Çin’de yaşanan ekonomik yavaşlama, Güney ülkelerini ya da gelişmekte olan piyasaları sarmaya başlayan kriz dalgası ve Avrupa’nın bir türlü durgunluktan çıkamaması, Güney Avrupa’da borç ve bankacılık krizinin sürmesi ve jeo- politik gerilimler küresel boyutta yeni bir mali krizin önünü açıyor.
VOLKAN YARAŞIR
Kapitalizmin organik/ genelleşmiş krizi yeni fazlardan geçerek, derinleşiyor. “Büyük ve uzun durgunluk” olarak ta tanımlanan kriz, küresel finans kapitalin ve kapitalist devletlerin tüm önlem paketlerini boşa çıkararak genişledi ve derinleşti.
Krize yönelik FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın stratejik bir hamle olarak devreye soktuğu parasal genişleme politikaları bir sonuç vermedi. Bu hamle ya da miktarsal genişleme bir yandan yeni küresel finansal köpüğe, öte yandan yüksek oranda batık kredilere yol açtı. Finansal köpük krizin tetiklendiği 2008 yılındaki orana yaklaştı. Batık kredilere en somut örnek Çin’de yaşandı. Çin son 7 yılda, 30 trilyon dolarlık kredi dağıttı. Bu miktarın 1/6’sı yani 5 trilyon doları batık kredi olarak birden “yok oldu”.
Negatif faiz ya da sıfıra yakın faiz uygulamalarıyla da bir sonuç alınamadı. Bir “fantezi” olarak devreye sokulan bu hamlenin çökmesi uzun sürmedi. Negatif faiz uygulamasını aynı anda bir çok ülkenin hayata geçirmesi, sorunları artırdı ve hatta bankacılık sistemini by- pass eden (bireylerin ve şirketlerin nakte dönmesi gibi) sonuçlar yarattı. Gelinen aşamada bazı ülkelerde yeni bankacılık krizleri yaşanabilir.
2008 ve 2016 yılları içinde küresel boyutta kaynak savaşları şiddetlendi, ayrıca kur ve ticaret savaşları hızlandı. Kriz yılları aynı zamanda kapsamlı ve kompleks savaş yılları olarak da değerlendirilebilir.
Krize çözüm yok!
Son G20 zirvesi krize karşı finans kapitalin yeni önlemlerinin tartışıldığı platform oldu. Rijit politikalarındaki ısrarıyla tanınan IMF ve OECD, yaptığı değerlendirmelerde bazı “yeni” yönelimlerin üzerinde durdu. Para politikalarının tek başına yeterli olmadığı ve istenen sonuçları vermediği açıklandı. Mali politikalara ağırlık verilmesi gerektiği vurgulandı.
Mali politikalar genel olarak neo- liberal politikaların derinleştirilmesini ve yapısal reform adı altında sınıfa stratejik saldırıları kapsıyor. Yöntem olarak kamu harcamalarının artırılmasını, alt yapı yatırımlarına önem verilmesini ve yeni vergi rejimini içeriyor.
Almanya ve ABD mali politikalara ağırlık vermeye mesafeli yaklaşıyor. Bu iki emperyal güç, ekonomilerindeki göreceli iyileşmeye bağlı ve krizi ihraç etme taktiği olarak G20’nin yaklaşımlarına sıcak bakmadı.
G20, IMF ve OECD’nin mali politikalara ağırlık verilmesi gerekiyor vurguları, yeni bir yönelim olarak dikkat çekiyor. Ne var ki bu yönelim bünyesinde bir dizi problemi taşıyor. En başta kamu harcamalarını artırmayı, vergileri indirmeyi ve bir dizi mali yapısal reformu içeren bu politikaların, 2008 sonrası kapitalist devletlerin bankacılık ve finans sistemi kurtarma için kamu borçlarının afaki bir boyuta sıçratmasından dolayı, realize edilme şansı yok. Bu süreç yeni ve senkronize kamu borç krizlerinin önünü açabilir.
Mali krize doğru
Çin’de yaşanan ekonomik yavaşlama, Güney ülkelerini ya da gelişmekte olan piyasaları sarmaya başlayan kriz dalgası ve Avrupa’nın bir türlü durgunluktan çıkamaması, Güney Avrupa’da borç ve bankacılık krizinin sürmesi ve jeo- politik gerilimler küresel boyutta yeni bir mali krizin önünü açıyor.
Küresel finans kapitalin ve kapitalist devletlerin krizi yönelik her hamlesi (öteleyici ve palyatif sonuçlar yaratmanın dışında), daha sarsıcı ve yıkıcı krizleri besliyor.
Volkan Yaraşır