““Kurtuluş Sosyalist Dergi” adlı aylık bir dergi çevresinde örgütlenip, haftalık gazeteleri, bildirileri ve seminerleri aracılığıyla düşüncelerini yaydılar. Yaşamın her anında, her alanında -ama özellikle antifaşist mücadelede- seslerini duyurdular.”
KORKUT AKIN
İki büyük paylaşım savaşının ardından, sosyal adalet beklentisi tüm dünyayı belirledi. İnsanlar savaşın bitmiş, sınırların (cetvelle de olsa) çizilmiş olmasından sonra, teknolojik gelişmelerin de etkisiyle barış içinde, mutlu, müreffeh yaşamak istiyordu. Ancak hep olduğu gibi iktidarlar buna olanak tanımıyor, daha çok kâr için daha çok sömürü yolunda engel dinlemiyordu.
İlk fırtına ‘68’de başladı. Zaten “68 kuşağı” dediğimiz o “asi” kuşak en çok da toplumsal uyanışın simgesi oldu. Bizim ülkemizde 12 Mart darbesi, yargısız infazlar ve idamlarla engellendi o kuşak. Yeşil yerine kırmızı ışıkta geçen de, komşu kavgasında karakola düşen de, sokakta resmi görevli biriyle karşılaşan da, her kim olursa olsun bir şekilde tutuklanıyordu (Sevgi Soysal ne de güzel anlatır o süreci “Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu”nda).
“Yol Ayrımı”
Hak, eşitlik, adalet arayanlar birbirini tutukevlerinde, hapishanelerde, cezaevlerinde bulmaya başladılar. Doğaldır ki düşünceleri uğruna düştükleri bu yerlerden çıkmak, çıktıktan sonra da mücadelelerini sürdürmek için sürekli okudu ve tartıştılar.
Geçmişi reddedenler değil, inkâr edenler (ret ile inkâr o denli önemli ki, çatışmalara yol açıp ölümlere bile neden oldu) yeni bir grup oluşturup kaldıkları yerden yeniden örgütlendiler. Bir çığ gibi büyüyüp, ülke çapında taraftar buldular kendilerine, diğer tüm gruplar gibi… Kimiyle yakındılar, kimiyle uzak, ama tek hedefleri vardı: Devrim yapmak.
“Kurtuluş Sosyalist Dergi” adlı aylık bir dergi çevresinde örgütlenip, haftalık gazeteleri, bildirileri ve seminerleri aracılığıyla düşüncelerini yaydılar. Yaşamın her anında, her alanında -ama özellikle antifaşist mücadelede- seslerini duyurdular.
İlkelerde savaş, devrimci kardeşlik
Faşist saldırılar tek tek insanları geçmiş, artık büyük toplulukları hedef almaya başlamıştı. İşte Maraş, işte Çorum ve daha birçok merkezde, kadın, çocuk, yaşlı demeden yüzlerle insan öldüren faşistlere karşı mücadeleyi yükseltmek zorundaydılar. Bunun için birlik olmalı, ittifak kurmalıydılar.
“Faşizme karşı omuz omuza” dediler, ama olmadı; bir taraftan antifaşist kavgalar, bir taraftan işçi örgütlenmeleri ve siyasal çalışmalar arasında ‘haksız’ bir rekabet içerisindeydiler ister istemez. “İlkelerde savaş, devrimci kardeşlik” deseler de savaş ne ilkelerle sınırlandı ne de kardeşlik kuruldu. Her grup kendince doğru, kendince haklı yolunda devam etti.
Araba yokuş aşağı gidiyor
12 Eylül’den bir yıl kadar önce “somut koşulların somut tahlilleri” ışığında darbenin ayak sesini duyduklarını yazsalar da gerekli donanıma sahip olamadıklarından, gerekli önlemleri alamadıkları için birkaç yıl içinde hepsi birbiri ardına gelen operasyonlarla içeri tıkıldılar.
12 Eylül’ün ardından bir muhasebe başladı. “Şu doğruydu, bu yanlıştı… Bunun böyle yapılması gerekirdi, şunun şöyle yapılmasını istememeliydik” vb. içeride dışarıda, en dışarıda (yani yurtdışında) birçok insan doluya koydu aldıramadı, boşa koydu dolduramadı… Tartışmalar arttıkça buluşma zemini kaydı, geldik bu güne…
Sosyal, siyasal muhasebe…
Sosyal, siyasal muhasebe…
Başkanı olduğum Sosyal Dayanışma ve İletişim Derneği (SODİD); bu atak, atak olduğu kadar heyecanlı, heyecanlı olduğu kadar gözü kara, gözü kara olduğu kadar sesi gür çıkan, sesi gür olduğu kadar da sürekli olarak sömürüye ve haksızlıklara karşı çıkan “Kurtuluş” grubunun sözlü tarih çalışmasını hazırladı.
Aradan geçen 40 yılda tabii ki çok şey değişti. Ancak tarihten ders almaksa geleceğe güvenle ve cesurca bakmak, başta geçmişimizi öğrenmek isteyenler olmak üzere, araştırmacılar, sosyologlar, psikologlar, edebiyatçılar ve sinemacılar anlatılan bu hepimizin hikâyesini yapıtlarında değerlendireceklerdir muhakkak.
1974 affıyla dışarı çıkan Mahir Sayın, İlhami Aras, Mustafa Kemal Kaçaroğlu, Şaban İba, İsmet Öztürk, Ali Demir ve Doğan Tarkan ilk çekirdeğini oluşturdukları bu siyasal yapıyı anlatıyorlar. O denli yoğun bir süreç ki bu, 1976-1980 arasında geçen dört yıl Türkiye tarihinin de dönüm noktası aslında.
Sözlü tarih…
SODİD (Sosyal Dayanışma ve İletişim Derneği), aslında legal bir dergi çevresi olan, ama illegal olduğu iddiasıyla mücadele eden Kurtuluş grubunun (daha sonra Türkiye ve Kuzey Kürdistan Kurtuluş Örgütü) bilinen bilinmeyen, akla gelen gelmeyen yaşananlarını “Kurucular”dan başlayarak kitaplaştırmak için beş yıl önce başlattığı yoğun çalışmalarını sürdürüyor. İlk iki kitap “Kurucular”la yapılan çalışma… Daha sonra; üyeler, kadrolar, militanlar, sempatizanların sözlü tarih anlatıları dalga dalga yayınlanacak.
Kurtuluş Kendini Anlatıyor
Bir umut, bir aşk, bir sevda olan haksızlıklara, sömürüye karşı insanca bir yaşam uğruna çıkartılan “Kurtuluş” dergisi etrafında oluşturulan örgüt, her ne kadar yoksa da artık, bu insanlar hâlâ yaşıyor ve hâlâ kendilerince aynı mücadeleyi sürdürüyor.
Bir boyutuyla Türkiye’nin son 50 yılının sosyal, siyasal panoraması ve muhasebesi de olan bu kitaplar dizisinin ilk iki cildi, Dipnot Yayınları tarafından basıldı ve 12 Haziran’da raflardaki yerini alacak.
SODİD, aynı tarihte, TMMOB Mimarlar Odası Büyükkent Şubesinde (Karaköy’de) düzenlediği bir büyük buluşmayla, bu süreci yaşamış insanları… aynı coşku, aynı heves ve eksilmeyen heyecanla bir kere daha bir araya getirecek.
Kurtuluş Kendini Anlatıyor -kurucular- iki cilt, sözlü tarih, Dipnot Yayınları, Haziran 2016, 407 + 384 s.