Bugün AKP’lilerin demokrat rolü oynaması, yapılan darbe girişiminden daha tehlikelidir. Israrla sormalıyız: Bu darbeciler için siz değil miydiniz, ”Ne istediler de vermedik?” diyen? Bir tarikatı, bir cemaati devletin içine sokan, her türlü imkanı veren siz değil misiniz? Açık ve net bu darbenin, olan bitenin ”siyasi sorumluluğu” AKP’ye aittir.
AHMET SAYMADİ
Cuma akşamı saat 21.00’de arkadaşlarla otururken, bir arkadaş darbe olduğunu söyledi. Bütün haberleri taradık, ama darbeye değil de bir olağanüstü güvenlik önlemine işaret eden olaylar vardı haberlerde. İstanbul'da Boğaziçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün Anadolu’dan Avrupa’ya geçiş yönü kapatılmış, Beylerbeyi önünde askerler görülmüştü. Ankara’da ise TBMM ve Genelkurmay önünde asker olduğu söyleniyordu. Ancak sadece bir internet sitesinde yer alan haberde ilginç bir ayrıntı vardı, ‘‘Asker, Beylerbeyi’ndeki polislere silahlarını teslim etmelerini söyledi’’ Devlete bağlı bir silahlı birimin başka bir silahlı birim tarafından kontrol altına alınmaya çalışılması, bir güvenlik önleminden ziyade, ‘‘Devlet içi tasfiye’’ algısı yaratıyordu. Bu haberle birlikte ortada bir darbe girişimi olduğu açığa çıktı. Darbe görmesek de, benzeri durumları Gülen Cemaati’nin Polis’te ve MİT’te örgütlendiği günlerden, Savcı İlhan Cihaner’i tutuklamaya çalıştıkları günlerden hatırlıyoruz.
Ancak olayın gerçek bir darbe olmadığını gösteren, ordu içinde çok küçük bir azınlık tarafından yapılan bir darbe girişimi olduğunu gösteren emareler mevcuttu. ‘‘Yurtta Sulh Konseyi’’ imzasıyla hareket eden darbecilerin yayınladığı metinde direkt AKP hükümeti hedefteydi. Ama darbenin muhatabı Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bütün AKP’liler dışardaydı. AKP yandaşı bütün televizyon kanalları yayındaydı, TRT dahil… Ve AKP’lileri yönlendirmesiyle darbenin başarısızlığa uğraması için yayın yapıyorlardı. Enteresan olan bir başka mesele ise şuydu; ortada bir konsey vardı ama henüz kuvvet komutanları, genelkurmay başkanı ortada yoktu.
İlerleyen saatlerde İstanbul’da ses hızını aşan uçaklar, birkaç yere düşen bomba. Ankara’da TBMM ve polise ait bazı yerlerin bombalanması toplumdaki kaygıyı oldukça arttırdı. Lakin gece yarısından sonra darbenin başarısızlıkla sonuçlanacağı yavaş yavaş belli olmaya başladı. 15 Temmuz günü saat 21.30’da başlayan ‘darbe girişimi’ sabaha karşı tamamen püskürtülmüş oldu. Darbenin başlama anının üzerinden 24 saat geçtikten sonra bilanço şuydu: 265 kişi yaşamını yitirmiş,1440 kişinin yaralanmış, 36’sı general olmak üzere 2839 kişinin gözaltına alınmış, 2745 hakim ve savcı açığa alınmış, 140 Yargıtay ve 48 Danıştay üyesi hakkında yakalama kararı çıkarılmış, 5 HSYK üyesinin üyeliği düşürülmüştü.
Gazeteci Ahmet Şık darbeye dair bir söylentiyi şöyle duyurdu, ‘‘Jandarma ve Hava Kuvvetleri merkezli darbe girişiminin beyni Cemaat. Sayıca çok büyük değillerdi ve ordu içinden destekleri zayıf kaldı. AKP ve Erdoğan karşıtı asker ve sivillerin kendilerine destek vereceklerini, AKP yanlılarına karşı yanlarında duracağını düşündüler. PKK ile devam eden savaş koşulları nedeniyle ciddi eylemler gerçekleştirileceği ve darbe girişimine karşı güçlerin bölüneceği hesaplanmıştı. Bu planların hiçbiri tutmadı. Başlangıçta adı darbeci diye anılan 1. Ordu Komutanlığından da karşıt açıklama gelmesi ellerini zayıflattı.’’ Şimdiye kadar anlatılanlar içerisinde en mantıklı olanı bu. Yurtta Sulh Konseyi adı altında hareket eden darbecilerin, hem isimleri hem de yayınladıkları bildiri metni Kemalistleri ikna etmeye dönüktür.
Darbe girişimine kalkışan Cemaatçilerin ABD’den icazet almadan bu işe kalkışmaları da imkansız. Ancak görülen o ki ordu içerisinde destek bulamadıkları anda ABD de desteğini çekmiş. Hürriyet’ten Tolga Tanış da bugünkü yazısında ABD’li yetkililerin darbe girişimi ile ilgili ilk anda açıklama yapmaktan kaçındıklarını belirtti. Hatta kimi ABD’li uzmanların darbeyi olumlayan açıklamalarından da bahsediyor.
