Bir tarafta punduna getirip ABD ve küresel sermaye destekli sivil darbe tezgahlayan cemaat, bir tarafta da organize yolsuzluk düzenini yargının şuncacık olan bağımsızlığını tümden iptal edip bal gibi bir “Ara Rejim” kuran AKP merkez kliği olunca, birinden yana görünmek bile demokrasiden yana güçlerin geleceği için tehlikeli.
PARALEL DEVLET’in PATENTİ APO’da
Kendi fark ettiğim bir yanlışım ile başlayayım: “””Paralel devlet:Bu terim de terminolojiye Tayyip Erdoğan’ın katkısı…””” demişim… Oysa Demirtaş’ın demeci bana da hatırlattı, MİT müsteşarının ifade vermeye çağırılması sırasında Abdullah Öcalan bu terimi kullanmış ve kanun değiştirilmese Erdoğan’ı da sorgularlardı demiş : “dikkat et -senden ayrı bir iktidar odağı- paralel devlet var” demeye getirerek muhatabını uyarmıştı…
30 yıldır ilk defa meşru muhataplık kazandığı durumda muhatabını korur laflar etmesi hele: “Neden Apo ve PKK ile konuşuyorsun?” diye yargıyı devreye sokanlara karşı en azından dialogun devamı için muhatabını koruması anlaşılır bir durum:
“Bak sen tam muktedir değilsin, senden ayrı paralel bir devlet daha var ve MIT müsteşarını yargılamaya gidecek kadar cesurlar ve iktidarına sahip olmazsan bizim barış görüşmelerimiz işe yaramaz” anlamında edilmiş sözler belli ki… Erdoğan da yolsuzluk operasyonuna hedef olunca ideolojik patenti Apo’ya ait bu “paralel devlet” terimini sahiplenmiş anlaşılan… Biz bu terimi geçen Ocak sayımızda şöyle tariflemişiz?: “”Paralel Devlet: Derin Devlet yapıları arasında çelişki ve rekabet demek. Derin Devlet, gücünü meşru, seçilmiş yapılardan ziyade devlete yerleşmiş bürokratik yapılarla, mali çıkar kliklerinin ortaklaşmasından oluşan yapıları tarif ediyor. AKP, Ergenekonu tasfiye ederken, kendi derin devletini kurmayı ve bu yolla olabileceğinden daha uzun bir iktidar hayali kurmayı umuyormuş. Ki bunun NATO’cu Kontrgerilla (bunu Susurluk zamanında Perinçek “Süper Nato” diye adlandırmıştı) ve “Fethullahçı Kontrgerilla” ile yapmaya yeltendi. Ama olmayacağını gördü.””
18 ARALIK’TAN BERİ BİR ARA REJİM YAŞIYORUZ
“Neden Apo ve PKK ile konuşuyorsun?” diye soruşturmaya uğrayandan yana açılım yapmak elbette doğru ama iktidarın maddi gücünün temelini ortaya koyacak bir yolsuzluk operasyonu sözkonusu olduğunda: bir tarafta punduna getirip ABD ve küresel sermaye destekli sivil darbe tezgahlayan cemaat, bir tarafta da organize yolsuzluk düzenini yargının şuncacık olan bağımsızlığını tümden iptal edip bal gibi bir “Ara Rejim” kuran AKP merkez kliği olunca, birinden yana görünmek bile demokrasiden yana güçlerin geleceği için tehlikeli. Çünkü demokrasiden yana olanlar yargının bugünkü hali ne olursa olsun, daha beterine, tümüyle keyfi yürütme kuyrukçuluğuna bağlanacak yargıyı kabullenemezler. Tüm mücadeleleri ve demokrasi anlayışları azınlık haklarının çoğunluğa karşı korunması üzerinedir. Elbette ki kısa zaman sonra ateşkes konusundaki muhatabının kim olacağını hesaplamaya çalışmak ve temkinli davranmak doğru olabilir ama artık ne iktidardakinin devamının garantisi var, ne de yerine gelebilecek iktidar biçimleri net… Kürt hareketi gerçek müttefiklerinin ve kendinin önünü açıcı ve özellikle batıda Türkler arasında gücünü arttırıcı bir hat izlemek zorunda… Barış söz konusu olduğunda da, toplumda var olan her siyasi aktör ile barış için muhatap olabileceğinin, kendini muhatap alacak her aktör ile samimi görüşeceğini dosta düşmana kavratmalı… Ancak barış için müzakereye oturacağını ilan eden aktörlerle yan yana gelebileceğini ilan etmeli. CHP‘nin barış sürecinin devamını taahhüt etmesini sağlamalı. Olmadı cemaatin engel çıkarmayacağını, MHP’nin köstek olmayacağını dahi söyletmeli.
AH ŞU CHP..
Anlaşılan, birçok demokrata, solcuya, ulusalcıya ikircikli gibi görünen politika kısmen istenen sonuçları vermiş. Gülen, türk gazetecilere belki söylemezdi ama BBC’ye Apo ve PKK ile görüşmelere karşı olmadığını belirtmiş. Ama CHP propagandada kendi iktidarından söz ederken: hiç “CHP iktidarında barış görüşmelerini sürdürüp gerçek barışı getireceğiz” diye ilan ediyor mu? Biliniyor ki kendine ulusalcı kanat diyenler bunu engeliyor, ve niyetleri başka, güçleri de var, resmi sözcü Haluk Koç bile onların sözcüsü gibi…
Tersine, oy uğruna görüşmeler yapıp sonunda “biz Kürtlerle ittifak yapar görünemeyiz” deyip işin içinden çıkıveriyor. Ve de MHP’lisini , AKP’lisini, eski DYP ve ANAP’lısını aday göstermekten, hem de tabanının itirazına rağmen beis görmüyor. Kürtler konusunda hayal kırıklığı yaşayan ulusalcılar (kendini Facebook ta TC , Çapulcu vs diye adlandıranlar,) artık çuvaldızı siyasi erkini tamamen kaybetmiş olarak da olsa iktidara gelme hayalleri kuran CHP’ye batırsalar hem demokrasi güçlerini hem kürt hareketini hem de kendi kimliklerini yeniden kazanmış olacaklar…
Bundan ivedi iş yok…
Bu yazı Yeni Harman dergisinde yayınlanmıştır.