ömür süresi açısından sadece Ukrayna ve Ruslardan daha uzun yaşıyoruz.
Bekleneceği gibi sağlığı en iyi üç toplum sırasıyla Norveç, İsviçre ve İsveç.
Bu ülkelerde hem ortalama yaşam süresi yüksek, hem de toplum sağlığı çok daha iyi durumda. İsveç ve Norveç’teki durum bu ülkelerde kapitalizmin aşırılıklarının giderilmesi konusundaki çaba, emek ve doğaya saygı ve demokrasi ile ilişkilendirilebilir.
İkinci konumdaki İsviçre’de de sağlıklı olma hali, hem özyönetimci demokrasi, hem de kişi başına düşen gelirin yüksekliği ve genel olarak barış ve mutluluk ile açıklanabilir. Yani bu değişkenler ile sağlıklılık arasında doğrusal bir ilişki var.
Yunanistan, % 42 ile, insanının bu 41 ülke arasında en yüksek oranda sigara içen ülke konumunda olmasına rağmen, genel sağlık sıralamasında 17. sırada yer alıyor (Türkiye’de bu oran % 26). Üstelik bu ülke Türkiye ile kıyaslanamayacak ölçüde derin bir ekonomik krizin içinde kıvranıyor.
Bu veriler, daha önceki bir yazımızda da vurguladığımız gibi (http://siyasihaber3.org/cenazede-gulusmek), bir ülkenin insanlarını sağlıklı ve mutlu yapan şey sadece dev alt yapı ve üst yapı harcamaları ya da yatırımları olmuyor.
Hatta bu tür yatırımlar emek ve çevreyi tahrip eden ve sadece büyük kârlar elde edilmesini gözeten, gelir dağılımını daha da bozan yatırımlar olduğunda, toplum sağlığını orta ve uzun vadede daha da kötüleşiyor.
Sağlığımıza kavuşabilmemiz için, hem içerde hem de dışarıda barışa, huzura ve gerçek anlamda bir demokrasiye ihtiyacımız var.