Ahmet Saymadi yazdı: Artık, geldiğimiz noktada hangi meseleyle uğraşmamız gerektiğini, hangi konuda mücadele etmeye öncelik vereceğimizi kestiremiyoruz. Bir yanda Nusaybin, İdil; diğer yanda vurulan Rus uçağı savaşın eşiğine gelen ülke; başka bir yanda basına ve muhaliflere baskı operasyonu; Diğer yanda ise bitmek bilmeyen işçi ölümleri kadın ölüml
Ahmet Saymadi
Artık, geldiğimiz noktada hangi meseleyle uğraşmamız gerektiğini, hangi konuda mücadele etmeye öncelik vereceğimizi kestiremiyoruz. Bir yanda Nusaybin, İdil; diğer yanda vurulan Rus uçağı savaşın eşiğine gelen ülke; başka bir yanda basına ve muhaliflere baskı operasyonu; Diğer yanda ise bitmek bilmeyen işçi ölümleri kadın ölümleri ve talan düzeni… Hasılı halimiz ve ahvalimiz tam da şairin dediği gibi, ‘‘Dört bir yanımız puşt zulası’’
Bir yanda artık ‘Gezici’ hale gelen, bir ilçede kaldırılıp bir diğerinde başlatılan ‘Sokağa Çıkma Yasağı’ var. Cizre’de başlayan, 21 kişinin yaşamını yitirdiği, ilçenin savaş alanına döndüğü; evlerin, işyerlerinin, camilerin tarandığı; insanların ölülerini mezarlığa bile götüremediği, insani ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı; fırına ve bakkala bile gidemediği Sokağa Çıkma Yasağı uygulaması bitmek bilmiyor. Cizre’de kapatılıyor, Silvan’da başlatılıyor. Nusaybin’de kapatılıyor, İdil’de başlatılıyor. Devlet, HDP’ye yüksek oy çıkan, Kürt halkının en direngen olduğu yerlerde halka direnmenin faturasını çıkarmaya çalışıyor. Ve bütün bu zulmün orta yerinde, Nusaybin’de bir duvar yazısı öne çıkıyor: ‘Yaşamak Direnmektir’
Diğer yanda pervasızca ilerleyen bir dış politika var. Soğuk savaş döneminde bile yapılmayan, ‘Rus uçağını saldırma’ bize nasip oldu. Bize diyorum çünkü, uluslararası arenada Türkiye’yi AKP hükümeti temsil ediyor ve yaptığı her yanlışın faturası ona oy veren ya da vermeyen herkese çıkıyor. Suriye’de cihatçı grupları desteklemesi, onlara silah vermesi, petrolünü satın alıp finans sağlaması, lojistik destek vermesi, sağlık hizmeti sunması yetmiyormuş gibi, Türkiye’yi Rusya-İran karşısında ABD’nin yanında bir cephe ülkesi yapıyor.
Başka bir taraftan ülkede AKP’ye karşı kim varsa susturuyor, hapse atıyor, baskı altına alıyor. Dün Cumhuriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni Can Dündar ve Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Erdem Gül tutuklandı. Can Dündar ve Erdem Gül, "devlet sırrını ifşa etmekle" suçlanıyor! Demek ki ifşa ettikleri şey devlet sırrı ve MİT'in IŞİD'e silah taşıdığı iddiası gerçek! Yoksa neden devlet sırrını ifşa etmekten tutuklansınlar! Ankara Katliamından sonra "Tesadüfen yaşıyoruz" diyorduk; bu tutuklamalardan sonra artık, "Tesadüfen tutuklanmıyoruz" durumundayız! Cumhurbaşkanı Erdoğan, Can Dündar için ‘‘Bu haberi yapanlar bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle kolay bırakmam onu" demişti. Cumhurbaşkanı ve ‘eski partisi’ AKP her gün ama her gün bize haddimizi bildiriyor!
Öte yandan artık olağanlaşan ve her gün duyduğumuz işçi ölümleri ve kadın cinayetleri. Her gün doğanın ve kentlerin talan edilmesi, sosyal haklarımızın ve hukukun geriletilmesi. Bir dozer gibi ilerleyen rant ve talan düzeni…
Ama yine de tutuklanan gazeteciler savunmalarında basın özgürlüğünü savunmayı bildiler. Ödenen bedel ne olursa olsun. Can Dündar savunmasında savunmasında, ‘‘Bir casus düşünün ki elde ettiği bilgiyi ertesi gün okurlarıyla paylaşıyor. Bir casus düşünün ki paylaştığı haberden beş buçuk ay sonra karşınıza geliyor, beş buçuk aydır elini kolunu sallayarak geziyor. Ben yapılanın iyi bir gazetecilik olduğunu düşünüyorum. Bugün olsa yine yayınlarım. Kamuoyu iyi ki bunları öğrendi. İyi ki Cumhurbaşkanı dün 'silahsa silah ne olmuş yani' noktasına geldi. Cumhurbaşkanı 'silahsa silah ne olmuş yani diyorsa' ben de ' haberse haber ne olmuş yani' diyorum.’’ dedi. Erdem Gül ise savunmasında, ‘‘Benim daha çok görevim devlet aygıtını kullanan iktidarı izleyip haberleştirmek ve halktan bir şeyler saklanıyorsa bunları araştırmak, ortaya çıkarmak ve paylaşmaktır. Ben devlet güvenliğini daha çok şöyle düşünüyorum: Halkın güvenliği, ülkenin güvenliği gibi düşünüyorum. Mesela bir devletin güvenliği ancak halkın güvenliği varsa olabileceğini düşünüyorum. Ayrıca bir örnek daha vermek istiyorum: Örneğin ülkede ağır bir salgın hastalık olabilir. İktidara gelen parti seçimi kaybetmemek için bu durumu halktan saklayabilir. Bunu öğrenen gazetecinin de bu durumu yazmaması mesleki açıdan suçtur’’ dedi.
Her iki savunma da gazeteciler açısından, daha iyi bir dünya için mücadele edenler açısından gayet yol gösterici…. Nusaybin’deki savaşa rağmen duvara yazılan ‘Yaşamak direnmektir’ yazısı yol gösterici. IŞİD’in bütün caniliğine rağmen direnen Kobani yol gösterici. ‘Devlet kimdir? Ben halkım’ diyen Havva Ana yol gösterici.. Evet, adına demokrasi dediğiniz sandıktan siz çıkmış olabilirsiniz, ama biz hala buradayız ve size boyun eğmemeye kararlıyız. Korkmuyoruz!