Bu ülkedeki barış mücadelesindeki yolculuğumuzun uzun bir tarihi var.
Doksanlı yıllardan itibaren kadın barış gruplarında bir araya gelen, savaşın yarattığı şiddetten etkilenen farklı politik ve sosyal çevrelerden, farklı kimliklerden, farklı inançlardan kadınlar olarak erkek egemen şiddete ve savaşa karşı barış için buluştuk, barış için mücadele ettik. Kadınlar olarak bir araya geldiğimizde gördük ki, barış için konuşacak çok şeyimiz vardı.Tarihsel yolculuğumuzda hafızalarımızın, geçmiş belleklerimizin unutturulmaması, yeni mücadele dönemlerine deneyimlerimizi aktarmak kadınlar için önemliydi.
Son otuz yıldır süren savaşta, devlet militarizmi ve şiddetinin kadınları ne denli etkilediğini, savaşın kadınlar için ne anlama geldiğini barış için çıktığımız bu zorlu yolculukta, bu deneyimlerimizle birlikte anlatmaya çalıştık.
Savaşın başta Kürt kadınlar olmak üzere tüm kadınları etkilediğini söyledik. Bunları söylerken bu mücadelede, birlikte yol yürüdüğümüz Kürt kadın arkadaşlarımız göz altına alındı, tutuklandı. Kürt kadınlara yönelik bu tutuklamaların amacı, kadınları sokaklardan ve politik yaşamdan koparmak, özgürlük mücadelelerini engellemekti. Yalnız olmadıklarını, barış isteyen kadınların her yerde var olduğunu ve “Barış İçin Israr Eden”seslerini çoğaltarak savaşın kadınlar üzerindeki tahribatlarını anlatmaktan vazgeçmeyeceklerini haykıran kadınlar hep birlikte 2009 yılında “Barış İçin Kadın Girişimi”ni oluşturduk. O günden bu güne kadınlar olarak birbirimize ulaşıp, hep birlikte barış ağları kuralım, halka halka büyüyüp, yaşadığımız her yerin savaşa karşı kadınların barışı konuştuğu barış noktaları olsun diye bir araya gelmeye devam ettik. Barış koşullarının da, barışın da ancak “kadın sözünün” etkin olmasıyla mümkün olabileceğine inanarak, barış mücadelemizi sürdürdürüyoruz.
Barış mücadelesi bugün yeni bir döneme girdi. Türkiye bir süredir barış için yeni bir müzakere sürecine tanıklık ediyor. Kadınlar bu süreçte savaştan en çok etkilenen kesim olsalar da, toplumsal mücadelelerde, kadın kurtuluş mücadelelerinde olduğu gibi, barış için yürütülen bu sürecin de demokratik ve katılımcı inşasında dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi temel belirleyicisi olmak için yine mücadele etmek zorunda. Dünyanın bir çok ülkesinde yaşanan çatışmalarda süreç içinde barış antlaşmaları yapılmış ve buralarda da kadın temsiliyetinin çok düşük olduğu görülmüş. Bu ülkelerde de kadınların mücadelesi sonucunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2000 yılında Türkiye’nin de imzaladığı 1325 sayılı bir karar almış. Bu karara göre de kadınların barış görüşmeleri ve barışın tesisinin her aşamasına katılmaları gerektiği ve bu hakka sahip olduklarını önemle belirtilmiş.Yapılan sözleşmelere göre de tüm süreçlere katılımda en temel vurgu toplumsal cinsiyet perspektifini entegre etmek, kadınların tam katılımını sağlamak. Bu kararlara göre, barış müzakerelerinde kadınlar ve kız çocuklarının savaşta gördükleri zararları telafi etmenin yanı sıra mücadelelerde edindikleri deneyimleri sürdürebilecekleri özgürlük ortamlarının sağlanmasını garanti altına almayı zorunlu kılmış.
Türkiye de ise son süreçleri birlikte izliyoruz. Akillik üzerinden yapılan tartışmalarda kadınları görmeyen bir yerden uzun tartışmalar yürütüldü. Gelinen noktada 63 akil insanla oluşturulan liste içinde sadece 12 kadının, yani yüzde 19 gibi bir kadının katılımıyla “akil adamlar listesi” oluştu. Türkiye’deki gibi kadınların katılımının az olduğu ya da katılamadığı süreçlerde de görülen o ki barış toplumsallaşamayacak, kadınların katılmadığı müzakere süreçleri şeffaf olamayacak, yerelleşemeyecek, savaş sırasındaki kayıplar dikkate alınmayarak telafi edilmeyecek.Yürütülen tartışmalar ve belirlenen listenin kadın katılımına bakıldığında barış cinsiyete duyarlı olamayacaktır. Oysa barış süreci eğer barış içinde bir ülkede yaşamanın yolunu açmak manasını taşıyacaksa o hayat cinsiyet ayrımcılığına karşı olmalıdır.
Barış görüşmelerine kadınların eşit katılımı mutlaka olması gerekiyor.”Biz kadınlar uzun yıllardır tüm farklılıklarımızla barış mücadelesi verdik. Bu mücadeleyi sürdürürken kadınlar olarak feminist sözü taşımayı da önemsedik.
Bundan böyle de büyük bedeller ve emeklerle gelinen bu noktada barış için yürütülen müzakere süreçlerinin her aşamasına tanıklık ederken toplumsal cinsiyet açısından hangi önlemlerin göz önünde bulundurulduğunun yakın takipçisi olacağız.
Çünkü yaşanan deneyimlerden biliyoruz ki, kadınlar olmadan barış sürdürülebilir olmaz.