İndependent’ta Ortadoğu uzmanı olan gazeteci Robert Fisk’in darbe girişimine dair görüşü ise şöyle; ‘‘Darbenin başarısız olması ordunun Erdoğan'a sadakati anlamına gelmez. 161 ölü, Türkiye'nin Ortadoğu'daki ulus-devletlerin çöküşünden bağımsız kalamayacağını gösteriyor. İstikrarsızlık bölgede yolsuzluk kadar yaygındır. ABD, "seçilmiş hükümete" destek açıklaması yapmıştır. Ancak 2013'teki Mısır darbesinde olduğu gibi darbenin başarıya ulaşması durumunda Erdoğan'a da Mursi gibi davranılacağından emin olunuz. Erdoğan'ın Putin'den özür dilemesi ve Netanyahu ile arasını düzeltmesi, orduya olan güveninin bitmesiyle kıyaslanamaz. Erdoğan'ın bu durumda konsantre olması gereken daha ciddi meseleler vardır. Ordu içinde darbe yapmaya niyetlenen askerler, Erdoğan'ın ülkelerini yok ettiğini düşünen askerlerin çok küçük bir kısmıdır. Ankara, birkaç ay ya da birkaç yıl içerisinde yeni darbelere hazır olmalıdır.’’ Katılıyorum.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ darbe girişimini kınadıktan sonra şöyle dedi, ‘‘Bundan önce cemaat Türk silahlı kuvvetlerine bu girişimde bulunmuştu. Bugün ise Türk milletine karşı yapılan bir harekettir. Bu coğrafyada güçlü orduya ihtiyacımız var. Bizim ufacık bir pozitif bakacağımız bir nokta var Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisindeki zararlı odaklar bugün temizleniyor. Bu olaydan sonra Türk Silahlı kuvvetleri daha güçlü olarak çıkacaktır. Bu ordu bize lazım. Bu coğrafyada güçlü orduya ihtiyacımız var. Ben erlerin, bu darbenin içerisinde yer alan, planlayan rütbeli personelden ayrı tutulması düşüncesindeyim. O gençlerin bunu anlaması ve algılaması kolay bir olay değil. Bu genç erlerimiz ile diğerlerini aynı teraziye koymayalım.’’ Bence, darbe karşıtıyım dese de, İlker Başbuğ gerçek bir darbeye önderlik edememiş olmanın burukluğunu yaşıyor…
Bu darbe girişiminin Erdoğan’ın başkanlığı getirmek için planladığına dair bir söylenti var, katılmıyorum. Bu sabah, Rusya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (RİSİ) Başkan Danışmanı ve Ortadoğu uzmanı Yelena Suponina, darbe girişiminin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi tarafından hazırlandığı iddialarını kesin bir dille yalanladı. Ancak Erdoğan’ın planlamamış olması, darbe girişimin başarısız sonucunu, kendi lehine kullanmayacağı anlamına gelmez. Yapmaya çalıştığı da o.
Bu ayrıntılardan sonra bir kaç not düşebiliriz:
1. Ortada gerçek bir darbe yok. Orduda 675 bin asker var. Sokağa çıkan asker sayısı en fazla 5 bin. 670 bin asker kışlasından çıkmadı. Darbe yapmaya kalkana da engel olmadı. Sadece izlediler. Ordu iç disipliniyle, emir komuta zinciri içerisinde bir darbe yapsaydı, kimse karşısında duramazdı.
2. Ordunun değil, birkaç bin askerin sokağa çıktığı bu girişimi durduran millet ya da polis değildir. Bizatihi ordunun kendisidir. Ordunun sessiz kalması bile darbeyi durdurmaya yetmiştir.
3. Polis, askere müdahale noktasında olabildiğince ağır davranmıştır. Darbenin ordunun gerçek anlamda bir darbe girişiminde bulunmadığı açığa çıktıktan sonra devreye girmiştir. Gerçek bir darbe girişiminde polisin askerle çatışması beklenen düzeyin oldukça altında olacaktır.
4. Erdoğan ve AKP’liler, ‘darbe karşıtı’ olacağız derken, TSK’nın bütün kimliğini-tarihini ayaklar altına aldı. Görüntüler, savaş ortamında esir askerlere bile yapılmayacak türdendir. Bir yüzbaşı köprüden boğaza atılmış, bir askerin kafası kesilmiş, teslim olan askerler kemerlerle dövülmüş, askerler belden yukarı çıplak soyulmuş, topluca yere yatırılmış ve görüntüler medyaya servis edilmiştir. Askerleri Türkiye tarihinde yaşanmamış uygulamalara maruz bırakan bu görüntülerin hesabını Ordu mutlaka soracaktır.
5. Erdoğan bu darbeden güçlü çıkmak için, bütün kitlesini konsolide etme, ‘‘Darbeye karşı demokrasi ve milli irade mitingleri’’ yapmaya çalışacaktır.
