Gülfer Akkaya’nın yazısı: Rosa Luxemburg “Devrim muhteşem bir şey, gerisi zırva”
Devrime ve aşka tutkuyla bağlı, ama asla baş eğmeyen Ortodoks Marksist Rosa Lüxemburg… O, devrim zamanlarında geçen ömründe yaşanacak tüm heyecanları tatmış, Plehanov, Lenin, Bebel gibi dönemin önde gelen sosyalistlerine kafa tutmuş, bugünün sosyalistlerinin gündemindeki tartışmalara daha o günlerde çözümler önermiş en ünlü devrimci kadınlardan biridir. Eteğinin hışırtısı devrimin müjdecisi olabilirdi, askerler tarafından ansızın öldürülmeseydi.*
Rosa Lüxemburg 5 Mart 1870 yılında nüfusunun büyük bölümü Yahudilerden oluşan Zamosez kasabasında beşkardeşin en küçüğü olarak dünyaya gelir. O sıralar Polonya bağımsız bir devlet değildir. Rus Polonyası olarak varlığını sürdürmektedir.
Rosa’nın okul yılları Çarlık Rusya’sına başkaldıran bağımsızlık yanlısı Polonyalıların Çar’a karşı isyanlar nedeniyle Polonya’nın baskılara maruz kaldığı yıllara tekabül eder. Tüm bu baskılara rağmen Rusya, yükselen devrimci dalganın önüne geçemez.
1882’de Polonya’nın ilk sosyalist örgütü olan Proletarya Partisi kurulur. Parti hızla büyür ve Rus yeraltı örgütleriyle ilişki kurar. Bu Rus gruplardan birinin 1881’de Çar’ı öldürme girişiminde Polonyalı suikastçılar görev alır. Suikastı düzenleyen Sofia Perowskaja Çarlık’ta idama mahkûm edilen ve asılan ilk kadın olur. Çar’a karşı mücadele etmenin bedelini henüz bir yaşında olan Proleterya Partisi, üyelerinin çoğunun tutuklanmasıyla öder. Tutuklanmaların ardından partinin yasadışı kanadını yirmi iki yaşındaki Maria Bohuszewiez üstlenir. Bir süre sonra Maria Bohuszeweiz de yakalanır ve tutuklu kafilesinin Sibirya’ya haftalar süren yürüyüşü sırasında ölür.
Çocuk Rosa elbette tüm bunlara bir anlam verecek yaşta değildir. Ama hayatı boyunca bu iki kadının ölümünü unutmaz. O yıllarda Rosa’nın temel kaygısı okumaktır. Üst sınıflardan Rus kızların ya da zengin Polonyalı kızların hakkı olan eğitim, kereste tüccarı bir babanın kızı için bir hayaldir. Ancak babası ne yapıp edip kızını liseye yazdırır. Lisenin ardından Zürich’te üniversite yılları gelecektir.
Zürich’te Leo ve Marksizm
Zürich o zamanlar vatanlarından ayrılmak zorunda olan pek çok devrimciye ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle sosyal demokrat pek çok Alman Zürich’e yerleşmiştir. Zira Almanya’da “sosyal demokrasinin kamu huzurunu tehdit edici teşebbüslerine karşı kanun” yürürlüğe konmuştur. Bu kanun sonucu dernek kurmak, yayın çıkarmak yasaklanmıştır.
Üniversiteli Rosa bu kentte hayatının gidişatını belirleyen temel iki unsurla tanışır. İlki Marksizmdir. Büyük kütüphanelerde yaptığı araştırmalar, okul tezi, derneklerde tanıştığı sosyalist insanlar ve bu insanlarla günler geceler süren çaylı hoş tartışmalar. İyi bir konuşmacı olan Rosa bu yönü sayesinde kısa sürede çokça insanı etkileyip yeni katıldığı bu ortamda hemen saygın bir yer edinir.
Böyle ortamlarda tanıştığı Leo Jogiehes, Rosa’nın hayatının seyrini belirleyen ikinci unsur olacaktır.
Varlıklı bir ailenin yakışıklı oğlu Leo ne eğitim, ne kariyer peşindedir. O bütün çarpıklıkların temelini araştırıp bulmak ve gerekirse tüm sosyal yapıyı değiştirmeyi, hayatını harekete adamayı hedefleyen, bundan dolayı eğitimini yarıda bırakıp demir dökümhanesinde çalışıp, böylece yasadışı koşullara kendini hazırlayan tutkulu bir devrimcidir.
Onu tanıyan herkesin hakkında ortaklaştığı noktalar, dik kafalı, küstah, zeki, komplocu tutuma sahip, soğukkanlı ama kesinlikle mükemmel bir yeraltı militanı olduğudur. Arkadaşlarının ironiyle söylediği gibi (Leo) “İsmini ve adresini kendisinin bile bilemeyeceği kadar gizlilik ustası”dır.
Yeteneklerini yasadışı alan üzerine pekiştiren Leo hayatının sonuna dek böyle yaşar, bir tek istisna hariç.
