Korkut Akın yazdı: Aklım Gezi’de…
Bir kıvılcım çakar, birden coşkuyla çıkarsınız yola ve uğruna baş koyduğunuz düşünceniz, inancınız, umutlarınız ve beklentileriniz için -size yakın, size benzer, sizin gibi insanlarla buluşursunuz. Kaynaşmamanız söz konusu bile değildir. Bir anda, çığ gibi büyüyüp o coşku seliyle sürüklenirsiniz heyecanlı… Umudunuz cümlelerinize, geleceğe bakışınıza yansır, birbirinizden etkilenip daha da büyütürsünüz o güzelliği. Artık güllük gülistanlıktır her yer göz alabildiğine.
Sizin dışınızdakiler öyle mi görürler sizi ve geleceğinizi? Pek umurunuzda değildir aslında, o an için. Zaten kalabalıksınızdır ve onca insanın dışında kimse de kalmamıştır dışınızda. Sahi, televizyonlar bile “penguen” yayınını kesip sizi gösterirler gün boyu, sizi anlatırlar hep. Birkaç ‘çatlak’ ses çıksa da çabuk söndüğü için üzerinde durmazsınız… Durduramayacaklardır halkın bu coşkun akan selini.
Gezi bir dönüm noktası…
Bizim ülkemizde bir 15-15 Haziran vardı böylesi kendiliğinden gelişen ve kitleleri sürükleyen, bir de Gezi Direnişi. Aradan kırk tan fazla yıl geçince, Gezi ile anımsanan 15-16 Haziran, sanata, yeterince, yansımadığı için çabuk unutuldu. Oysa Gezi Direnişi hemen yankısını buldu özellikle edebiyatta. Duvar yazıları, fotoğraflar, dergilerle başlayan akım şiirlerle, öykülerle, romanlarla sürüyor. Bir “Gezi Edebiyatı”ndan söz edebiliriz. Resimden de söz etmeliyiz.
Kendiliğinden gelişen bu önemli kalkışma, örgütlülüğü sağlayamadığı için birkaç yılda söndü ister istemez. Mahalle ve park komiteleri oluşturulsa da hızla azalan kitlesiyle, sadece sosyal medya platformları olarak kaldı ne yazık ki. Peki, edebiyatın, daha geniş anlamda söylersek sanatın ve kültürün yeri ne burada? Unutturmamak. Tek kelimeyle unutturmamak.
Geniş kitlelere yayılacak…
Ufuk Saka, “Aklım Gezi’de” romanında şizofren bir karakter yaratmış… Hızla değişen ve gelişen toplumsal yapımızda (teknolojik gelişmelerin katkısını yadsıyamayız) kuşaklar arası ilişki ve çelişkileri de katarak, günümüzün en önemli sorunu haline -ne yazık ki- getirilen dini meselelerle Kürt sorununu da içeren bir dünyayı kurgulamış. Biraz çok şey var gibi gelebilir, ama hepsi dozunda ve kıvamında. Bir de cinsellik var, yukarıda sayılanlarla iç içe… Cinsellik kuşaklar boyu belirleyici olmuş yaşamımızda, toplumsal tutuculuktan öte cendere altına almaya varan, dinle de bağlantılı cinsellik, bir tabu olarak duruyor karşımızda. Saka, buradan, yani bu tabudan yola çıkıp altında yatanları çıkarmaya çalışıyor. Kuşkusuz, herkesin çıkarımı kendisinin…
Kabullenmeyi bilmek…
Ben varsam, siz yoksunuzdur, sizin olduğunuz yerde benim iktidar mücadelem gereklidir. Bu, benim bakışım… sizin bakışınızla da siz haklısınızdır iktidar mücadelenizde. Herkes kendince iktidar mücadelesi verdiğinde kavga tükenmez hiçbir zaman. Peki, geleneksel imeceyi nerede koyacağız, sevgiyi, saygıyı… Demek ki empati denilen o duygu herkes için her zaman ve her zeminde gerekli. İçten bir merhaba diyebilmek yani… Birlikte yürüyebileceğinizi karşılıklı kabul etmek yani…
“Aklım Gezi’de”nin kahramanları Rüzgar ve Yağmur bilinçli konulmuş adlar. Haluk içinse siz okuyunca karar vereceksiniz. Bir de Belçim var… Haluk kendisiyle yüzleşiyor. Yüzleşiyor yüzleşmesine de bizim ülkemizde hep olduğu gibi biraz kaçak, biraz kaypak, biraz çıkarcı, yani yüzleşmesi de kendisi gibi. Okur açısından bakınca çok yönlülüğü yakalayıp neden ve niye, nerede ve nasıl böyle davrandığını algılıyoruz. Hayatını -en azından bir dönem- devrime adamış muhafazakar bir adalet insanının ayaklarının yere basmadığını görüyoruz. Bozuk saat gibi, arada bir doğru tespitlerinde ise okurun aklına, şimdi nasıl sıyrılacak acaba sorusu gelip takılıyor, bir kasap çengeli örneği.
Herkesin Gezi’si kendince…
Biliyoruz ki herkes kendince bir Gezi çıkarımında bulundu. Herkes kendince yazdı, çizdi, konuştu… daha da devam edeceğinden başka. Bunlar çoğaldıkça gelecek kuşaklar daha iyi kavrayacak yaşananları.
Tabii, Ufuk Saka’nın kapak görseli aslında bizim ele aldığımız “Gezi” ile bağdaşmıyor bana kalırsa. Yazar, kahramanın aklındaki gezintiyle “Gezi”yi birleştirmiş… Onun için de “Aklım gezide”. Bense başından beri ısrar ve inatla “Aklım Gezi’de” diye yazıyorum. Okur karar versin.
“Aklım gezide”, Ufuk Saka, roman, Sis Yayıncılık, Kasım 2015, 430 s.