Kadir Akın yazdı – Konferans-Kongreler, HDK-HDP’nin yapısal sorunları kadar önemli ve hatta yaşamsal önemde bir “siyasal demokrasi” talebinin yükseltilmesi ve bu talep etrafında en geniş cephenin kurulması görevlerini de önümüze koydu.
Geçtiğimiz ay Ankara’da birer hafta arayla gerçekleştirilen HDK-HDP Konferans ve Kongrelerinin, AKP ve Erdoğan’ın Kürtlere karşı başlattığı topyekûn savaşın belirleyiciliği altında geçtiği hepimizin malumu!
Şırnak, Cizre, Diyarbakır-Sur’da 2 aya yaklaşan sokağa çıkma yasakları ve kuşatma sürerken, siviller ellerinde beyaz bayraklarla ölü ve yaralılarını çatışma bölgesi dışına çıkartmaya çabalarken güvenlik güçlerince taranarak, sıkıştıkları evlerin bodrum katlarında can çekişerek ölürlerken bu atmosferin, Konferans ve Kongre salonlarını etkisi altına almasından daha doğal bir şey olamazdı.
Dolayısıyla özellikle Batıda, Konferans ve Kongreyi yapıldığı gün olarak değil bir zaman dilimi olarak algılamak; ilçe, illerden başlayarak sorunların yeterince tartışılacağı bir akılla örgütlemek, kürsüleri katılımcı bir mantıkla kurmak ve Konferans-Kongrelere Batının gücünü yansıtmak için özel bir çaba içinde olmak gerekiyordu. Ne yazık ki bunun tam olarak yapıldığı söylenemeyeceği gibi, Kongre salonundan verilmeye çalışılan mesajlar ise bu anlamdaki eksikliği gidermeye yetmeyecekti.
Kendisini, bağımsız adaylarla girilen 11 Haziran 2011 seçimlerinde yakalanan başarı üzerine inşa eden HDK, Öcalan’ın önerdiği biçimiyle cephesel bir işleyişle HDP’yi de kuracak, 10 Ağustos 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’la neredeyse oylarını ikiye katlayacak, 7 Haziran 2015 seçimlerine ise partiyle girme kararını alırken de bu başarıya sırtına dayayacaktı. HDP’nin kurulması ve birbiri ardına yakalanan başarılar sonrası, HDK’nin ihmal edilmesi ve kuruluş öncüllerinin ise giderek parlaklığını yitirmesini de beraberinde getirdi. Aslında bu tehlike görülüp bunun önlemi alınabilirdi. Kuruluşundan bu yana neredeyse 5 yıl geçmiş HDK, Batıda ve özellikle metropollerde, taban örgütlenmesi biçiminde cephesel bir işleyişle büyümek yerine sahip olduğu meclisleri bile yaşatamaz hale geldi. Öngörülen HDK modelinin partisi olan HDP üst üste gelen seçimlerle ve yakalanan başarılar ile birlikte HDK’yi ne yazık ki ihmal etti ve HDK’nin gerekliliği, HDK’siz HDP’nin mahsurları yeterince bilince çıkartılamadı.
HDK Konferans-Kongresinde bu ihmalin faturası şimdi tüm bileşenlerin ve HDK’yi kuran kurucu iradenin önüne gelmiş oldu. Karar alma ve mutabakat süreçleri, bileşenler nezdinde şeffaflık gibi cephesel örgütlenmelerde hayati öneme sahip konulardaki aksamalar bu ihmalle birleşince ortaya “HDK’nin HDP eli ile yeniden kurulması” gibi bir durum çıktı. Elbette siyasette daha dingin, çatışmasızlık ve müzakerenin egemen olduğu bir iklimin ürünü olan HDK için şimdi bu oldukça zor ama başarılması gereken bir görev. Savaş ikliminin ağır bastığı koşullarda HDK’den yaygın ve kitlesel meclisler kurmasını beklemek yerine bu mantığı yaşatmak, kurulurken sahip olduğu cephesel kuruluş gerekçelerini hatırlayıp yeniden parlatmak ve geleceğe hazırlanmak gerekiyor. Unutmayalım ki, HDK kurulmadan önce, daha önce denenmiş benzerlerinin akıbetini yaşayabilirdi. Bu konuda Öcalan’ın formülasyonu akıldan çıkarılmamalı, onun cephesel işleyişi ve HDP’nin düzenin tehditleri -özellikle parlamentarizm- karşısında bağışıklık sistemini koruyanın HDK olacağı unutulmamalıdır
HDK-HDP Konferans ve Kongrelerinin toplandığı konjonktür, Erdoğan AKP’sinin başlattığı Kürt savaşı üzerinden totaliter bir rejime doğru hızla ilerlendiği bir sürece denk geldi. Dolayısıyla Konferans-Kongreler, HDK-HDP’nin yapısal sorunları kadar önemli ve hatta yaşamsal önemde bir “siyasal demokrasi” talebinin yükseltilmesi ve bu talep etrafında en geniş cephenin kurulması görevlerini de önümüze koydu. Bu konudaki karar tasarıları içerik bakımından sağlam olmakta birlikte bu konunun yakıcılığının Konferans-kongrelerde yeterince algılandığını söylemek zor. Şimdi bu görev seçilen PM ve MYK’nın önünde duruyor.
Önümüzdeki süreçte Ortadoğu, Suriye, Rojava ve Kürt illerinde süren savaşın alacağı biçime bağlı olarak Erdoğan’ın aklından çıkmayan “başkanlık” meselesinin aktüalite kazanması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Mevcut parlamento içinden ya da bir baskın seçimle elde edilecek yeterlilikle gündeme gelecek referandum dahil bir çok olasılık hesaba katılarak, HDK-HDP dışındaki toplumsal muhalefet güçleriyle birlikte hitap alanı geniş bir koordinasyonun kurulması hayati bir önemde olacaktır.
HDP Konferans ve Kongrelerinin bir süreç olarak değerlendirilememesi sonucu HDP’nin yapısal sorunlarının yeterince ele alınamadığını belirtmiştik. Karar alma süreçleri, propagandada öncelikler, taktik ve stratejinin belirlenmesindeki mutabakat arayışı, Batıya seslenmek, programa sadık kalmak ve bir bütün olarak HDP’nin HDK’den bağımsız ele alınamayacağı gibi konulardaki problemlerin üzerini örten başarı, yerini siyasal gericiliğin saldırılarına bıraksa da bunlar aşılamayacak sorunlar olarak görülmemelidir. Unutulmamalıdır ki tekrarlanan 1 Kasım seçimlerinde sadece AKP değil, iktidar bloğunun bütün öznelerinin yani devletin tamamının birleşik saldırılarının muhatabı olan ve neredeyse adım attırılmayan HDP, barajı aşma ve parlamentoya 3. parti olarak girme becerisini gösterebildi.
Şimdi bu saldırıların püskürtülmesi ve sürecin tersine çevrilmesinde toplumsal muhalefet güçleri ile birlikte HDP’nin göstereceği çabalara bağlı olarak kurulacak “Demokrasi Cephesi” ile daha büyük başarılar yakalanabilir.