Berkay Varol’un yazısı: 1 Ocak 1959 Küba Devrimi
26 Temmuz 1953. Santiago de Cuba’da bulunan Moncado Kışlası’na bir saldırı gerçekleşti. Saldırının nedeni Batista’nın diktatör olarak halka zulüm etmesiydi. Örgütün adı saldırının tarihi 26 Temmuz Hareketi oldu. Üyeleri Meksika’ya sürgüne gönderildi. 26 Temmuz Hareketi Meksika’da tekrar toplanarak 82 kişilik bir güçle Küba’ya geri döndüler. Örgütün büyümesi safhasında Fidel Castro, Raul Castro ve onların Arjantinli devrimci Ernesto Guevara bulundu. Örgütün amacı Batista’yı devirmekti.
82 kişilik devrimci ekip Granma yatı ile çıktılar Küba’ya doğru hareket ettiler. Küba’da eğitim almak ve yönetmek için karaya çıktılar. Fakat karaya adım atanların birçoğu hayatını kaybetti. Onları Küba Hava Kuvvetleri bekliyordu. Grup dağıldı ve sadece 82 kişiden 12’si Sierra Maestra Dağları’nda tekrar buluşabileceklerdi. Çarpışmada Ernesto boynundan ve göğsünden hafif yaralar almıştı. Fakat ekipteki görevini yeri getirerek ilk yardım yapmaya devam etti.
Dağlarda Fidel, Ernesto, Raul, Almedia, Camilo önderliğinde eğitim gördüler. Ernesto’nun grup içerisindeki görevi doktordu. Kendisi tıp mezunuydu. Hareketin ilk eylemleri Sierra Maestra Dağları’nda bulunan askeri birliklere saldırılar düzenlemek oldu. İlk eylemi Batista Garnizonu’na yaptıkları başarılı bir saldırı sonucu adada ses getirdiler. Daha sonraları 26 Temmuz Hareketi’ne katılanlar oldu. Bunların arasında özellikle köylüler büyük yer tutuyordu.
Kumandan Ernesto’nun da dediği gibi bu dağların arasında yalnızca ateş edilmiyordu. Okuma-yazma bilme oranının çok düşün olduğu bir ülkeydi Küba ve dağlarda aynı zamanda okuma-yazma bilmeyen gerillalar eğitim aldılar. Ernesto köylüleri tedavi etti. Küba halkları 26 Temmuz’u sahiplenmişlerdi.
Batista’nın ordusu-polisi yaklaşık 30.000 ile 40.000 arası iken 26 Temmuz Hareketi sadece 200 kişiydi. Burada araya girerek Kumandan Ernesto Guevara’nın verdiği bir röportajdan bir kesit paylaşmak isteri.
‘’Askerlik bilimi üzerine yazdığı “Savaş ve Barış”ta Tolstoy daha geniş orduların, daha fazla güç ihtiva ettiğini belirtir.Fakat diğer yandan, belli belirsiz fark edilense askerî mücadele sırasında bir ordunun nihaî gücü bilinmeyen bir değişken tarafından artan gerçek fiziksel yeterliliğidir.Bu bilinmeyen değişken; askerlerin savaşma arzuları ve tehlikeye karşı koyma isteklerinin derecesiyle orantılı cesaretlerinden başka bir şey değildir.Savaşma arzusu olup da, neden savaştıklarını bilen askerler için kiminle savaştıkları önemsizdir.İster askerî dehaların, ister normal zekalı insanların komutası altında olsunlar.ister sopalarla, ister dakikada 30 kez mermi atan makineli tüfeklerle savaşsınlar aldırış etmezler ve en uygun şekilde mevzilenip, sonunda kazanırlar.’’
Batista bu hareketin büyümesine tepki göstermiş ve şehirlerde kan kusturmaya başlamıştı. Fakat her çatışma öncesi savaşmaya isteksiz olan orduydu ve saldırıları etkisiz oluyordu. Batista güçleri için diğer bir sorun ise Birleşik Devletler tarafından 14 Mart 1958’de konulan ambargoydu. Küba Hava Kuvvetleri uçakları tamir ettiremiyor ya da yedek parça alamıyordu. Ama yine de Batista öldürmekten vazgeçmiyordu. Kübalılar öldürülüyorlardı.