6. Erdoğan, ordu ve polis içerisindeki örgütlülüğün kendisini kurtarmaya yetmeyeceğini anlamıştır. Bundan sonra kendisine bağlı kontra yapılanmasının imkanlarını ve gücünü arttıracaktır.
7. Bu darbe girişimiyle Erdoğan’ın olası bir darbe karşısındaki gücü ve tepkisi ortaya çıkmıştır. Erdoğan sanıldığından daha güçsüzdür. Darbenin klik darbesi olduğu ortaya çıkmayana kadar sokağa çıkan insan sayısı sınırlıdır. Erdoğan’ın elindeki silahlar; yandaş medya, cami hoparlörleri, silahlandırdığı cihatçılar ile sınırlıdır. AKP’li belediyeler toplu taşıma araçlarını ücretsiz yapmıştır. İstanbul’da sokağa çıkan insan sayısı AKP’lilerin taşeron şirketlerde çalıştırdığı insan sayısı kadar bile değildir. Ayrıca, illerdeki kalabalıklar, o illerde IŞİD’e katılan insan sayısı ile doğru orantılıdır. Örneğin Konya, Sakarya, İzmit, İstanbul…
8. Erdoğan, darbe karşıtlığı üzerinden toplumun bütününü konsolide edememiştir. Sokağa kemik AKP seçmeni dışında kimse çıkmamıştır. CHP ve HDP seçmeni sağduyusunu korumuştur. Bu şartlar altında bile kimse AKP ile yan yana değildir, AKP’liler sokakta yalnızdır.
9. Ordu’nun Erdoğan karşında zayıfladığı tezi gerçekten uzaktır. Gözaltına alınan ve çoğunun cemaatçi olmadığı aşikar olan rütbeliler serbest bırakılacaktır. Erdoğan’ın ordu karşısındaki gücü sona ermiştir.
10. Sokağa çıkan kitlenin demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Sokağa çıkış amaçları, İslamcıların 14 yıllık siyasal kazanımlarını korumak, zenginliklerini korumak, 14 yıldır yaptıkları karşısında yargılanmaktan kurtulmaya çalışmaktır.
11. Halk canlı bombalarla sokaklarda ölürken, ‘‘istihbarat zaafiyeti yoktur’’ diyen Erdoğan, bu darbe girişimi için mutlaka bir istihbarat zafiyetinden bahsedecek, faturayı MİT’e ve Hakan Fidan’a çıkaracaktır. Önümüzdeki günler iktidar bloku içerisindeki yeni krizlere gebedir.
12. Dinin siyasete alet olması meselesi zirve yapmıştır. Darbeciler duyuru için TRT’yi, darbe karşıtları ise cami hoparlörünü kullanmıştır. Laikliğin ekmek gibi su gibi bir ihtiyaç olduğu, dinin mutlak suretle siyaset alanının dışına çıkması gerektiği tekrar açığa çıkmıştır.
Bugün AKP'lilerin demokrat rolü oynaması, yapılan darbe girişiminden daha tehlikelidir. Israrla sormalıyız: Bu darbeciler için siz değil miydiniz, ''Ne istediler de vermedik?'' diyen? Bir tarikatı, bir cemaati devletin içine sokan, her türlü imkanı veren siz değil misiniz? Açık ve net bu darbenin, olan bitenin ''siyasi sorumluluğu'' AKP'ye aittir.
Sokağa çıkıp, gariban erin kafasını kesen, kemerle kırbaçlayan, linç eden sonra da keyifle zikir çeken IŞİD zihniyetine sahip kitleyle aramızda en ufak bir bağ hissetmiyorum. Bizim istediğimiz demokrasi ile dün sokağa çıkanların demokrasi anlayışının uzaktan yakından bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum! Biz herkes için demokrasi ve özgürlük istiyoruz. Üç sene önce Gezi Direnişi'nde bunu en açık haliyle ifade ettik. Dün sokağa çıkan güruh ise sadece kendisi için demokrasi istiyor, kendi çıkarı için sokakta, toplumun bütünü için değil.
Binali Yıldırım dün mecliste yaptığı konuşmasında, ‘‘Meclisteki dört partiye oy verenler, CHP'liler, AKP'liler, MHP'liler, HDP'liler dün gece hep birlikte sokaktaydı'' diyor. Reddediyorum. Evet darbe karşıtıyım, Cemaati günahım kadar sevmiyorum. Ama Erdoğan'ın talimatıyla ve camiden yapılan bir çağrıyla asla sokağa çıkmam! Bu saiklerle sokağa çıkacak bir HDP'li veya CHP'li ve sosyalist tanımıyorum.
AKP, 14 yıl boyunca Türkiye ve Ortadoğu halklarına karşı işlediği bütün suçların hesabını verecek. Bu darbeden diktatörlük çıkarmaya çalışacak olanlara İzin vermememiz gerek! Kendi plan ve programımızı bir bütünlük içerisinde hazırlamamızda yarar var.
17 Temmuz 2016