Kısa bir süre içinde olağanüstü bir entelektüel birikime sahip olan Rosa, aynı zamanda yetkin bir tartışmacı ve propagandacıdır. Hepsinden önemlisi Rosa daima ortodoks bir Marksisttir. Zürich’te geçen yıllar Rosa’nın kendini teorik olarak kurduğu yıllardır ve bu birikimiyle Berlin’e gittiğinde kısa süre içerisinde Alman sosyalistlerinin sözcüsü olacaktır. O bir dehadır.
Rosa’nın hayatında önemli bir başka yön, Lenin’le aralarında çıkan ve 1903’e dek süren tartışmalardır. Rosa, Lenin’in yeni tip merkeziyetçi ve otoriter parti modeline karşı, demokratik ilkelere bağlı bir yönetim ve katılımı savunur. Lenin’le girdikleri Polonya sorunu, Rus devrimi ve Bolşevikler konulu polemiklerinde Lenin onu yanılsamalı bulur. Yine de Rosa’nın devrimciliğini görmezden gelemez: “O bir kartaldır, kartal olarak kalacaktır” der.
Zürich’ten Berlin’e
1897’de Rosa Berlin’e gitmeye karar verir. Çünkü Polonya’daki parti faaliyetsizdir ve Almanya’da siyaset daha merkezidir. Üstelik Almanya modern bir endüstri ülkesidir. Bu da işçi sınıfı demektir. Böylece Rosa o dönem Enternasyonal’in lider partisi SPD’de çalışmaya başlar.
Rosa’nın iyi konuşmacı olması partiye girişinden sonra yapılacak seçimleri hem partiye hem Rosa’ya kazındırır. Partide hak ettiği yeri almasını sağlayan en temel şey ise keskin zekâsı, güçlü kalemi ve kuramsal dehasıdır. O, Almanya solunun kuramcısıdır. Kısa sürede Almanya’da Rosa Lüxemburg adı tüm sosyalistler ve kitleler tarafından tanınacaktır.
1914 yılında patlak veren Birinci Dünya Savaşı’na dek SPD’de mücadele eden Rosa, bu tarihten sonra başka şeyler yapmak gerektiğine karar verir. Birinci Dünya Savaşı tüm Avrupa sosyal demokrasisini felce uğratmıştır. Milliyetçilik her yanı sarmış, herkes cepheye savaşmaya gitmiştir.
Böyle bir dönemde Rosa, Karl Liebkneckt ve bir avuç sosyalist SPD’nin milliyetçileşen dönek yöneticileri ve partiyle ilişkilerini keser, yeni bir grup kurarlar.
Savaşın ilerleyen günlerinde bu gruptan sıkı bir örgüt olan Spartakistler doğacaktır. Burada Rosa ve arkadaşları ihmal ettikleri gizlilik (illegalite) kurallarına yeniden döneceklerdir. Gizliliği Alman sosyalistlerine, bir süre evvel kavgayla ayrıldığı belalısı, eski sevgilisi, aynı zamanda yoldaşı Leo öğretir. Leo, kısa bir sürede Spartakistler’i tüm Almanya’da yeraltına çekmeyi başarır.
Ölüm ve son görev
Rosa için tutuklanma yılları başlamıştır. Yahudi olduğu için hakkında karşı propagandalar yapılır, hedef gösterilir. 1918 Kasım’ındaki Kiev denizci ayaklanması Almanya’da devrimi muştular.
9 Kasım’da Rosa serbest bırakılır. Ancak aralık ayında duvarlara Rosa ve Liebkneckt’in ölümünü kışkırtan afişler asılır.
14 Ocak’ta Leo tutuklanır. 15 Ocak gecesi Rosa ve Liebkneckt aynı evde gönüllü milislerce yakalanırlar. Askeri karargâha götürülürler. Sorguya çekilen Rosa merdivenlerden indirilirken askerler onu işaret ederek bağırırlar: “İşte, geliyor orospu!”
Döner kapının yanında duran asker bir saat evvel aynı yerde Liebkneckt’i dipçikle öldürmüştür. Rosa’nın kafasına da defalarca dipçikle vurur. Rosa ilk vuruşla bayılır. Üstü açık bir araca bindirilen Rosa’nın baygın iken şakağına dayalı silahın tetiği çekilir. Rosa’nın cesedi bir kanala atılır.
Leo hapisten çıkınca gizliliğin bütün kurallarını hiçe sayarak Rosa’nın evine gider. Bu bir intihar mıdır, bilinmez. Anılarla dolu bu evde perişan haldedir. Rosa’ya karşı son görevi onun ölümünü aydınlatan yazısıdır. Yazının bedeli Leo’nun hayatıdır. Bedel ödenir.
10 Mart 1919’da tutuklanan Leo’ya hapishanede önce işkence edilir, ardından kafasına dayanan tabanca ateşlenir.
Kaynaklar:
Aşklar ve Çiftler, Maria Seidemann, İletişim yayınları
Rosa Lüxemburg Biyografi I-II Cilt, Peter Neul, Ataol Yayınları
(Bu yazı Şubat 2006 yılında Toplumsal Özgürlük Dergisi 11. sayıda yayımlanmıştır)