“Demokrasi güçlerine, sosyalistlere düşen görev, ırkçılığa karşı mücadele ederek, mülteciler için insanca yaşam koşullarının sağlanması için çaba göstermektir. Mahallemizde komşumuz, üniversitemizde sıra arkadaşımız olmaya başlayan Suriyelilere yönelik ırkçılığa, nereden gelirse gelsin karşı çıkmalıyız.”
*Fotoğraf: İdomeni Mülteci Kampı/Ulla Mundinger (İdomeni geçtiğimiz hafta tamamen boşaltıldı)
İSA ARTAR
İstanbul’a sık gelenler bilir, 83O adında “Otogar-Taksim” hattında bir otobüs vardır. Şans eseri bu otobüse bindim. Otobüsün içinde sayamayacağım kadar Suriyeli vardı. Ellerinde her şeylerini tıkıştırdıkları çantalar, muhtemelen önceden ayarladıkları bir adrese gitmeye çalışıyorlardı. Onlar otobüsteyken de homurdanmalar oluşmuştu, ancak Aksaray’da otobüsten tüm Suriyeliler inince, homurdanmalar hakarete dönüştü. Çorap satıcısı olan bir adam “Şuraya bak her tarafı pislettiler, ne işleri var bunların ülkemizde, defolsunlar gitsinler” dedi, bütün otobüsün kendisiyle hem fikir olduğu inancıyla. Ardından başka bir adam benzer cümleler kurdu. Hızımı alamayan ben “Düzgün konuş abi, ayıptır, bu insanlar isteyerek gelmedi, senin kafana bombalar yağsa ne yapardın” diye birkaç kelam etmiş oldum. Ancak ‘abi’mizin cevabı “Ya Iraklılar iyiydi, bunlar çok pis, dilenci hepsi” oldu. Arka sıralardan bir yurttaş “Senin kafana bomba yağarsa görürüm seni nereye gidiyorsun” diyerek bana destek verdi. Otobüste Suriyeli mülteciler hakkında karşıt düşünen 2 kişi olmuştuk. Ancak ön sıralardan birisi tartışmaları sona erdiren cümlesini sarfetti: “Bunlar vatan haini, ülkelerini niye bırakıp gidiyorlar? Bırakmayacaklar. Bıraktıkları için vatan hainiler”…
Suriye’deki iç savaş 5. yılına giriyor. Her iç savaşın doğal sonucu olan göç dalgası, Suriye için de uzun süredir devam ediyor. Avrupa, göç dalgalarının yarattığı tedirginlikle çareyi Türkiye ile pazarlık yapmakta buldu. Türkiye de, 3 milyon Avro ve Avrupa’da vizesiz seyahat gibi mansiyon ödülleri için mültecileri pazarlık konusu haline getirdi. Bu demek oluyor ki Türkiye daha fazla mülteciye ev sahipliği yapacak.
Evet, Türkiye devleti ve Avrupa büyükleri, kirli bir pazarlık içine giriyorlar. Ortadoğu’daki savaşın sorumluları, savaşın faturasını ödemekten türlü yollarla kaçıyorlar. Mültecilerin sorunlarına da çözüm bulamıyorlar, esasında bulmak da istemiyorlar. Aksine Ege Denizi’nde ölen her mülteci aslında artık uğraşmak istemedikleri bir sorundur onlar için.
Fabrikada ucuza işçilik sokakta aşağılanma
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Yağız Eyüboğlu, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Suriyelileri Türkiye vatandaşlarının istemediği pis işlerde çalıştırabileceklerini ifade etti. Bu açıklama egemen zihniyetin itirafıdır. Yani egemenler Suriyelileri toplum gözünde “nezih ve temiz” görülmeyen işlerde düşük ücretlerle çalıştırarak üzerlerinden kâr etmekten çok memnunlar.
Öte yandan hayatlarını kurtarmak için ülkesini, evini terk edenler, açlık, sefaletle uğraştıkları yetmiyormuş gibi, gittikleri her yerde türlü baskı ve saldırılara maruz kalıyorlar. Türkiye’nin dört bir yanında Suriyeliler ile çıkan her adli vakanın sonu ırkçı saldırılarla geliyor. Nerede bir mülteci kampı yapılmak istense bölge halkı tarafından “Mültecileri istemiyoruz” eylemleri düzenleniyor. Kürtlerin göç ettikleri bölgelerde maruz kaldığı ırkçı uygulamalar, çok da farklı olmayan bir şekilde Suriyelilere yapılıyor.
Elbette her göç, ülkelerin demografik yapısını değiştiriyor, sosyolojik sorunlar ve çatışmalar yaratabiliyor. Bundan da toplumdaki her kesimi nasibini alıyor. Ama demokrasi güçlerine, sosyalistlere düşen görev, ırkçılığa karşı mücadele ederek, mülteciler için insanca yaşam koşullarının sağlanması için çaba göstermektir. Mahallemizde komşumuz, üniversitemizde sıra arkadaşımız olmaya başlayan Suriyelilere yönelik ırkçılığa, nereden gelirse gelsin karşı çıkmalıyız.
Yanlış söylem yanlış politikaya yol açar
Avrupa Birliği-Türkiye anlaşmasıyla gelecek mülteciler için yeni kamp yerleri planlanıyor. Bunlardan biri de Maraş Terolar bölgesindeki Alevi köyleri civarı. 8 bin nüfusu bulunan Aleviler, 27 bin kişilik kampın buraya kurulacak olmasından haklı olarak tedirginlik duyuyorlar. Özellikle Hatay’da AKP’nin cihatçı çetelere yönelik hastane, yemek, konaklama gibi desteği açıkça bilindiğinden, kampların cihatçılarla dolabileceğinden endişe duyuyorlar.
Açıktır ki AKP iktidarı Suriyeli mültecileri Alevi yoğunluklu bölgelerin demografik yapısını bozmak, Alevileri baskılamak için istismar ediyor. AKP’nin bu tür tertiplerine karşı çıkmak Alevilerin hakkı, tüm demokrasi güçlerinin görevidir.
Ancak siyasi iktidarın mültecileri istismar etme politikasına karşı koyarken tüm Suriyelileri “cihatçı, IŞİD’ci” diye yaftalamak, onları toptan düşman gibi görmek de yanlıştır. Alevileri örgütlerinin davalarını savunurken tüm Suriyelilere bu türden ithamlarda bulunmaları talihsizliktir. Gerçekte böyle bir söylem, mültecileri yedek kuvvet haline getirmeye çalışan AKP’nin işini kolaylaştırır.
Hem devletin Alevilere yönelik asimilasyon politikasına karşı mücadele etmek, hem de mültecilerin barınma, insanca yaşama hakkını birlikte savunmak mümkün! Birinden birini eksik yapmak, politik olarak bizi yanlış bir konuma iter.
Mültecilerin sınır dışı edilmeleri Avrupa’da büyük protestolara sahne olurken, ne yazık ki Türkiye’de AB-Türkiye anlaşmasına yüksek sesli bir muhalefet örülebilmiş değil. Siyasi iktidar Suriyelilere mülteci statüsü tanımalı, onların insanca koşullarda yaşama hakkını acilen güvence altına almalıdır. Avrupa ülkeleri sınırlarını derhal mültecilere açmalıdır.