Ahmet Saymadi yazdı: CHP’nin de HDP’nin de laiklik için her zamankinden daha hassas olmasını gerektiren günlerden geçiyoruz. Şaka değil, gereken hassasiyet gösterilmezse IŞİD düzeni bizi bekliyor. Yoksa yakında ‘Hayırlı Cumalar’ mesajı yerine, ‘Hayırlı Şeriatlar’ ya da ‘Hayırlı IŞİD’ler’ mesajı alabiliriz.
Başbakan Ahmet Davutoğlu dün yapılan AKP grup toplantısında ‘müjdeyi’ verdi. Artık devlet memurlarının Cuma günü mesaileri, Cuma Namazına göre ve Sünni Müslümanların ‘İbadet hürriyetini engellemeyecek’ şekilde düzenlenecek. Başbakan Ahmet Davutoğlu, yapılan düzenleme ‘çok elzem’ olduğundan, 08 Ocak Cuma gününe yetişmesi için elinden geleni yapacakmış.
Türkiye’de laiklik anayasaya göre devletin temel niteliklerinden birisi ise ve yurttaşlar arasındaki eşitliği ifade ediyorsa şayet; toplumsal yaşam, çalışma düzeni ve yasalar dini inançlara göre düzenlenemez. Bunun sadece belli bir inancın ibadet biçimine göre düzenlemesi ise daha büyük sakıncalar barındırır. Yurttaşlar arasındaki eşitlik ilkesini ortadan kaldırır. Toplumsal yaşamın, çalışma düzeninin ve yasaların, dini kurallara göre değil; uluslararası normlara, güneşin doğuşuna-batışına ya da toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemesi gerekir.
Laiklik ilkesinden verdiğimiz her taviz, bizi her geçen gün biraz daha çoğunluğun inanç biçimi olan Sünni Müslümanlığın toplumun her noktasında egemen olmasına doğru iter. Sünniliğe ait hukuk kurallarının geçerli olması sonucuna doğru götürür. Abartmadan söyleyelim, bu gidişatın sonu bellidir: İslam hukukudur yani şeriat düzenidir!
Devlet, bütün inançlara eşit mesafede durmak yerine, sadece bir dinin kurallarını referans almaya başlarsa ortada laiklik ilkesinden bahsedilemeyeceği gibi; hakim olan inanç biçimine mensup olmayanların yaşam alanı da daralır. Bu biçim şeriat düzeni gelene iki aşamada ilerler: Önce herkes Sünni gibi yaşıyormuş taklidi yapar, sonra ise herkes Sünni olmayı seçmek zorunda kalır. Sonrasında sıra Sünni olanların, Sünniliği nasıl yaşaması gerektiğinin düzenlenmesine gelir.
Dini referansların, kuralların, ibadetlerin toplumsal yaşamı, çalışma düzenini ve yasaları belirlemesine her zeminde karşı çıkmak gerekir. Dolayısıyla Cuma Namazı düzenlemesine de karşı çıkmak elzemdir. Bunun İslam düşmanı olmakla da bir ilgisi bulunmamaktadır. Nihayetinde kimsenin Cuma Namazına giden insanlara herhangi bir müdahalesi bulunmamaktadır.
Nihayetinde AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana, Cuma günleri olan bitenler ortadadır. Cuma günleri bütün devlet dairelerinde namaza giden memurlar mesaiye geç başlamaktadır. Bununla birlikte namaza giden ya da gitmek zorunda kalan memur sayısında ciddi bir artış vardır. Hatta birçok memurun, müdürlerinin-üstlerinin namaz kıldığı camiye gitmeye çalıştığı, memurların amirlerine namaz kıldıklarını ispatlamaya çalışması herkesin bildiği bir gerçektir.
Cuma günleri telefonlarımıza düşen ‘‘Hayırlı Cumalar’’ mesajındaki, toplumun giderek nasıl da muhafazakarlaşmak zorunda kaldığının en basit örneğidir. Yapılacak yasal düzenlemeyle mesele katlanarak boyutlanacaktır.
2002’de İslami referansları açık olan AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte, herhalde hiçbirimiz, İslam’ın, toplumsal yaşamı bu denli belirleyeceğini tahmin etmiyordu. Ancak ardı ardına gelen düzenlemeler dini yaşamın her alanında daha da hakim kıldı. Türban bütün kamu kuruluşlarına girdi. Kadınlarla erkeklerin aynı evlerde kalması ‘kızlı erkekli evler’ denilerek suç gibi gösterildi. İlköğretimde 4+4+4 yasasıyla kız çocukları eğitim hayatından çekildi. Açık alanda içki tüketilmesi kabahatler kanununda suç sayıldı ve içkiye ciddi oranda Özel Tüketim Vergisi eklendi. Kabahatler kanunu adı altında Müslümanların uygun bulmadığı birçok fiil cezaya bağlandı. Birçok ilkokul ve lise İmam Hatip Lisesi’ne çevrildi. Nerdeyse bütün kamu kuruluşlarına mescit yapıldı. İhtiyaç olsun ya da olmasın merkezi yerlere cami yapımı artış gösterdi. Kadınların toplumsal yaşamdaki hakları daraltıldı. Müslüman olmayanlara dönük nefret söylemi, mezhepçilik arttı. şeriatçı ve cihatçı örgütlenmelerin sayısında büyük bir artış yaşandı, bu örgütler ve dernekler AKP tarafından korundu. IŞİD’çiler bile bayram namazı adı altında İstanbul’da toplantılar yaptı. Cihatçı gruplara AKP hükümeti tarafından silah dahil her türlü destek sağlandı.
Son zamanlarda ise Müslümanlar için hayata geçirilmeye çalışılan, ‘‘İbadet Hürriyetini engelleyecek uygulamaların kaldırılması’’ hususunun tam tersi uygulamalar Aleviler için yapılmaya başlandı. Diyanet İşleri Başkanlığı, Aleviliğin ne olduğu noktasında fetva yayınlıyor; Sünnilerle Alevilerin evlenmesi caiz değildir diyor, Cemevleri’nin ibadethane sayılması kırmızı çizgimizdir diyor! Adeta mezhepçiliği körüklüyor. Sünnilerin Cuma Namazı ibadet özgürlüğü sayılırken, Alevilerin ibadethanesi bile yok sayılıyor!
Durum böyleyken başta CHP’nin ve HDP’nin Sünni Müslüman seçmenin oyunu daha fazla alabilmek için, ‘‘Ben daha Müslümanım’’ yarışı içerisine girmesinin ya da olanlara sessiz kalmasının topluma bir yararı yoktur. Böylesi bir tutumun toplumsal yaşamda dinin ağırlığını daha da arttırmaktan başka bir işlevi bulunmamaktadır. İslami hassasiyetler üzerinden oy veren insanları, daha fazla İslami söylem üzerinden kazanmanın imkanı bulunmamaktadır. İslami hassasiyetlerle siyasi tercihlerde bulunanların adresi zaten bellidir. Ama tersi mümkündür: Müslümanlar da laikliğe ikna edilebilir. Değilse bile laikliğe ikna etmeye çabalamak gerekir. CHP’nin de HDP’nin de laiklik için her zamankinden daha hassas olmasını gerektiren günlerden geçiyoruz. Şaka değil, gereken hassasiyet gösterilmezse IŞİD düzeni bizi bekliyor. Yoksa yakında ‘Hayırlı Cumalar’ mesajı yerine, ‘Hayırlı Şeriatlar’ ya da ‘Hayırlı IŞİD’ler’ mesajı alabiliriz.