Batista’nın tüm güçleri Verano Operasyonu ile dağlara güçlü biçimde saldırmaya başladı. 12.000 asker bu operasyona katıldı fakat Castro’nun kararlı savaşçıları tarafından saldırılar geri püskürtüldü. 11 Temmuz’dan 21 Temmuz’a kadar süren La Plata Muharebesi’nde Castro’nun güçleri 240 kişiyi esir alırken sadece 3 kişi kaybetti. 29 temmuzda General Cantillo’nun tuzağına düşen Castro ve savaşçıları yaklaşık 70 kişiyi yitirdi. Castro 1 Ağustos`ta geçici ateşkes önerdi ve Cantillo kabul etti. Pazarlıklar sürerken Castro savaşçılarını tekrar dağlara taşıdı ve operasyonu en az kayıpla bitirdi. Büyük umutlarla başlatılan Verano Operasyonu Batista hükümeti için başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Fidel artık mücadeleyi şehirlere taşımak istiyordu. 21 Ağustos 1958 tarihinde 26 Temmuz Hareketi var gücüyle saldırmaya başladı. Fidel Castro, Raúl Castro ve Juan Almeida komutanlığındaki “Oriente” bölgesinde yani Santiago de Cuba, Granma, Guantanamo, Holguin’de dört ayrı cephe kurulmuştu. Bu cephelerde müthiş başarı elde edildi. Askeri sevkiyat treni içerisinde cephanelik bulundu.
Ernesto Guevara, Camilo Cienfuegos ve Jaime Vega kumandanlığındaki üç ekip de Santa Clara’ya doğru ilerledi. Jaime Vega ekibi yok edildi. Kalan iki ekip ana merkezlere ulaşarak Castro kumandanlığında olmayan direniş örgütleriyle birleşti. Camilo 30 Aralık 1958’de Yaguajay Çarpışması’nda önemli bir başarı elde etti. Hemen ertesi gün Santa Clara şehri Ernesto Guevara, Camilo Cienfuegos ve William Alexander Morgan güçleri tarafından ele geçirildi. Batista için artık yolun sonuydu. Bu haberleri aldıktan hemen sonra 1 Ocak 1959’da Küba’yı terk etti. Fidel Castro bu haberi tüm radyolardan duyurdu. 2 Ocak 1959’da Ernesto ve Camilo kumandanlığındaki güçler Havana’ya ulaştı. 6 Ocak’ta Fidel ve ekibi Havana’ya gelip 26 Temmuz Hareketi’nin verdiği mücadelenin bitmediğini yalnızca savaşı kazandıklarını söyledi. Dediği gibi ‘’DEVRİM’’ şimdi başlıyordu.
Küba Devrimi’nin de simgesi haline gelen Kumandan Ernesto Guevara bu mücadelede en dikkat çekici kişi olmuştur. Sorun nasıl olur da bir Arjantinli başka bir halkın kurtuluşu için mücadele eder? Ernesto Guevara’nın sözleri bunu yanıtlar niteliktedir. Verdiği mücadelenin insanlık, enternasyonalist bir mücadele olduğunu dile getirmişti. Meksika’da Küba’ya gelmesi için bir şartının olduğunu Fidel’e .‘’Eğer olur da mücadelemiz başarıya ulaşırsa devrimi tüm Latin Amerika’ya yaymama yardım edeceksin’’der.
Peki bugün Küba’da ne mi var?
-Yaşayan halkların %65,1 Beyaz, %10,1 Afrikalı, %23,8 Mulatto ve Mestizo, %1 Asyalıdır. Ama ayrımcılık ötekileştirme yok.
-Küba’nın tek parti egemenliğine dayalı sosyalist bir devlet yapısı vardır. Küba Komünist Partisi’nin (PCC) devlet yönetimindeki ağırlığı 1976 Anayasası’nda açıkça belli edilmiştir. 1965’te hazırlanmaya başlanan ve 1976’da halkoyuna sunularak yürürlüğe giren anayasaya göre yasama yetkisini Halk İktidarı Ulusal Meclisi kullanır. Devlet ve hükümet başkanı konumunda olan Devlet Konseyi başkanı, Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder. Yani halkların egemenliği sözde anayasal güvencede değil halklar kendini yönetmektedir.
-İsteyen istediği dine mensup. Devletin resmi dini bulunmamaktadır. Ama bu halklar arsında bir çatışma yaratmamaktadır, çünkü dinin bireysel olduğunu halklar tarafından bilinmektedir.
-Ernesto Guevara’nın sözleri şöyledir eğitim konusunda.’’Burada (Küba’da) okuma-yazma bilmeyenlerle dolu bir ülkede herkesi kandırabilirler. O yüzden gerilla olabilmenin koşulu aynı zamanda okuma-yazma bilebilmek ve öğretebilmektir’’ der. Küba’da okuma yazma bilen kişi sayısı nüfusun %99.8’ini oluşturuyor ve dünyada bu konuda birinciler. Ülke eğitim konusunda çok ilerlemiş ve tıp alanında en iyi ülkeler arasında yer almıştır.
-Son olarak Küba’da işsiz insan yok, sokakta yatan insanlar yok, herkesin kalabileceği bir ev var, aç kalmak diye bir şey yok, sağlık bedava, eğitim bedava, sokaklarda yalnızca hayvanlar yaşamakta onların kontrolleri devlet tarafından yapılmakta, Kübalı binlerce doktor ihtiyacı olan ülkelere yardıma gidiyor.